Hükümetin seçime giderken, kesenin ağzını falan açtığı yok, çünkü keseyi üç gün sallasan düşecek mangır yok; yani benim kaderi yerde yalana, gökte hayale bağlanmış ülkemin Ayşe’si, Fatması, Ahmedi, mehmedi... kese boş ve senden sıkılan suyla bir süreliğine değirmeni çevirecekler, oradan çıkan undan sana damla hamur düşmez ve her zaman olduğu gibi ömründe tarla, taş görmemiş derisi pamuk gibi yumuşak bir avuç insan bu paraları “ lüp” edecek, onlar lüks kat ve yatlarda zevk-i safaya dalıp, çocuklarını da “ ne olur, ne olmaz “ diyerek Amerika’lara yollarken, işte sen bunlara gün boyu dua etmekle kalmayacak, akşam dağılan pazar yerlerinde karın doyurmak için rızık arayacaksın!
Sonra okul, okul dolaşıp çocuğunu bir yere kayıt etmeye çalışacaksın, kan-ter içinde koşuşturma bir yaşamla Tanrı’ya şükredeceksin!
Yani şu an ilk günde tuza koşan koyun gibi bir günde iki milyonu aşkın bir müracaatla “ sosyal konut projesi “ denilen ve bilmeden yuvarlandığın yoksulluk iklimine imza attın ya;
Şimdi iyi dinle olacakları!
Bir kere senden sağılan bu devasa para sen hariç, gittiği adresi ihya edecek!
Sen zar, zor günü kurtaransın, tabi ödeyebilirsen yirmi yıl süreyle artık doğru beslenmene, çocuklarının geleceğine ayıracak bir kuruşun olmayacak, sözleşme yapıp altına imza atmışsın, parayı buraya yatırmak zorundasın, yoksa elinden alırlar, bu da sana ayrı bir iyilik!
Tescil edilmiş bir yoksulluğun özet projesidir bu!
Vatandaşın bu beton evlere sıkıntısız sahip olması için üretimin olmalı!
Var mı?
Var canım, yalan üretmekten üstümüze yok ve dünyanın bütün madenleri, gazı, tuzu biz de ve üstelik kıskançlıktan helak olmuş bir dünya!
Bir satıp, dört aldığın yer de aradaki açık günden güne büyüyor ve artık kıçımıza örttüğümüz yırtık donda delik o kadar büyük ki, hani donsuz gezmek daha iyi, çünkü yırtığı ha bire orana, burana dolaşıyor!
İçinde boğulduğum bir ülke manzarası!
Yaşadıklarımıza, söylenenlere bakılırsa ve de gümbür gümbür üstümüze gelen karanlığı hala öküzün gölgesi sanıyorsak, kusura bakmayın benim bu topraklarda yarına dair hiç umudum yok!
Siz umutlu olun ve bana uymayın; benim ki iflah olmaz bir aykırılık ve şimdi güneşte kurumuş derinizden son damla yağı da sıkıp alıyorlar ya, işte öyle bir şey!
************
Dünden beri ülke gündeminden kopuğum!
Lütfen bana bulunan yeni zenginlik kaynaklarımızın rezervleri hakkında bilgi verin, yoksa geriye dönük takılırsam ipin ucunu kaybederim!
İlkokuldayken öğretmenimiz bize bunları anlatırdı, petrolün Batman’da, bakırın Murgul’da, kömürün Zonguldak’ta ve üstüne bir de uzun Hasan hikayesi koyardı ki, gündüz gerçeğimiz olan kuru ekmekten geceye kapağı atınca hep, yağ ile bal ile rüya süslerdik ve petrol nehirlerine kapılıp boğulduğum çok olmuştu ama olsun; söz konusu ülkenin zenginlikleri ise, ben boğulmuşum lafı mı olur?
Sonra dayak ata, ata bana Türkçeyi öğreten öğretmen,bir de andımızı ezbere okuturdu, bir Kürt olarak ben de dünyaya bedeldim ama Türk olarak, aksi bir ton dayaktı ve öğünüp, çalışmak tamam da bir de “ güven “ meselesi vardı ki onu yıllar sonra öğrendiğim de neden bana hiç güvenilmediğini de anlayacaktım ve üstelik hep sakıncalı insan olarak!
Nedense hiç bir kuş, börtü, böcek beni sakıncalı görmez, en vahşisi ile iletişimim son derece iyidir, koşar göbeğime kafayı koyar uyurlar, sanırım beni insandan saymıyorlar, yoksa bu kadar rahat ve tedirgin olmamaları mümkün değil!
Yani güzel ülkem dünden beri senden kopmuş olmanın acısını umarım yeni müjdelerle kapatırım!
Yoksa öleceğim Vallahi..!
*****************
PAKET-PROJE
Bu ülkede yaşı bir şekilde kemale erdirdik ve dönüp geriye baktığımda bu yaşa kadar gelmek, büyük bir tesadüf; aklınıza gelen bütün hastalıkları çocukluğunuzun ilk adımı ile karşılamışsınız, ne doktor, ne ilaç, ne de hastalığınızı tanıyan biri!
Okula başlamışsınız ana diliniz yasaklı ve dayak yiye, yiye size dayatılan resmî dili öğrenmekle kalmıyorsunuz, dönüp o dilden kendinizi inkar etmeyi de dayatıyorlar ve bunu yaparsan belki iyi vatandaş oluyorsun; gerisi ömür boyu şüpheli kişiliktir, ne selamına, ne de samimiyetine inanırlar!
Çocukluk hastalıklarını atlatmışsın, resmî dili de öğrenmiş, bülbül kesilmişsin, rahat durmayacaksın ya, bu sefer yazıp, çizmeye başlıyorsun ki işte orası suyun en derin, en tehlikeli yeri!
Bu sefer çevren dâhil herkes “ dilin durmuyor “ diyerek seni şeytan muamelesine tabi tutuyor!
Hatta yakın akraba ve soyadı benzerliğinden “ senin yüzünden çocuklarımıza iş vermiyorlar “ diyenine kadar, lanet yemiş şeytan gibi herkesin kaçtığı bir yüz oluyorsun!
Olsun!
Bazen bir sürü gereksizden ayıklanıp yalnız kalmaktan iyisi yoktur; ne kuru laf, ne onun, bunu parası, ne de uçkur merakı, hiç biri etrafınızda olmuyor!
Tüm bunlara rağmen düğünde maganda kurşunundan, sokakta mafya hesaplaşmasından, postu sıyırmışsanız şanslısınız ve günü kardan sayarak evinize dönüyorsunuz, artık bir sonraki gün kısmetinize ne çıkarsa!
Böyle bir ülkede sağ hükümetlerin insan öğüterek, efendilerine selama durdukları sık zamanlar olmuştur. Gençlerini öldürmeyi marifet; kitap yakmayı, yazar, çizer susturmayı
Tanrı’ya ibadetmiş gibi topluma yutturmayı da milliyetçilik sayanlar; bir de “ paket ve proje “ dedikleri kılcal damardan kan çekme kurnazlığıyla birleştirdiler ki, “ yürü Mehmet, kim tutar seni?
Sonra; meydana salıp, “ oluk, oluk kan akıtacağım “ diyeni, torbadan çıkardığı kirli çamaşırları rüzgara savurdu diye, başına ödül koy!!
Güzel ülkem ya!
Sen nasıl bir şakasın ve biz gıdıklana, gıdıklana gülerek bu yaşa nasıl gelmişiz?
Eskiden bir zam gelince suratlar asılırdı!
Şimdi faturaları balkondan karşı komşuya sallıyoruz “ ay benimki de beş katı gelmiş haa, haaa, haaa...” diyerek katıla, katıla gülüyoruz!
Hele dün toplu konut projesine elinde evrakla toplu koşanları görecektiniz!
Dans, keyif, öfke ve dahası “ Allah razı olsun “ nidaları!
Topluca sıyırdığımızın resmidir ve memlekette doktor da kalmadı!
İyi ki bizim mahallede bir ziyaret ağacı var ve her gün zorunlu olarak önünden geçiyorum. En çokta koca bulma duasına çıkan kadınlarla, kimi bekâr erkekler!
Geçenlerde tam da önünde durunca, yaşlı teyze yaklaştı “ bak, bizim komşunun gül gibi kızı var, kısmeti bir türlü açılmadı, yaşı biraz kırkı geçkin ama heç göstermeyi..!
Sanki benim yaşım atmışı gösteriyi..!
İşte özet bu!
Bence takmayın, kahkaha atın, gülün!
Hem de katıla, katıla..!
Allah gülen ve neşeli insanları sever!
Haydi “ dam başında un eler..!”
************
Şeyhmus
Bilmem kaçıncı kocayı boşamış, bir diğeri evliliğinin dördüncü ayını doldurmadan soluğu mahkemede alıyor, gerekçe belli “ Şeyhmus kaba ve kendini anlamıyor!
Belli ki Şeyhmus hevesini almak için iki yüzlü davranmış, sonra bakmış ki dünyanın hali üç aşağı, beş yukarı aynı, su koyvermiş ve “ ben erkeğim, ben ne dersem o “ diyerek içindeki canavarı ortaya salmış!
Sen şimdi ha ağla “ Şeyhmuscum hani elim soğuk sudan, sıcak suya değmeyecekti, ben senin minik kuşundum “ falan de, hiç para etmez; Şeyhmusun bildiği en minik kuş, deve kuşudur!
Yine de dua et, senin bu güne kadar boşadığın koca sayısının onda birini bizim Leyla teyze yapsaydı, adı neye çıkardı bilmem ama en azından kimsenin yüzüne bakamayacağı için evden çıkmazdı!
Sizin ki öyle değil canım, hani ünlüsünüz ya, hepsini karşı tarafın hatasına ve sizin masumiyetine sayarlar!
Çok, çok “ çapkınlık “ diyerek “ helali hoş olsun” diye övgü almakta işten değildir!
Sonra elinde mikrofon ekranlarda namus resitalleri okuman var ya; işte orda bitiyorum!
Bu durumda Şeyhmus yüzünü eğiyor, ben balkondan içeri kaçıyorum, hani bir yerlere gözüm kayar diye!
Yine de her şeyde olduğu gibi vatan sağ olsun, gerisi teferruat!