İlk çağlardaki insanlar, doğada oluşan yağmur, kar,şimşek, deprem, ölüm ve bulaşıcı hastalıkların doğa üstü bir kuvvet tarafından yapıldığına dair yorumlar yaparlardı ve bu gibi doğal olayların gazabından kurtulmaları için, çeşitli doğa varlıklarına (Ağaç, Ay, Güneş, yıldız, Ateş...) ve kendilerinin kutsal gördüklerini (inek, Put, insan) sonsuz inanmakla kendilerinin Tanrı'sını oluştururlardı.
Çeşitli olumsuzluklara engel olacağını ve kurtulacaklarına emin olduklarına, dualarının kabul olacağına ve kurtulacaklarına inanırlardı. Selamete varmalar için, dua ederlerdi ve Tarı için insanların bile kurban edilmesinin daha makul olacağına inanırlardı.
Özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla din denilen şey; siyasi, ekonomik ve kültürel içeriği olan bir siyasi organizasyon oluşturuldu.
Dolayısıyla, uzun süre sınıflı toplumları yönetebilmek sorunları ortaya çıkınca, emeği, kültürü ve özgürlüklerini gasp eden sınıflar ve derebeyleri (Firavun, Nemrut, Kral...) ortaya çıktılar. Bireysel inançları ortadan kaldırmakla, insanları tek tip inanç sistemini oluşturmak ve bu sisteme asimile ederek sömürdüler.
Çünkü toplumları idare etmek için, ilkin inançları ele geçirmek gerekiyordu. Kendilerinin oluşturdukları sömürü düzenin çıkarları için, bir din ve Tanrı gerekiyordu.
Din adı altında insanları köle bir toplum yapmaya çalışıldı. Kölesi olmayan; Peygamber, Kral ve Halife olan birisi yoktur. Tüm dinler, sermaye sınıfının denetiminde bir üst sınıf veya kurum olarak topluma dayatılmıştır.
"Din bir morfindir. Dünyada en kârlı ticaret din tüccarlığıdır. Sermayesi yalan, müşterisi cahildir. Siyaset ticarete, ticaret siyasete, din ise her ikisine araçtır" derler.