ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

           Almanya tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu. Masum insanların dükkânları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında aşağılanıyordu.

Genç bir teolog Dietrich Bonhoeffer bu zalimliğe itiraz etti ve bu sebeple hapse atıldı.

          Hapisteyken papaz bu konu üzerine uzun uzun düşündü. Sayısız filozof, şair, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran bu kültür nasıl olur da organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi haline gelmişti?

            Bonhoeffer "sorunun kökeninde kötülük değil aptallık yatıyor" dedi. Hapisteyken yazdığı mektuplarda aptallığın yarattığı kötülüğün diğer tüm kötülüklerden daha tehlikeli olduğunun farkına vardı.

            Kötülüğü protesto edebilirdiniz, karşı argümanlarla kötülükle mücadele etmeniz mümkündü. Fakat organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu. Ne protestolar ne zorlama onlara etki etmiyordu. Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda önce reddediyorlar, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise önemsizleştiriyorlardı.

           Aptal insanlar hallerinden memnundu ve saldırıya da hazır haldedirler. Saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikeli olurlar...

              Bonhoeffer aptallıkla mücadele edebilmek için önce onun doğasını anlamaya çalıştı:

Aptallık bir zekâ problemi değil ahlaki bir problemdi. Entelektüel birikimi olduğu halde aptal olan insanlar vardı.

             İlk etapta aptallık doğuştan gelen bir maraz olduğu düşünülür, fakat bu da yanlıştı. İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı, daha doğrusu başkalarının kendilerini aptallaştırmasına izin veriyorlardı.

          Yalnız insanlarda bu maraz daha az görülüyordu. Buradan yola çıkarak aptallığın psikolojik değil sosyolojik bir sorun olduğu sonucuna vardı.

              Güçlerin birisinde toplanması arzusu politik ve dini hareketlerde çok sık rastlanırdı. Aptallık hastalığının bulaştığı yerler böylesi gruplardı. Ahmaklar ve diktatörler arasındaki muazzam korelasyon, ikisini de birbirine ihtiyaç duyar hale getiriyordu.

İnsanların ahlaki ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu.

            Diktatör gücünü arttırdıkça aptallar o gücün büyüsüne kapılıyor ve bağımsız düşünme yetisini kaybediyordu. Gözüne sokulan gerçekleri inatla reddediyorlardı.

            Onlarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz. Büyülenmiş gibiydiler… Değil kötülük yaptıklarını, ne yaptıklarını bile bilmiyorlardı. Onları bu kata tonik uykudan çıkarmanın tek yolu bağımsız-özgür olmalarını sağlamaktı.

 

9 Nisan 1945 günü sabaha karşı Bonhoeffer'i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler....(Alıntı)

 

SON SÖZ; Provası yok hayatın.

Ne yeniden yaşamak mümkün, ne de yaşadıklarını silebilmek.

                         OĞUZ ATAY

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.