ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

             Eziklik insana neler yaptırmıyor ki? Dersimin bir dağ köyünde doğup, sonra metropollere yürümek, ona göre “ bir cumhuriyet kazanımıdır!”

              Tabi bu masal hep külahıma anlatılan masaldır ve Malatya’nın bir dağ köyünde doğan ben de

bu Cumhuriyetten nasiplenmiştim; tabi Kemal’le aramızda bir fark vardı ve ben bu toplumun tüm sosyal katmanlarını adeta içime kazıyarak yürüdüm ve hiç bir zaman kendimden başkası olmadım; olmadıkça da ne kapılardan yüz geri olduğumu bir ben bilirim!

            O nedenledir ki hala bedava yazan bir kalemim ve kime yazdığımı çok iyi bildiğim için çok ama çok mutluyum!

              Bay Kemal’le aramızdaki fark bu işte. Adam kime yazdığını bilmiyor ve okuduğu her mektup acınacak bir travmayla dolu. Kendi gerçeğinden kopmanın acı manzarası. Bu eziklik ona hırs yaptırmış; yoksa öyle ülkenin gidişatı falan umurunda değil! Bir Der simli çocuk gelip cumhurbaşkanı olacak ya, önemli olan o ve böyle bir durum cumhuriyetimizin nelere kadir olduğunu kafamıza daha sıcak ütülerin çekilmesine yetecek de, artacak bile!

               Müthiş kurnaz bir kişiliktir; hedefi için vazgeçmeyeceği değeri yoktur ve Baykal’ı nasıl elemine ettiğini herkes çok iyi bilir! Birilerine “ diktatör “ derken, kendisi de el koyduğu koltukta uzun süreli bir diktatör değil mi?

                Kurt işaretleri yapıyordu, son olarak geçmişte bu ülke siyasetinde pek iyi anılmayan Yazıcıoğlu’nun evini ziyaret ediyordu, üstelik ne sözler vererek! Tabi ki bir karanlık varsa aydınlatılmalı; peki Kürt mahallesinde olan yüzlerce insanlık dışı vaka ve kayıplara dair ağzından bir söz çıktı mı?

             Şimdi çıtayı daha da yükseltti; “ bu ülkenin birinci sorunu türbanmış” hadi ordan bizimle dalga mı geçiyorsun?

                Bu ülkenin birinci sorunu şeriattır, öyle dikkatleri başka yere çekme ve madem Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyorsun, çık bunu söyle; Reis yarıştan çekilmezse namerdim!

Bir masa kurmuşsun ve kendini dayattıkça şirazen bozuluyor!

           O masada bu halkın gerçeği hariç her şey var ve şimdi orada rol başı olacağım diye kursaktaki heveslerin sözcüsü olmaya başladın!

Türban sorunmuş!

Kamunun tüm alanları türbanla kaplı haberin yok mu?

Adliye de, poliste, jandarma da, Meclis’te, her yerde istemediğin kadar!

             Bak bu işi taçlandırman için kendi evinde de bu uygulamaya geçersen Vallahi tamamdır: sen on üçüncü cumhurbaşkanısın, kim bilir belki sayende o uğursuz sayıdan da kurtuluruz; değil mi, Cumhuriyetin bana denk gelen sevgili nimeti “ Bay Kemal?”

Bakın bana “ Bay Kemal’in üstüne çok gidiyorsun “ diyen sevgili CHP’liler. Son bir haftadır karışmıyordum ve de yazmama kararı almıştım; anlaşmayı bozan taraf o oldu ve durup, dururken gelip aklımın tımarhanesine çarptı!

Hal böyle olunca kim tutar deliyi?

****************

RUSYA VE İLHAK

 

             Batının şişirdiği faşist Ukrayna, NATO ısrarına girince, bu Rusya için var-yok olma tercihiydi.

Bunu farklı okumak ne kadar doğru bilmem ama ortadaki gerçek Rusya’nın bir türlü içindeki işgal canavarını öldürmediğidir!

             Dünkü dört bölgenin ilhakı ile ilgili Putinin sözlerine dikkat etmek lazım; “ Sovyetler’in dağılması başkalarının iştahını kabartmış, bizi yok etmeye varmıştır...” benzeri bir konuşma yaptı!

Yani dedi ki; gerekirse bizden ayrılan diğer cumhuriyetlere de bir selam veririz!

Putin, yanlış, ya da doğru; ne yaptığını bilen mekanik bir ruha sahip!

            Vücut diline baktığınızda pek ruh taşıdığına tanık olmazsınız ve elindeki silah gücüyle kimin kendisine ne kadar bulaşacağını da biliyor!

              Avrupa’nın tahıl ve doğal gaz bağımlılığını da iyi biliyor. Avrupa buna fazla dayanamaz ve sonunda Rusya’nın dediği çizgiye gelmek zorundadır ve Avrupa’da yavaş, yavaş ekonomik açmazların işaret verdiğini görecek olursak meseleyi daha iyi anlarız.

Sonuç olarak Rusya’nın ilhak düşüncesi, diğer işgal hevesçilerine de bir emsal karardır!

             Dünyanın iki büyük emperyal ayağından bir olan Rusya bundan sonra benzer yönelimlere ses çıkarmayacaktır. Elinde bu kir varken, başkalarının kirli elini hiç görmeyecektir!

Geriye ne kaldı?

            Amerika. Amerika’nın sistemi ve anlayışı belli. Dünyaya silah satarak geçimini sağlayan bir ülke ve onlar için savaşlar bulunmaz kar alanlarıdır. Ne kadar savaş, o kadar silah ve devasa paralar..!

İşte Ukrayna örneği; ne yapıyor, hala oraya silah pompalıyor ve çok iyi biliyor ki kırk beş milyonluk Ukrayna’nın, Rusya ile âşık atması mümkün değildir.

             Ama olsun, ne fark eder, oraya şimdiye kadar bilmem kaç milyar dolar silah satmışlar ve bu parayı Ukrayna dâhil, üye NATO ülkelerinden nasıl tahsil edeceklerini de bilirler!

              Siz bakmayın adına “ yardım “ dediklerine. Amerika, kimseye bitini bile bedava vermez, çünkü sistemleri buna terstir ve kendi başkanlarının yediği yemeğin ücretini bile ondan tahsil ederler...

Umarım anladınız; nasıl bir açmaz ve girdabın kıyısında durduğumuzu!

Şimdi tercihler zamanı ve biz kimden yana olacağız diye kara, kara düşünüyoruz!

               Ben de diyorum ki iki filin arasında yürümeye devam edersen, ezilmen iki filin şakasına bakar.

En iyisi kendine ait patika yoldan yürü. Diken batarsa küçük bir iğne ucuyla rahat çıkarırsın.

Yoksa başkalarına bırakırsan mızrak ucuyla gelirler ki nerenden deşecekleri de belli olmaz..!

**************

Kader mahkûmları

 

            Af meselesinde, “ helalleşme “ için yola çıkan Kemal bey, “ bu meselede bocalayan “ iktidara

Müthiş bir öneride bulundu!

Herkesi af dışı sayarken, “ kader mahkûmlarına “ merhametli olunmasını önerdi!

Kim bu kader mahkûmları?

             Eşini kesip doğrayan, anasını, babasını öldüren, on sekiz yaşından büyük, ya da küçük fark etmez rıza gösteren denilerek tecavüzcülere yem olup, sonra evlerin, otellerin yüksek katlarından aşağı atılan “sevgili “ modun da ki kadın katilleri, hırsızlar, yan kesiciler...hepsi var ama bir tivit, bir konuşma, bir bildiri okuyan, kitap yazıp sakıncalı bulunan ve dahası gazetecilik yapan hiç kimse yok ve onlar kırmızı çizgili terörist oluyor!

Sonra çık “ ben helalleşeceğim” de!

Yaz bir yere; bu helalleşme işinde seni cemaate bile almazlar!

            Bunlar Reisin konusu ve Mısır’a, Suudi’ye, daha nicelerine ansızın sarıldıysa, başucundaki Ahmet e, Mehmet e sarılması an meselesidir!

              Sen, korkarak, ürkerek sorunlardan kaçmayı kurnazlık sanıyorsun. Yok, öyle bir dünya, kendi postunla cesaretli olacaksın ve bu işlerin çözümü cesaretli olacaksın.

*****************

Anam söyler “ insanda ar damarı çatladı mı, yalan en masum ahlaksızlık kalır!”

 

               Yani diğerlerinin yanında bir hiçtir. Çünkü bunun iftirası var, yetim hakkını çalıp yemesi var, inandıklarını en ucuza satması var; dahası fırıldak gibi dönmesi var; var da var...

              Sezar, mısır medeniyetinin astronomi ile ilgisine hayran kalmış ve özellikle saat konusunda ki deneyler sonucunda kalan on beş saniyelik sapmayı bile kafaya takmıştır. Bunun için talimat verir ve çalışmaya başlar.

             Neticede bu bin beş yüz yıllık roma imparatorluğu algısı bile şu an geldiğimiz dijital çağ algısından çok daha insani ve geleceğe saygılıdır.

             Geldiğimiz şu çağda insana saygısızlığın ne olduğunun en basit örneği ülkemizin hurafe aklıdır. Bin bel yüz yılın serüveni hurafeyi alt etmek içindi. Düşünün, her şey merak konusu ve özellikle on altıncı, on yedinci yüz yıla gelindiğinde dünya yenilik ve icatlarla yeni bir çağ yakalıyor.

Ya biz?

             Her şeyin üç saniye yakınında olduğun bir gerçeğe anında ulaşıyorken, beyni gövdesinden alınmışlar hala gerçek dışılığa inanıyor, hem de tüm benliğiyle!

              Bu insanlık adına ve bu uğurda canını bile feda edenlere büyük bir haksızlık ve büyük bir ahlaksızlıktır!

               Şu çağda insan saçını tartışıyoruz. Buna karşı söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum. Hele seksen bel milyonun gözlerinin içine bakarak deve sidiğinden şifa aramak tam bir çağ ahlaksızlığıdır!

                Dahası herkesin oyuncak olarak kullandığı motoru hala üretmemişsen; paraşütle on iki saatlik hava yolculuğu doğru olandır! Çünkü akıl ötesini görmez; görmeyince de ebabil kuşunu F-16 sanar!

            Bu çağın bize göre olmadığını yarın Meclis’e gelecek “ sansür yasası “ ile daha net göreceğiz!

Artık yazamayacağız, çizemeyeceğiz; yalancıya, “ sen yalancısın” diyemeyeceğiz ve o yalan söyledikçe bize “ Allah için öyledir “

demek kalacak, yoksa gider bir üç yıl yatarsınız, üstelik vatan, millet adına..!

**************

İçimde neler kalmadı ki?

 

               Kusura bakmayın bugün kalemin çeneme vurduğu gündür ve üstelik günlerden mübarek cuma; her şey sevap niyetindedir!

             Üç bin rakımlı ısısız bir dağ eteğinin, içindeki Tanrı’dan başka kimsenin olmadığı bir yerde doğmuşsanız, yaşama dipten başlamış ve bu güne gelmişsinizdir!

İçimde neler kalmadı ki?

             Mezradan köye inmişseniz, köyün dağdan inen alay konususunuz. Direniyorsunuz, çocukta olsanız ve yokluğun, yoksulluğun tüm tonlarının teninize işlediği yerde!

              Bilmediğiniz bir dili dayakla öğreniyorsunuz. Sonra ilkokulu bitirip o dilin diplomasını alıyorsunuz! Ortaokula şehre gidiyorsunuz; şehirli kızların tüm alaycı bakışları üzerinizde!

             Karakaşlı, güzel çocuksunuz ama neye? Cicili, bicili elbiseleriniz yok ve herkesin derdi üstünüzdeki gömlek ve biz üç düğmeyi bir araya getirmemişiz!

Mahallede Şazı’nın babası zengin ve üstelik doğma, büyüme şehirli, bisikleti var ve dedesinin adına olan caddede binerek hızla yokuş aşağı sürüyor, biz ardından koşuyoruz, tozu bile ayrı bir haz!

            Şehre giden köylü çocuklarının bisiklete binmesi çakallıktan sayılıyor ve o çakallık hala içimde durur!

             Erginliğe geldik ve yavaş, yavaş güzel kızların ilgisi...yok canım ya, bu konuda torunlara anlatacak hiç bir şeyim yok ve lisede elindeki gazeteyle yüzüme vurup “ sen de yürek yok “ diyen kız hariç!

               Yürek vardı ama ben devrimciydim! Sanki devrimcinin tüm güzelliklere sırtını dönmesi gerekliymiş gibi..!

             Boş ver ya; hala buradayım ve bak ne güzel bir aradayız. Ne kadar çok güzel insanla yolum kesişti, hala da öyle; çıktığınız yolun güzelliğine inanırsanız, yolda en güzeline rastlarsınız.

               En güzel insana; düşmana inat, dosta ve hala yürüyorum; yol uzun ve ince. İnanıyorum ki artık şafak vakti ve olabildiğince açtım kucağımı, kaçarı yok; güneş düşecek ve üstelik tüm renkleriyle; sarı, sıcak...

AH KEMAL

 

             Eziklik insana neler yaptırmıyor ki? Dersimin bir dağ köyünde doğup, sonra metropollere yürümek, ona göre “ bir cumhuriyet kazanımıdır!”

              Tabi bu masal hep külahıma anlatılan masaldır ve Malatya’nın bir dağ köyünde doğan ben de

bu Cumhuriyetten nasiplenmiştim; tabi Kemal’le aramızda bir fark vardı ve ben bu toplumun tüm sosyal katmanlarını adeta içime kazıyarak yürüdüm ve hiç bir zaman kendimden başkası olmadım; olmadıkça da ne kapılardan yüz geri olduğumu bir ben bilirim!

            O nedenledir ki hala bedava yazan bir kalemim ve kime yazdığımı çok iyi bildiğim için çok ama çok mutluyum!

              Bay Kemal’le aramızdaki fark bu işte. Adam kime yazdığını bilmiyor ve okuduğu her mektup acınacak bir travmayla dolu. Kendi gerçeğinden kopmanın acı manzarası. Bu eziklik ona hırs yaptırmış; yoksa öyle ülkenin gidişatı falan umurunda değil! Bir Der simli çocuk gelip cumhurbaşkanı olacak ya, önemli olan o ve böyle bir durum cumhuriyetimizin nelere kadir olduğunu kafamıza daha sıcak ütülerin çekilmesine yetecek de, artacak bile!

               Müthiş kurnaz bir kişiliktir; hedefi için vazgeçmeyeceği değeri yoktur ve Baykal’ı nasıl elemine ettiğini herkes çok iyi bilir! Birilerine “ diktatör “ derken, kendisi de el koyduğu koltukta uzun süreli bir diktatör değil mi?

                Kurt işaretleri yapıyordu, son olarak geçmişte bu ülke siyasetinde pek iyi anılmayan Yazıcıoğlu’nun evini ziyaret ediyordu, üstelik ne sözler vererek! Tabi ki bir karanlık varsa aydınlatılmalı; peki Kürt mahallesinde olan yüzlerce insanlık dışı vaka ve kayıplara dair ağzından bir söz çıktı mı?

             Şimdi çıtayı daha da yükseltti; “ bu ülkenin birinci sorunu türbanmış” hadi ordan bizimle dalga mı geçiyorsun?

                Bu ülkenin birinci sorunu şeriattır, öyle dikkatleri başka yere çekme ve madem Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyorsun, çık bunu söyle; Reis yarıştan çekilmezse namerdim!

Bir masa kurmuşsun ve kendini dayattıkça şirazen bozuluyor!

           O masada bu halkın gerçeği hariç her şey var ve şimdi orada rol başı olacağım diye kursaktaki heveslerin sözcüsü olmaya başladın!

Türban sorunmuş!

Kamunun tüm alanları türbanla kaplı haberin yok mu?

Adliye de, poliste, jandarma da, Meclis’te, her yerde istemediğin kadar!

             Bak bu işi taçlandırman için kendi evinde de bu uygulamaya geçersen Vallahi tamamdır: sen on üçüncü cumhurbaşkanısın, kim bilir belki sayende o uğursuz sayıdan da kurtuluruz; değil mi, Cumhuriyetin bana denk gelen sevgili nimeti “ Bay Kemal?”

Bakın bana “ Bay Kemal’in üstüne çok gidiyorsun “ diyen sevgili CHP’liler. Son bir haftadır karışmıyordum ve de yazmama kararı almıştım; anlaşmayı bozan taraf o oldu ve durup, dururken gelip aklımın tımarhanesine çarptı!

Hal böyle olunca kim tutar deliyi?

****************

RUSYA VE İLHAK

 

             Batının şişirdiği faşist Ukrayna, NATO ısrarına girince, bu Rusya için var-yok olma tercihiydi.

Bunu farklı okumak ne kadar doğru bilmem ama ortadaki gerçek Rusya’nın bir türlü içindeki işgal canavarını öldürmediğidir!

             Dünkü dört bölgenin ilhakı ile ilgili Putinin sözlerine dikkat etmek lazım; “ Sovyetler’in dağılması başkalarının iştahını kabartmış, bizi yok etmeye varmıştır...” benzeri bir konuşma yaptı!

Yani dedi ki; gerekirse bizden ayrılan diğer cumhuriyetlere de bir selam veririz!

Putin, yanlış, ya da doğru; ne yaptığını bilen mekanik bir ruha sahip!

            Vücut diline baktığınızda pek ruh taşıdığına tanık olmazsınız ve elindeki silah gücüyle kimin kendisine ne kadar bulaşacağını da biliyor!

              Avrupa’nın tahıl ve doğal gaz bağımlılığını da iyi biliyor. Avrupa buna fazla dayanamaz ve sonunda Rusya’nın dediği çizgiye gelmek zorundadır ve Avrupa’da yavaş, yavaş ekonomik açmazların işaret verdiğini görecek olursak meseleyi daha iyi anlarız.

Sonuç olarak Rusya’nın ilhak düşüncesi, diğer işgal hevesçilerine de bir emsal karardır!

             Dünyanın iki büyük emperyal ayağından bir olan Rusya bundan sonra benzer yönelimlere ses çıkarmayacaktır. Elinde bu kir varken, başkalarının kirli elini hiç görmeyecektir!

Geriye ne kaldı?

            Amerika. Amerika’nın sistemi ve anlayışı belli. Dünyaya silah satarak geçimini sağlayan bir ülke ve onlar için savaşlar bulunmaz kar alanlarıdır. Ne kadar savaş, o kadar silah ve devasa paralar..!

İşte Ukrayna örneği; ne yapıyor, hala oraya silah pompalıyor ve çok iyi biliyor ki kırk beş milyonluk Ukrayna’nın, Rusya ile âşık atması mümkün değildir.

             Ama olsun, ne fark eder, oraya şimdiye kadar bilmem kaç milyar dolar silah satmışlar ve bu parayı Ukrayna dâhil, üye NATO ülkelerinden nasıl tahsil edeceklerini de bilirler!

              Siz bakmayın adına “ yardım “ dediklerine. Amerika, kimseye bitini bile bedava vermez, çünkü sistemleri buna terstir ve kendi başkanlarının yediği yemeğin ücretini bile ondan tahsil ederler...

Umarım anladınız; nasıl bir açmaz ve girdabın kıyısında durduğumuzu!

Şimdi tercihler zamanı ve biz kimden yana olacağız diye kara, kara düşünüyoruz!

               Ben de diyorum ki iki filin arasında yürümeye devam edersen, ezilmen iki filin şakasına bakar.

En iyisi kendine ait patika yoldan yürü. Diken batarsa küçük bir iğne ucuyla rahat çıkarırsın.

Yoksa başkalarına bırakırsan mızrak ucuyla gelirler ki nerenden deşecekleri de belli olmaz..!

**************

Kader mahkûmları

 

            Af meselesinde, “ helalleşme “ için yola çıkan Kemal bey, “ bu meselede bocalayan “ iktidara

Müthiş bir öneride bulundu!

Herkesi af dışı sayarken, “ kader mahkûmlarına “ merhametli olunmasını önerdi!

Kim bu kader mahkûmları?

             Eşini kesip doğrayan, anasını, babasını öldüren, on sekiz yaşından büyük, ya da küçük fark etmez rıza gösteren denilerek tecavüzcülere yem olup, sonra evlerin, otellerin yüksek katlarından aşağı atılan “sevgili “ modun da ki kadın katilleri, hırsızlar, yan kesiciler...hepsi var ama bir tivit, bir konuşma, bir bildiri okuyan, kitap yazıp sakıncalı bulunan ve dahası gazetecilik yapan hiç kimse yok ve onlar kırmızı çizgili terörist oluyor!

Sonra çık “ ben helalleşeceğim” de!

Yaz bir yere; bu helalleşme işinde seni cemaate bile almazlar!

            Bunlar Reisin konusu ve Mısır’a, Suudi’ye, daha nicelerine ansızın sarıldıysa, başucundaki Ahmet e, Mehmet e sarılması an meselesidir!

              Sen, korkarak, ürkerek sorunlardan kaçmayı kurnazlık sanıyorsun. Yok, öyle bir dünya, kendi postunla cesaretli olacaksın ve bu işlerin çözümü cesaretli olacaksın.

*****************

Anam söyler “ insanda ar damarı çatladı mı, yalan en masum ahlaksızlık kalır!”

 

               Yani diğerlerinin yanında bir hiçtir. Çünkü bunun iftirası var, yetim hakkını çalıp yemesi var, inandıklarını en ucuza satması var; dahası fırıldak gibi dönmesi var; var da var...

              Sezar, mısır medeniyetinin astronomi ile ilgisine hayran kalmış ve özellikle saat konusunda ki deneyler sonucunda kalan on beş saniyelik sapmayı bile kafaya takmıştır. Bunun için talimat verir ve çalışmaya başlar.

             Neticede bu bin beş yüz yıllık roma imparatorluğu algısı bile şu an geldiğimiz dijital çağ algısından çok daha insani ve geleceğe saygılıdır.

             Geldiğimiz şu çağda insana saygısızlığın ne olduğunun en basit örneği ülkemizin hurafe aklıdır. Bin bel yüz yılın serüveni hurafeyi alt etmek içindi. Düşünün, her şey merak konusu ve özellikle on altıncı, on yedinci yüz yıla gelindiğinde dünya yenilik ve icatlarla yeni bir çağ yakalıyor.

Ya biz?

             Her şeyin üç saniye yakınında olduğun bir gerçeğe anında ulaşıyorken, beyni gövdesinden alınmışlar hala gerçek dışılığa inanıyor, hem de tüm benliğiyle!

              Bu insanlık adına ve bu uğurda canını bile feda edenlere büyük bir haksızlık ve büyük bir ahlaksızlıktır!

               Şu çağda insan saçını tartışıyoruz. Buna karşı söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum. Hele seksen bel milyonun gözlerinin içine bakarak deve sidiğinden şifa aramak tam bir çağ ahlaksızlığıdır!

                Dahası herkesin oyuncak olarak kullandığı motoru hala üretmemişsen; paraşütle on iki saatlik hava yolculuğu doğru olandır! Çünkü akıl ötesini görmez; görmeyince de ebabil kuşunu F-16 sanar!

            Bu çağın bize göre olmadığını yarın Meclis’e gelecek “ sansür yasası “ ile daha net göreceğiz!

Artık yazamayacağız, çizemeyeceğiz; yalancıya, “ sen yalancısın” diyemeyeceğiz ve o yalan söyledikçe bize “ Allah için öyledir “

demek kalacak, yoksa gider bir üç yıl yatarsınız, üstelik vatan, millet adına..!

**************

İçimde neler kalmadı ki?

 

               Kusura bakmayın bugün kalemin çeneme vurduğu gündür ve üstelik günlerden mübarek cuma; her şey sevap niyetindedir!

             Üç bin rakımlı ısısız bir dağ eteğinin, içindeki Tanrı’dan başka kimsenin olmadığı bir yerde doğmuşsanız, yaşama dipten başlamış ve bu güne gelmişsinizdir!

İçimde neler kalmadı ki?

             Mezradan köye inmişseniz, köyün dağdan inen alay konususunuz. Direniyorsunuz, çocukta olsanız ve yokluğun, yoksulluğun tüm tonlarının teninize işlediği yerde!

              Bilmediğiniz bir dili dayakla öğreniyorsunuz. Sonra ilkokulu bitirip o dilin diplomasını alıyorsunuz! Ortaokula şehre gidiyorsunuz; şehirli kızların tüm alaycı bakışları üzerinizde!

             Karakaşlı, güzel çocuksunuz ama neye? Cicili, bicili elbiseleriniz yok ve herkesin derdi üstünüzdeki gömlek ve biz üç düğmeyi bir araya getirmemişiz!

Mahallede Şazı’nın babası zengin ve üstelik doğma, büyüme şehirli, bisikleti var ve dedesinin adına olan caddede binerek hızla yokuş aşağı sürüyor, biz ardından koşuyoruz, tozu bile ayrı bir haz!

            Şehre giden köylü çocuklarının bisiklete binmesi çakallıktan sayılıyor ve o çakallık hala içimde durur!

             Erginliğe geldik ve yavaş, yavaş güzel kızların ilgisi...yok canım ya, bu konuda torunlara anlatacak hiç bir şeyim yok ve lisede elindeki gazeteyle yüzüme vurup “ sen de yürek yok “ diyen kız hariç!

               Yürek vardı ama ben devrimciydim! Sanki devrimcinin tüm güzelliklere sırtını dönmesi gerekliymiş gibi..!

             Boş ver ya; hala buradayım ve bak ne güzel bir aradayız. Ne kadar çok güzel insanla yolum kesişti, hala da öyle; çıktığınız yolun güzelliğine inanırsanız, yolda en güzeline rastlarsınız.

               En güzel insana; düşmana inat, dosta ve hala yürüyorum; yol uzun ve ince. İnanıyorum ki artık şafak vakti ve olabildiğince açtım kucağımı, kaçarı yok; güneş düşecek ve üstelik tüm renkleriyle; sarı, sıcak...

AH KEMAL

 

             Eziklik insana neler yaptırmıyor ki? Dersimin bir dağ köyünde doğup, sonra metropollere yürümek, ona göre “ bir cumhuriyet kazanımıdır!”

              Tabi bu masal hep külahıma anlatılan masaldır ve Malatya’nın bir dağ köyünde doğan ben de

bu Cumhuriyetten nasiplenmiştim; tabi Kemal’le aramızda bir fark vardı ve ben bu toplumun tüm sosyal katmanlarını adeta içime kazıyarak yürüdüm ve hiç bir zaman kendimden başkası olmadım; olmadıkça da ne kapılardan yüz geri olduğumu bir ben bilirim!

            O nedenledir ki hala bedava yazan bir kalemim ve kime yazdığımı çok iyi bildiğim için çok ama çok mutluyum!

              Bay Kemal’le aramızdaki fark bu işte. Adam kime yazdığını bilmiyor ve okuduğu her mektup acınacak bir travmayla dolu. Kendi gerçeğinden kopmanın acı manzarası. Bu eziklik ona hırs yaptırmış; yoksa öyle ülkenin gidişatı falan umurunda değil! Bir Der simli çocuk gelip cumhurbaşkanı olacak ya, önemli olan o ve böyle bir durum cumhuriyetimizin nelere kadir olduğunu kafamıza daha sıcak ütülerin çekilmesine yetecek de, artacak bile!

               Müthiş kurnaz bir kişiliktir; hedefi için vazgeçmeyeceği değeri yoktur ve Baykal’ı nasıl elemine ettiğini herkes çok iyi bilir! Birilerine “ diktatör “ derken, kendisi de el koyduğu koltukta uzun süreli bir diktatör değil mi?

                Kurt işaretleri yapıyordu, son olarak geçmişte bu ülke siyasetinde pek iyi anılmayan Yazıcıoğlu’nun evini ziyaret ediyordu, üstelik ne sözler vererek! Tabi ki bir karanlık varsa aydınlatılmalı; peki Kürt mahallesinde olan yüzlerce insanlık dışı vaka ve kayıplara dair ağzından bir söz çıktı mı?

             Şimdi çıtayı daha da yükseltti; “ bu ülkenin birinci sorunu türbanmış” hadi ordan bizimle dalga mı geçiyorsun?

                Bu ülkenin birinci sorunu şeriattır, öyle dikkatleri başka yere çekme ve madem Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyorsun, çık bunu söyle; Reis yarıştan çekilmezse namerdim!

Bir masa kurmuşsun ve kendini dayattıkça şirazen bozuluyor!

           O masada bu halkın gerçeği hariç her şey var ve şimdi orada rol başı olacağım diye kursaktaki heveslerin sözcüsü olmaya başladın!

Türban sorunmuş!

Kamunun tüm alanları türbanla kaplı haberin yok mu?

Adliye de, poliste, jandarma da, Meclis’te, her yerde istemediğin kadar!

             Bak bu işi taçlandırman için kendi evinde de bu uygulamaya geçersen Vallahi tamamdır: sen on üçüncü cumhurbaşkanısın, kim bilir belki sayende o uğursuz sayıdan da kurtuluruz; değil mi, Cumhuriyetin bana denk gelen sevgili nimeti “ Bay Kemal?”

Bakın bana “ Bay Kemal’in üstüne çok gidiyorsun “ diyen sevgili CHP’liler. Son bir haftadır karışmıyordum ve de yazmama kararı almıştım; anlaşmayı bozan taraf o oldu ve durup, dururken gelip aklımın tımarhanesine çarptı!

Hal böyle olunca kim tutar deliyi?

****************

RUSYA VE İLHAK

 

             Batının şişirdiği faşist Ukrayna, NATO ısrarına girince, bu Rusya için var-yok olma tercihiydi.

Bunu farklı okumak ne kadar doğru bilmem ama ortadaki gerçek Rusya’nın bir türlü içindeki işgal canavarını öldürmediğidir!

             Dünkü dört bölgenin ilhakı ile ilgili Putinin sözlerine dikkat etmek lazım; “ Sovyetler’in dağılması başkalarının iştahını kabartmış, bizi yok etmeye varmıştır...” benzeri bir konuşma yaptı!

Yani dedi ki; gerekirse bizden ayrılan diğer cumhuriyetlere de bir selam veririz!

Putin, yanlış, ya da doğru; ne yaptığını bilen mekanik bir ruha sahip!

            Vücut diline baktığınızda pek ruh taşıdığına tanık olmazsınız ve elindeki silah gücüyle kimin kendisine ne kadar bulaşacağını da biliyor!

              Avrupa’nın tahıl ve doğal gaz bağımlılığını da iyi biliyor. Avrupa buna fazla dayanamaz ve sonunda Rusya’nın dediği çizgiye gelmek zorundadır ve Avrupa’da yavaş, yavaş ekonomik açmazların işaret verdiğini görecek olursak meseleyi daha iyi anlarız.

Sonuç olarak Rusya’nın ilhak düşüncesi, diğer işgal hevesçilerine de bir emsal karardır!

             Dünyanın iki büyük emperyal ayağından bir olan Rusya bundan sonra benzer yönelimlere ses çıkarmayacaktır. Elinde bu kir varken, başkalarının kirli elini hiç görmeyecektir!

Geriye ne kaldı?

            Amerika. Amerika’nın sistemi ve anlayışı belli. Dünyaya silah satarak geçimini sağlayan bir ülke ve onlar için savaşlar bulunmaz kar alanlarıdır. Ne kadar savaş, o kadar silah ve devasa paralar..!

İşte Ukrayna örneği; ne yapıyor, hala oraya silah pompalıyor ve çok iyi biliyor ki kırk beş milyonluk Ukrayna’nın, Rusya ile âşık atması mümkün değildir.

             Ama olsun, ne fark eder, oraya şimdiye kadar bilmem kaç milyar dolar silah satmışlar ve bu parayı Ukrayna dâhil, üye NATO ülkelerinden nasıl tahsil edeceklerini de bilirler!

              Siz bakmayın adına “ yardım “ dediklerine. Amerika, kimseye bitini bile bedava vermez, çünkü sistemleri buna terstir ve kendi başkanlarının yediği yemeğin ücretini bile ondan tahsil ederler...

Umarım anladınız; nasıl bir açmaz ve girdabın kıyısında durduğumuzu!

Şimdi tercihler zamanı ve biz kimden yana olacağız diye kara, kara düşünüyoruz!

               Ben de diyorum ki iki filin arasında yürümeye devam edersen, ezilmen iki filin şakasına bakar.

En iyisi kendine ait patika yoldan yürü. Diken batarsa küçük bir iğne ucuyla rahat çıkarırsın.

Yoksa başkalarına bırakırsan mızrak ucuyla gelirler ki nerenden deşecekleri de belli olmaz..!

**************

Kader mahkûmları

 

            Af meselesinde, “ helalleşme “ için yola çıkan Kemal bey, “ bu meselede bocalayan “ iktidara

Müthiş bir öneride bulundu!

Herkesi af dışı sayarken, “ kader mahkûmlarına “ merhametli olunmasını önerdi!

Kim bu kader mahkûmları?

             Eşini kesip doğrayan, anasını, babasını öldüren, on sekiz yaşından büyük, ya da küçük fark etmez rıza gösteren denilerek tecavüzcülere yem olup, sonra evlerin, otellerin yüksek katlarından aşağı atılan “sevgili “ modun da ki kadın katilleri, hırsızlar, yan kesiciler...hepsi var ama bir tivit, bir konuşma, bir bildiri okuyan, kitap yazıp sakıncalı bulunan ve dahası gazetecilik yapan hiç kimse yok ve onlar kırmızı çizgili terörist oluyor!

Sonra çık “ ben helalleşeceğim” de!

Yaz bir yere; bu helalleşme işinde seni cemaate bile almazlar!

            Bunlar Reisin konusu ve Mısır’a, Suudi’ye, daha nicelerine ansızın sarıldıysa, başucundaki Ahmet e, Mehmet e sarılması an meselesidir!

              Sen, korkarak, ürkerek sorunlardan kaçmayı kurnazlık sanıyorsun. Yok, öyle bir dünya, kendi postunla cesaretli olacaksın ve bu işlerin çözümü cesaretli olacaksın.

*****************

Anam söyler “ insanda ar damarı çatladı mı, yalan en masum ahlaksızlık kalır!”

 

               Yani diğerlerinin yanında bir hiçtir. Çünkü bunun iftirası var, yetim hakkını çalıp yemesi var, inandıklarını en ucuza satması var; dahası fırıldak gibi dönmesi var; var da var...

              Sezar, mısır medeniyetinin astronomi ile ilgisine hayran kalmış ve özellikle saat konusunda ki deneyler sonucunda kalan on beş saniyelik sapmayı bile kafaya takmıştır. Bunun için talimat verir ve çalışmaya başlar.

             Neticede bu bin beş yüz yıllık roma imparatorluğu algısı bile şu an geldiğimiz dijital çağ algısından çok daha insani ve geleceğe saygılıdır.

             Geldiğimiz şu çağda insana saygısızlığın ne olduğunun en basit örneği ülkemizin hurafe aklıdır. Bin bel yüz yılın serüveni hurafeyi alt etmek içindi. Düşünün, her şey merak konusu ve özellikle on altıncı, on yedinci yüz yıla gelindiğinde dünya yenilik ve icatlarla yeni bir çağ yakalıyor.

Ya biz?

             Her şeyin üç saniye yakınında olduğun bir gerçeğe anında ulaşıyorken, beyni gövdesinden alınmışlar hala gerçek dışılığa inanıyor, hem de tüm benliğiyle!

              Bu insanlık adına ve bu uğurda canını bile feda edenlere büyük bir haksızlık ve büyük bir ahlaksızlıktır!

               Şu çağda insan saçını tartışıyoruz. Buna karşı söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum. Hele seksen bel milyonun gözlerinin içine bakarak deve sidiğinden şifa aramak tam bir çağ ahlaksızlığıdır!

                Dahası herkesin oyuncak olarak kullandığı motoru hala üretmemişsen; paraşütle on iki saatlik hava yolculuğu doğru olandır! Çünkü akıl ötesini görmez; görmeyince de ebabil kuşunu F-16 sanar!

            Bu çağın bize göre olmadığını yarın Meclis’e gelecek “ sansür yasası “ ile daha net göreceğiz!

Artık yazamayacağız, çizemeyeceğiz; yalancıya, “ sen yalancısın” diyemeyeceğiz ve o yalan söyledikçe bize “ Allah için öyledir “

demek kalacak, yoksa gider bir üç yıl yatarsınız, üstelik vatan, millet adına..!

**************

İçimde neler kalmadı ki?

 

               Kusura bakmayın bugün kalemin çeneme vurduğu gündür ve üstelik günlerden mübarek cuma; her şey sevap niyetindedir!

             Üç bin rakımlı ısısız bir dağ eteğinin, içindeki Tanrı’dan başka kimsenin olmadığı bir yerde doğmuşsanız, yaşama dipten başlamış ve bu güne gelmişsinizdir!

İçimde neler kalmadı ki?

             Mezradan köye inmişseniz, köyün dağdan inen alay konususunuz. Direniyorsunuz, çocukta olsanız ve yokluğun, yoksulluğun tüm tonlarının teninize işlediği yerde!

              Bilmediğiniz bir dili dayakla öğreniyorsunuz. Sonra ilkokulu bitirip o dilin diplomasını alıyorsunuz! Ortaokula şehre gidiyorsunuz; şehirli kızların tüm alaycı bakışları üzerinizde!

             Karakaşlı, güzel çocuksunuz ama neye? Cicili, bicili elbiseleriniz yok ve herkesin derdi üstünüzdeki gömlek ve biz üç düğmeyi bir araya getirmemişiz!

Mahallede Şazı’nın babası zengin ve üstelik doğma, büyüme şehirli, bisikleti var ve dedesinin adına olan caddede binerek hızla yokuş aşağı sürüyor, biz ardından koşuyoruz, tozu bile ayrı bir haz!

            Şehre giden köylü çocuklarının bisiklete binmesi çakallıktan sayılıyor ve o çakallık hala içimde durur!

             Erginliğe geldik ve yavaş, yavaş güzel kızların ilgisi...yok canım ya, bu konuda torunlara anlatacak hiç bir şeyim yok ve lisede elindeki gazeteyle yüzüme vurup “ sen de yürek yok “ diyen kız hariç!

               Yürek vardı ama ben devrimciydim! Sanki devrimcinin tüm güzelliklere sırtını dönmesi gerekliymiş gibi..!

             Boş ver ya; hala buradayım ve bak ne güzel bir aradayız. Ne kadar çok güzel insanla yolum kesişti, hala da öyle; çıktığınız yolun güzelliğine inanırsanız, yolda en güzeline rastlarsınız.

               En güzel insana; düşmana inat, dosta ve hala yürüyorum; yol uzun ve ince. İnanıyorum ki artık şafak vakti ve olabildiğince açtım kucağımı, kaçarı yok; güneş düşecek ve üstelik tüm renkleriyle; sarı, sıcak...

AH KEMAL

 

             Eziklik insana neler yaptırmıyor ki? Dersimin bir dağ köyünde doğup, sonra metropollere yürümek, ona göre “ bir cumhuriyet kazanımıdır!”

              Tabi bu masal hep külahıma anlatılan masaldır ve Malatya’nın bir dağ köyünde doğan ben de

bu Cumhuriyetten nasiplenmiştim; tabi Kemal’le aramızda bir fark vardı ve ben bu toplumun tüm sosyal katmanlarını adeta içime kazıyarak yürüdüm ve hiç bir zaman kendimden başkası olmadım; olmadıkça da ne kapılardan yüz geri olduğumu bir ben bilirim!

            O nedenledir ki hala bedava yazan bir kalemim ve kime yazdığımı çok iyi bildiğim için çok ama çok mutluyum!

              Bay Kemal’le aramızdaki fark bu işte. Adam kime yazdığını bilmiyor ve okuduğu her mektup acınacak bir travmayla dolu. Kendi gerçeğinden kopmanın acı manzarası. Bu eziklik ona hırs yaptırmış; yoksa öyle ülkenin gidişatı falan umurunda değil! Bir Der simli çocuk gelip cumhurbaşkanı olacak ya, önemli olan o ve böyle bir durum cumhuriyetimizin nelere kadir olduğunu kafamıza daha sıcak ütülerin çekilmesine yetecek de, artacak bile!

               Müthiş kurnaz bir kişiliktir; hedefi için vazgeçmeyeceği değeri yoktur ve Baykal’ı nasıl elemine ettiğini herkes çok iyi bilir! Birilerine “ diktatör “ derken, kendisi de el koyduğu koltukta uzun süreli bir diktatör değil mi?

                Kurt işaretleri yapıyordu, son olarak geçmişte bu ülke siyasetinde pek iyi anılmayan Yazıcıoğlu’nun evini ziyaret ediyordu, üstelik ne sözler vererek! Tabi ki bir karanlık varsa aydınlatılmalı; peki Kürt mahallesinde olan yüzlerce insanlık dışı vaka ve kayıplara dair ağzından bir söz çıktı mı?

             Şimdi çıtayı daha da yükseltti; “ bu ülkenin birinci sorunu türbanmış” hadi ordan bizimle dalga mı geçiyorsun?

                Bu ülkenin birinci sorunu şeriattır, öyle dikkatleri başka yere çekme ve madem Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyorsun, çık bunu söyle; Reis yarıştan çekilmezse namerdim!

Bir masa kurmuşsun ve kendini dayattıkça şirazen bozuluyor!

           O masada bu halkın gerçeği hariç her şey var ve şimdi orada rol başı olacağım diye kursaktaki heveslerin sözcüsü olmaya başladın!

Türban sorunmuş!

Kamunun tüm alanları türbanla kaplı haberin yok mu?

Adliye de, poliste, jandarma da, Meclis’te, her yerde istemediğin kadar!

             Bak bu işi taçlandırman için kendi evinde de bu uygulamaya geçersen Vallahi tamamdır: sen on üçüncü cumhurbaşkanısın, kim bilir belki sayende o uğursuz sayıdan da kurtuluruz; değil mi, Cumhuriyetin bana denk gelen sevgili nimeti “ Bay Kemal?”

Bakın bana “ Bay Kemal’in üstüne çok gidiyorsun “ diyen sevgili CHP’liler. Son bir haftadır karışmıyordum ve de yazmama kararı almıştım; anlaşmayı bozan taraf o oldu ve durup, dururken gelip aklımın tımarhanesine çarptı!

Hal böyle olunca kim tutar deliyi?

****************

RUSYA VE İLHAK

 

             Batının şişirdiği faşist Ukrayna, NATO ısrarına girince, bu Rusya için var-yok olma tercihiydi.

Bunu farklı okumak ne kadar doğru bilmem ama ortadaki gerçek Rusya’nın bir türlü içindeki işgal canavarını öldürmediğidir!

             Dünkü dört bölgenin ilhakı ile ilgili Putinin sözlerine dikkat etmek lazım; “ Sovyetler’in dağılması başkalarının iştahını kabartmış, bizi yok etmeye varmıştır...” benzeri bir konuşma yaptı!

Yani dedi ki; gerekirse bizden ayrılan diğer cumhuriyetlere de bir selam veririz!

Putin, yanlış, ya da doğru; ne yaptığını bilen mekanik bir ruha sahip!

            Vücut diline baktığınızda pek ruh taşıdığına tanık olmazsınız ve elindeki silah gücüyle kimin kendisine ne kadar bulaşacağını da biliyor!

              Avrupa’nın tahıl ve doğal gaz bağımlılığını da iyi biliyor. Avrupa buna fazla dayanamaz ve sonunda Rusya’nın dediği çizgiye gelmek zorundadır ve Avrupa’da yavaş, yavaş ekonomik açmazların işaret verdiğini görecek olursak meseleyi daha iyi anlarız.

Sonuç olarak Rusya’nın ilhak düşüncesi, diğer işgal hevesçilerine de bir emsal karardır!

             Dünyanın iki büyük emperyal ayağından bir olan Rusya bundan sonra benzer yönelimlere ses çıkarmayacaktır. Elinde bu kir varken, başkalarının kirli elini hiç görmeyecektir!

Geriye ne kaldı?

            Amerika. Amerika’nın sistemi ve anlayışı belli. Dünyaya silah satarak geçimini sağlayan bir ülke ve onlar için savaşlar bulunmaz kar alanlarıdır. Ne kadar savaş, o kadar silah ve devasa paralar..!

İşte Ukrayna örneği; ne yapıyor, hala oraya silah pompalıyor ve çok iyi biliyor ki kırk beş milyonluk Ukrayna’nın, Rusya ile âşık atması mümkün değildir.

             Ama olsun, ne fark eder, oraya şimdiye kadar bilmem kaç milyar dolar silah satmışlar ve bu parayı Ukrayna dâhil, üye NATO ülkelerinden nasıl tahsil edeceklerini de bilirler!

              Siz bakmayın adına “ yardım “ dediklerine. Amerika, kimseye bitini bile bedava vermez, çünkü sistemleri buna terstir ve kendi başkanlarının yediği yemeğin ücretini bile ondan tahsil ederler...

Umarım anladınız; nasıl bir açmaz ve girdabın kıyısında durduğumuzu!

Şimdi tercihler zamanı ve biz kimden yana olacağız diye kara, kara düşünüyoruz!

               Ben de diyorum ki iki filin arasında yürümeye devam edersen, ezilmen iki filin şakasına bakar.

En iyisi kendine ait patika yoldan yürü. Diken batarsa küçük bir iğne ucuyla rahat çıkarırsın.

Yoksa başkalarına bırakırsan mızrak ucuyla gelirler ki nerenden deşecekleri de belli olmaz..!

**************

Kader mahkûmları

 

            Af meselesinde, “ helalleşme “ için yola çıkan Kemal bey, “ bu meselede bocalayan “ iktidara

Müthiş bir öneride bulundu!

Herkesi af dışı sayarken, “ kader mahkûmlarına “ merhametli olunmasını önerdi!

Kim bu kader mahkûmları?

             Eşini kesip doğrayan, anasını, babasını öldüren, on sekiz yaşından büyük, ya da küçük fark etmez rıza gösteren denilerek tecavüzcülere yem olup, sonra evlerin, otellerin yüksek katlarından aşağı atılan “sevgili “ modun da ki kadın katilleri, hırsızlar, yan kesiciler...hepsi var ama bir tivit, bir konuşma, bir bildiri okuyan, kitap yazıp sakıncalı bulunan ve dahası gazetecilik yapan hiç kimse yok ve onlar kırmızı çizgili terörist oluyor!

Sonra çık “ ben helalleşeceğim” de!

Yaz bir yere; bu helalleşme işinde seni cemaate bile almazlar!

            Bunlar Reisin konusu ve Mısır’a, Suudi’ye, daha nicelerine ansızın sarıldıysa, başucundaki Ahmet e, Mehmet e sarılması an meselesidir!

              Sen, korkarak, ürkerek sorunlardan kaçmayı kurnazlık sanıyorsun. Yok, öyle bir dünya, kendi postunla cesaretli olacaksın ve bu işlerin çözümü cesaretli olacaksın.

*****************

Anam söyler “ insanda ar damarı çatladı mı, yalan en masum ahlaksızlık kalır!”

 

               Yani diğerlerinin yanında bir hiçtir. Çünkü bunun iftirası var, yetim hakkını çalıp yemesi var, inandıklarını en ucuza satması var; dahası fırıldak gibi dönmesi var; var da var...

              Sezar, mısır medeniyetinin astronomi ile ilgisine hayran kalmış ve özellikle saat konusunda ki deneyler sonucunda kalan on beş saniyelik sapmayı bile kafaya takmıştır. Bunun için talimat verir ve çalışmaya başlar.

             Neticede bu bin beş yüz yıllık roma imparatorluğu algısı bile şu an geldiğimiz dijital çağ algısından çok daha insani ve geleceğe saygılıdır.

             Geldiğimiz şu çağda insana saygısızlığın ne olduğunun en basit örneği ülkemizin hurafe aklıdır. Bin bel yüz yılın serüveni hurafeyi alt etmek içindi. Düşünün, her şey merak konusu ve özellikle on altıncı, on yedinci yüz yıla gelindiğinde dünya yenilik ve icatlarla yeni bir çağ yakalıyor.

Ya biz?

             Her şeyin üç saniye yakınında olduğun bir gerçeğe anında ulaşıyorken, beyni gövdesinden alınmışlar hala gerçek dışılığa inanıyor, hem de tüm benliğiyle!

              Bu insanlık adına ve bu uğurda canını bile feda edenlere büyük bir haksızlık ve büyük bir ahlaksızlıktır!

               Şu çağda insan saçını tartışıyoruz. Buna karşı söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum. Hele seksen bel milyonun gözlerinin içine bakarak deve sidiğinden şifa aramak tam bir çağ ahlaksızlığıdır!

                Dahası herkesin oyuncak olarak kullandığı motoru hala üretmemişsen; paraşütle on iki saatlik hava yolculuğu doğru olandır! Çünkü akıl ötesini görmez; görmeyince de ebabil kuşunu F-16 sanar!

            Bu çağın bize göre olmadığını yarın Meclis’e gelecek “ sansür yasası “ ile daha net göreceğiz!

Artık yazamayacağız, çizemeyeceğiz; yalancıya, “ sen yalancısın” diyemeyeceğiz ve o yalan söyledikçe bize “ Allah için öyledir “

demek kalacak, yoksa gider bir üç yıl yatarsınız, üstelik vatan, millet adına..!

**************

İçimde neler kalmadı ki?

 

               Kusura bakmayın bugün kalemin çeneme vurduğu gündür ve üstelik günlerden mübarek cuma; her şey sevap niyetindedir!

             Üç bin rakımlı ısısız bir dağ eteğinin, içindeki Tanrı’dan başka kimsenin olmadığı bir yerde doğmuşsanız, yaşama dipten başlamış ve bu güne gelmişsinizdir!

İçimde neler kalmadı ki?

             Mezradan köye inmişseniz, köyün dağdan inen alay konususunuz. Direniyorsunuz, çocukta olsanız ve yokluğun, yoksulluğun tüm tonlarının teninize işlediği yerde!

              Bilmediğiniz bir dili dayakla öğreniyorsunuz. Sonra ilkokulu bitirip o dilin diplomasını alıyorsunuz! Ortaokula şehre gidiyorsunuz; şehirli kızların tüm alaycı bakışları üzerinizde!

             Karakaşlı, güzel çocuksunuz ama neye? Cicili, bicili elbiseleriniz yok ve herkesin derdi üstünüzdeki gömlek ve biz üç düğmeyi bir araya getirmemişiz!

Mahallede Şazı’nın babası zengin ve üstelik doğma, büyüme şehirli, bisikleti var ve dedesinin adına olan caddede binerek hızla yokuş aşağı sürüyor, biz ardından koşuyoruz, tozu bile ayrı bir haz!

            Şehre giden köylü çocuklarının bisiklete binmesi çakallıktan sayılıyor ve o çakallık hala içimde durur!

             Erginliğe geldik ve yavaş, yavaş güzel kızların ilgisi...yok canım ya, bu konuda torunlara anlatacak hiç bir şeyim yok ve lisede elindeki gazeteyle yüzüme vurup “ sen de yürek yok “ diyen kız hariç!

               Yürek vardı ama ben devrimciydim! Sanki devrimcinin tüm güzelliklere sırtını dönmesi gerekliymiş gibi..!

             Boş ver ya; hala buradayım ve bak ne güzel bir aradayız. Ne kadar çok güzel insanla yolum kesişti, hala da öyle; çıktığınız yolun güzelliğine inanırsanız, yolda en güzeline rastlarsınız.

               En güzel insana; düşmana inat, dosta ve hala yürüyorum; yol uzun ve ince. İnanıyorum ki artık şafak vakti ve olabildiğince açtım kucağımı, kaçarı yok; güneş düşecek ve üstelik tüm renkleriyle; sarı, sıcak...

AH KEMAL

 

             Eziklik insana neler yaptırmıyor ki? Dersimin bir dağ köyünde doğup, sonra metropollere yürümek, ona göre “ bir cumhuriyet kazanımıdır!”

              Tabi bu masal hep külahıma anlatılan masaldır ve Malatya’nın bir dağ köyünde doğan ben de

bu Cumhuriyetten nasiplenmiştim; tabi Kemal’le aramızda bir fark vardı ve ben bu toplumun tüm sosyal katmanlarını adeta içime kazıyarak yürüdüm ve hiç bir zaman kendimden başkası olmadım; olmadıkça da ne kapılardan yüz geri olduğumu bir ben bilirim!

            O nedenledir ki hala bedava yazan bir kalemim ve kime yazdığımı çok iyi bildiğim için çok ama çok mutluyum!

              Bay Kemal’le aramızdaki fark bu işte. Adam kime yazdığını bilmiyor ve okuduğu her mektup acınacak bir travmayla dolu. Kendi gerçeğinden kopmanın acı manzarası. Bu eziklik ona hırs yaptırmış; yoksa öyle ülkenin gidişatı falan umurunda değil! Bir Der simli çocuk gelip cumhurbaşkanı olacak ya, önemli olan o ve böyle bir durum cumhuriyetimizin nelere kadir olduğunu kafamıza daha sıcak ütülerin çekilmesine yetecek de, artacak bile!

               Müthiş kurnaz bir kişiliktir; hedefi için vazgeçmeyeceği değeri yoktur ve Baykal’ı nasıl elemine ettiğini herkes çok iyi bilir! Birilerine “ diktatör “ derken, kendisi de el koyduğu koltukta uzun süreli bir diktatör değil mi?

                Kurt işaretleri yapıyordu, son olarak geçmişte bu ülke siyasetinde pek iyi anılmayan Yazıcıoğlu’nun evini ziyaret ediyordu, üstelik ne sözler vererek! Tabi ki bir karanlık varsa aydınlatılmalı; peki Kürt mahallesinde olan yüzlerce insanlık dışı vaka ve kayıplara dair ağzından bir söz çıktı mı?

             Şimdi çıtayı daha da yükseltti; “ bu ülkenin birinci sorunu türbanmış” hadi ordan bizimle dalga mı geçiyorsun?

                Bu ülkenin birinci sorunu şeriattır, öyle dikkatleri başka yere çekme ve madem Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyorsun, çık bunu söyle; Reis yarıştan çekilmezse namerdim!

Bir masa kurmuşsun ve kendini dayattıkça şirazen bozuluyor!

           O masada bu halkın gerçeği hariç her şey var ve şimdi orada rol başı olacağım diye kursaktaki heveslerin sözcüsü olmaya başladın!

Türban sorunmuş!

Kamunun tüm alanları türbanla kaplı haberin yok mu?

Adliye de, poliste, jandarma da, Meclis’te, her yerde istemediğin kadar!

             Bak bu işi taçlandırman için kendi evinde de bu uygulamaya geçersen Vallahi tamamdır: sen on üçüncü cumhurbaşkanısın, kim bilir belki sayende o uğursuz sayıdan da kurtuluruz; değil mi, Cumhuriyetin bana denk gelen sevgili nimeti “ Bay Kemal?”

Bakın bana “ Bay Kemal’in üstüne çok gidiyorsun “ diyen sevgili CHP’liler. Son bir haftadır karışmıyordum ve de yazmama kararı almıştım; anlaşmayı bozan taraf o oldu ve durup, dururken gelip aklımın tımarhanesine çarptı!

Hal böyle olunca kim tutar deliyi?

****************

RUSYA VE İLHAK

 

             Batının şişirdiği faşist Ukrayna, NATO ısrarına girince, bu Rusya için var-yok olma tercihiydi.

Bunu farklı okumak ne kadar doğru bilmem ama ortadaki gerçek Rusya’nın bir türlü içindeki işgal canavarını öldürmediğidir!

             Dünkü dört bölgenin ilhakı ile ilgili Putinin sözlerine dikkat etmek lazım; “ Sovyetler’in dağılması başkalarının iştahını kabartmış, bizi yok etmeye varmıştır...” benzeri bir konuşma yaptı!

Yani dedi ki; gerekirse bizden ayrılan diğer cumhuriyetlere de bir selam veririz!

Putin, yanlış, ya da doğru; ne yaptığını bilen mekanik bir ruha sahip!

            Vücut diline baktığınızda pek ruh taşıdığına tanık olmazsınız ve elindeki silah gücüyle kimin kendisine ne kadar bulaşacağını da biliyor!

              Avrupa’nın tahıl ve doğal gaz bağımlılığını da iyi biliyor. Avrupa buna fazla dayanamaz ve sonunda Rusya’nın dediği çizgiye gelmek zorundadır ve Avrupa’da yavaş, yavaş ekonomik açmazların işaret verdiğini görecek olursak meseleyi daha iyi anlarız.

Sonuç olarak Rusya’nın ilhak düşüncesi, diğer işgal hevesçilerine de bir emsal karardır!

             Dünyanın iki büyük emperyal ayağından bir olan Rusya bundan sonra benzer yönelimlere ses çıkarmayacaktır. Elinde bu kir varken, başkalarının kirli elini hiç görmeyecektir!

Geriye ne kaldı?

            Amerika. Amerika’nın sistemi ve anlayışı belli. Dünyaya silah satarak geçimini sağlayan bir ülke ve onlar için savaşlar bulunmaz kar alanlarıdır. Ne kadar savaş, o kadar silah ve devasa paralar..!

İşte Ukrayna örneği; ne yapıyor, hala oraya silah pompalıyor ve çok iyi biliyor ki kırk beş milyonluk Ukrayna’nın, Rusya ile âşık atması mümkün değildir.

             Ama olsun, ne fark eder, oraya şimdiye kadar bilmem kaç milyar dolar silah satmışlar ve bu parayı Ukrayna dâhil, üye NATO ülkelerinden nasıl tahsil edeceklerini de bilirler!

              Siz bakmayın adına “ yardım “ dediklerine. Amerika, kimseye bitini bile bedava vermez, çünkü sistemleri buna terstir ve kendi başkanlarının yediği yemeğin ücretini bile ondan tahsil ederler...

Umarım anladınız; nasıl bir açmaz ve girdabın kıyısında durduğumuzu!

Şimdi tercihler zamanı ve biz kimden yana olacağız diye kara, kara düşünüyoruz!

               Ben de diyorum ki iki filin arasında yürümeye devam edersen, ezilmen iki filin şakasına bakar.

En iyisi kendine ait patika yoldan yürü. Diken batarsa küçük bir iğne ucuyla rahat çıkarırsın.

Yoksa başkalarına bırakırsan mızrak ucuyla gelirler ki nerenden deşecekleri de belli olmaz..!

**************

Kader mahkûmları

 

            Af meselesinde, “ helalleşme “ için yola çıkan Kemal bey, “ bu meselede bocalayan “ iktidara

Müthiş bir öneride bulundu!

Herkesi af dışı sayarken, “ kader mahkûmlarına “ merhametli olunmasını önerdi!

Kim bu kader mahkûmları?

             Eşini kesip doğrayan, anasını, babasını öldüren, on sekiz yaşından büyük, ya da küçük fark etmez rıza gösteren denilerek tecavüzcülere yem olup, sonra evlerin, otellerin yüksek katlarından aşağı atılan “sevgili “ modun da ki kadın katilleri, hırsızlar, yan kesiciler...hepsi var ama bir tivit, bir konuşma, bir bildiri okuyan, kitap yazıp sakıncalı bulunan ve dahası gazetecilik yapan hiç kimse yok ve onlar kırmızı çizgili terörist oluyor!

Sonra çık “ ben helalleşeceğim” de!

Yaz bir yere; bu helalleşme işinde seni cemaate bile almazlar!

            Bunlar Reisin konusu ve Mısır’a, Suudi’ye, daha nicelerine ansızın sarıldıysa, başucundaki Ahmet e, Mehmet e sarılması an meselesidir!

              Sen, korkarak, ürkerek sorunlardan kaçmayı kurnazlık sanıyorsun. Yok, öyle bir dünya, kendi postunla cesaretli olacaksın ve bu işlerin çözümü cesaretli olacaksın.

*****************

Anam söyler “ insanda ar damarı çatladı mı, yalan en masum ahlaksızlık kalır!”

 

               Yani diğerlerinin yanında bir hiçtir. Çünkü bunun iftirası var, yetim hakkını çalıp yemesi var, inandıklarını en ucuza satması var; dahası fırıldak gibi dönmesi var; var da var...

              Sezar, mısır medeniyetinin astronomi ile ilgisine hayran kalmış ve özellikle saat konusunda ki deneyler sonucunda kalan on beş saniyelik sapmayı bile kafaya takmıştır. Bunun için talimat verir ve çalışmaya başlar.

             Neticede bu bin beş yüz yıllık roma imparatorluğu algısı bile şu an geldiğimiz dijital çağ algısından çok daha insani ve geleceğe saygılıdır.

             Geldiğimiz şu çağda insana saygısızlığın ne olduğunun en basit örneği ülkemizin hurafe aklıdır. Bin bel yüz yılın serüveni hurafeyi alt etmek içindi. Düşünün, her şey merak konusu ve özellikle on altıncı, on yedinci yüz yıla gelindiğinde dünya yenilik ve icatlarla yeni bir çağ yakalıyor.

Ya biz?

             Her şeyin üç saniye yakınında olduğun bir gerçeğe anında ulaşıyorken, beyni gövdesinden alınmışlar hala gerçek dışılığa inanıyor, hem de tüm benliğiyle!

              Bu insanlık adına ve bu uğurda canını bile feda edenlere büyük bir haksızlık ve büyük bir ahlaksızlıktır!

               Şu çağda insan saçını tartışıyoruz. Buna karşı söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum. Hele seksen bel milyonun gözlerinin içine bakarak deve sidiğinden şifa aramak tam bir çağ ahlaksızlığıdır!

                Dahası herkesin oyuncak olarak kullandığı motoru hala üretmemişsen; paraşütle on iki saatlik hava yolculuğu doğru olandır! Çünkü akıl ötesini görmez; görmeyince de ebabil kuşunu F-16 sanar!

            Bu çağın bize göre olmadığını yarın Meclis’e gelecek “ sansür yasası “ ile daha net göreceğiz!

Artık yazamayacağız, çizemeyeceğiz; yalancıya, “ sen yalancısın” diyemeyeceğiz ve o yalan söyledikçe bize “ Allah için öyledir “

demek kalacak, yoksa gider bir üç yıl yatarsınız, üstelik vatan, millet adına..!

**************

İçimde neler kalmadı ki?

 

               Kusura bakmayın bugün kalemin çeneme vurduğu gündür ve üstelik günlerden mübarek cuma; her şey sevap niyetindedir!

             Üç bin rakımlı ısısız bir dağ eteğinin, içindeki Tanrı’dan başka kimsenin olmadığı bir yerde doğmuşsanız, yaşama dipten başlamış ve bu güne gelmişsinizdir!

İçimde neler kalmadı ki?

             Mezradan köye inmişseniz, köyün dağdan inen alay konususunuz. Direniyorsunuz, çocukta olsanız ve yokluğun, yoksulluğun tüm tonlarının teninize işlediği yerde!

              Bilmediğiniz bir dili dayakla öğreniyorsunuz. Sonra ilkokulu bitirip o dilin diplomasını alıyorsunuz! Ortaokula şehre gidiyorsunuz; şehirli kızların tüm alaycı bakışları üzerinizde!

             Karakaşlı, güzel çocuksunuz ama neye? Cicili, bicili elbiseleriniz yok ve herkesin derdi üstünüzdeki gömlek ve biz üç düğmeyi bir araya getirmemişiz!

Mahallede Şazı’nın babası zengin ve üstelik doğma, büyüme şehirli, bisikleti var ve dedesinin adına olan caddede binerek hızla yokuş aşağı sürüyor, biz ardından koşuyoruz, tozu bile ayrı bir haz!

            Şehre giden köylü çocuklarının bisiklete binmesi çakallıktan sayılıyor ve o çakallık hala içimde durur!

             Erginliğe geldik ve yavaş, yavaş güzel kızların ilgisi...yok canım ya, bu konuda torunlara anlatacak hiç bir şeyim yok ve lisede elindeki gazeteyle yüzüme vurup “ sen de yürek yok “ diyen kız hariç!

               Yürek vardı ama ben devrimciydim! Sanki devrimcinin tüm güzelliklere sırtını dönmesi gerekliymiş gibi..!

             Boş ver ya; hala buradayım ve bak ne güzel bir aradayız. Ne kadar çok güzel insanla yolum kesişti, hala da öyle; çıktığınız yolun güzelliğine inanırsanız, yolda en güzeline rastlarsınız.

               En güzel insana; düşmana inat, dosta ve hala yürüyorum; yol uzun ve ince. İnanıyorum ki artık şafak vakti ve olabildiğince açtım kucağımı, kaçarı yok; güneş düşecek ve üstelik tüm renkleriyle; sarı, sıcak...

AH KEMAL

 

             Eziklik insana neler yaptırmıyor ki? Dersimin bir dağ köyünde doğup, sonra metropollere yürümek, ona göre “ bir cumhuriyet kazanımıdır!”

              Tabi bu masal hep külahıma anlatılan masaldır ve Malatya’nın bir dağ köyünde doğan ben de

bu Cumhuriyetten nasiplenmiştim; tabi Kemal’le aramızda bir fark vardı ve ben bu toplumun tüm sosyal katmanlarını adeta içime kazıyarak yürüdüm ve hiç bir zaman kendimden başkası olmadım; olmadıkça da ne kapılardan yüz geri olduğumu bir ben bilirim!

            O nedenledir ki hala bedava yazan bir kalemim ve kime yazdığımı çok iyi bildiğim için çok ama çok mutluyum!

              Bay Kemal’le aramızdaki fark bu işte. Adam kime yazdığını bilmiyor ve okuduğu her mektup acınacak bir travmayla dolu. Kendi gerçeğinden kopmanın acı manzarası. Bu eziklik ona hırs yaptırmış; yoksa öyle ülkenin gidişatı falan umurunda değil! Bir Der simli çocuk gelip cumhurbaşkanı olacak ya, önemli olan o ve böyle bir durum cumhuriyetimizin nelere kadir olduğunu kafamıza daha sıcak ütülerin çekilmesine yetecek de, artacak bile!

               Müthiş kurnaz bir kişiliktir; hedefi için vazgeçmeyeceği değeri yoktur ve Baykal’ı nasıl elemine ettiğini herkes çok iyi bilir! Birilerine “ diktatör “ derken, kendisi de el koyduğu koltukta uzun süreli bir diktatör değil mi?

                Kurt işaretleri yapıyordu, son olarak geçmişte bu ülke siyasetinde pek iyi anılmayan Yazıcıoğlu’nun evini ziyaret ediyordu, üstelik ne sözler vererek! Tabi ki bir karanlık varsa aydınlatılmalı; peki Kürt mahallesinde olan yüzlerce insanlık dışı vaka ve kayıplara dair ağzından bir söz çıktı mı?

             Şimdi çıtayı daha da yükseltti; “ bu ülkenin birinci sorunu türbanmış” hadi ordan bizimle dalga mı geçiyorsun?

                Bu ülkenin birinci sorunu şeriattır, öyle dikkatleri başka yere çekme ve madem Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyorsun, çık bunu söyle; Reis yarıştan çekilmezse namerdim!

Bir masa kurmuşsun ve kendini dayattıkça şirazen bozuluyor!

           O masada bu halkın gerçeği hariç her şey var ve şimdi orada rol başı olacağım diye kursaktaki heveslerin sözcüsü olmaya başladın!

Türban sorunmuş!

Kamunun tüm alanları türbanla kaplı haberin yok mu?

Adliye de, poliste, jandarma da, Meclis’te, her yerde istemediğin kadar!

             Bak bu işi taçlandırman için kendi evinde de bu uygulamaya geçersen Vallahi tamamdır: sen on üçüncü cumhurbaşkanısın, kim bilir belki sayende o uğursuz sayıdan da kurtuluruz; değil mi, Cumhuriyetin bana denk gelen sevgili nimeti “ Bay Kemal?”

Bakın bana “ Bay Kemal’in üstüne çok gidiyorsun “ diyen sevgili CHP’liler. Son bir haftadır karışmıyordum ve de yazmama kararı almıştım; anlaşmayı bozan taraf o oldu ve durup, dururken gelip aklımın tımarhanesine çarptı!

Hal böyle olunca kim tutar deliyi?

****************

RUSYA VE İLHAK

 

             Batının şişirdiği faşist Ukrayna, NATO ısrarına girince, bu Rusya için var-yok olma tercihiydi.

Bunu farklı okumak ne kadar doğru bilmem ama ortadaki gerçek Rusya’nın bir türlü içindeki işgal canavarını öldürmediğidir!

             Dünkü dört bölgenin ilhakı ile ilgili Putinin sözlerine dikkat etmek lazım; “ Sovyetler’in dağılması başkalarının iştahını kabartmış, bizi yok etmeye varmıştır...” benzeri bir konuşma yaptı!

Yani dedi ki; gerekirse bizden ayrılan diğer cumhuriyetlere de bir selam veririz!

Putin, yanlış, ya da doğru; ne yaptığını bilen mekanik bir ruha sahip!

            Vücut diline baktığınızda pek ruh taşıdığına tanık olmazsınız ve elindeki silah gücüyle kimin kendisine ne kadar bulaşacağını da biliyor!

              Avrupa’nın tahıl ve doğal gaz bağımlılığını da iyi biliyor. Avrupa buna fazla dayanamaz ve sonunda Rusya’nın dediği çizgiye gelmek zorundadır ve Avrupa’da yavaş, yavaş ekonomik açmazların işaret verdiğini görecek olursak meseleyi daha iyi anlarız.

Sonuç olarak Rusya’nın ilhak düşüncesi, diğer işgal hevesçilerine de bir emsal karardır!

             Dünyanın iki büyük emperyal ayağından bir olan Rusya bundan sonra benzer yönelimlere ses çıkarmayacaktır. Elinde bu kir varken, başkalarının kirli elini hiç görmeyecektir!

Geriye ne kaldı?

            Amerika. Amerika’nın sistemi ve anlayışı belli. Dünyaya silah satarak geçimini sağlayan bir ülke ve onlar için savaşlar bulunmaz kar alanlarıdır. Ne kadar savaş, o kadar silah ve devasa paralar..!

İşte Ukrayna örneği; ne yapıyor, hala oraya silah pompalıyor ve çok iyi biliyor ki kırk beş milyonluk Ukrayna’nın, Rusya ile âşık atması mümkün değildir.

             Ama olsun, ne fark eder, oraya şimdiye kadar bilmem kaç milyar dolar silah satmışlar ve bu parayı Ukrayna dâhil, üye NATO ülkelerinden nasıl tahsil edeceklerini de bilirler!

              Siz bakmayın adına “ yardım “ dediklerine. Amerika, kimseye bitini bile bedava vermez, çünkü sistemleri buna terstir ve kendi başkanlarının yediği yemeğin ücretini bile ondan tahsil ederler...

Umarım anladınız; nasıl bir açmaz ve girdabın kıyısında durduğumuzu!

Şimdi tercihler zamanı ve biz kimden yana olacağız diye kara, kara düşünüyoruz!

               Ben de diyorum ki iki filin arasında yürümeye devam edersen, ezilmen iki filin şakasına bakar.

En iyisi kendine ait patika yoldan yürü. Diken batarsa küçük bir iğne ucuyla rahat çıkarırsın.

Yoksa başkalarına bırakırsan mızrak ucuyla gelirler ki nerenden deşecekleri de belli olmaz..!

**************

Kader mahkûmları

 

            Af meselesinde, “ helalleşme “ için yola çıkan Kemal bey, “ bu meselede bocalayan “ iktidara

Müthiş bir öneride bulundu!

Herkesi af dışı sayarken, “ kader mahkûmlarına “ merhametli olunmasını önerdi!

Kim bu kader mahkûmları?

             Eşini kesip doğrayan, anasını, babasını öldüren, on sekiz yaşından büyük, ya da küçük fark etmez rıza gösteren denilerek tecavüzcülere yem olup, sonra evlerin, otellerin yüksek katlarından aşağı atılan “sevgili “ modun da ki kadın katilleri, hırsızlar, yan kesiciler...hepsi var ama bir tivit, bir konuşma, bir bildiri okuyan, kitap yazıp sakıncalı bulunan ve dahası gazetecilik yapan hiç kimse yok ve onlar kırmızı çizgili terörist oluyor!

Sonra çık “ ben helalleşeceğim” de!

Yaz bir yere; bu helalleşme işinde seni cemaate bile almazlar!

            Bunlar Reisin konusu ve Mısır’a, Suudi’ye, daha nicelerine ansızın sarıldıysa, başucundaki Ahmet e, Mehmet e sarılması an meselesidir!

              Sen, korkarak, ürkerek sorunlardan kaçmayı kurnazlık sanıyorsun. Yok, öyle bir dünya, kendi postunla cesaretli olacaksın ve bu işlerin çözümü cesaretli olacaksın.

*****************

Anam söyler “ insanda ar damarı çatladı mı, yalan en masum ahlaksızlık kalır!”

 

               Yani diğerlerinin yanında bir hiçtir. Çünkü bunun iftirası var, yetim hakkını çalıp yemesi var, inandıklarını en ucuza satması var; dahası fırıldak gibi dönmesi var; var da var...

              Sezar, mısır medeniyetinin astronomi ile ilgisine hayran kalmış ve özellikle saat konusunda ki deneyler sonucunda kalan on beş saniyelik sapmayı bile kafaya takmıştır. Bunun için talimat verir ve çalışmaya başlar.

             Neticede bu bin beş yüz yıllık roma imparatorluğu algısı bile şu an geldiğimiz dijital çağ algısından çok daha insani ve geleceğe saygılıdır.

             Geldiğimiz şu çağda insana saygısızlığın ne olduğunun en basit örneği ülkemizin hurafe aklıdır. Bin bel yüz yılın serüveni hurafeyi alt etmek içindi. Düşünün, her şey merak konusu ve özellikle on altıncı, on yedinci yüz yıla gelindiğinde dünya yenilik ve icatlarla yeni bir çağ yakalıyor.

Ya biz?

             Her şeyin üç saniye yakınında olduğun bir gerçeğe anında ulaşıyorken, beyni gövdesinden alınmışlar hala gerçek dışılığa inanıyor, hem de tüm benliğiyle!

              Bu insanlık adına ve bu uğurda canını bile feda edenlere büyük bir haksızlık ve büyük bir ahlaksızlıktır!

               Şu çağda insan saçını tartışıyoruz. Buna karşı söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum. Hele seksen bel milyonun gözlerinin içine bakarak deve sidiğinden şifa aramak tam bir çağ ahlaksızlığıdır!

                Dahası herkesin oyuncak olarak kullandığı motoru hala üretmemişsen; paraşütle on iki saatlik hava yolculuğu doğru olandır! Çünkü akıl ötesini görmez; görmeyince de ebabil kuşunu F-16 sanar!

            Bu çağın bize göre olmadığını yarın Meclis’e gelecek “ sansür yasası “ ile daha net göreceğiz!

Artık yazamayacağız, çizemeyeceğiz; yalancıya, “ sen yalancısın” diyemeyeceğiz ve o yalan söyledikçe bize “ Allah için öyledir “

demek kalacak, yoksa gider bir üç yıl yatarsınız, üstelik vatan, millet adına..!

**************

İçimde neler kalmadı ki?

 

               Kusura bakmayın bugün kalemin çeneme vurduğu gündür ve üstelik günlerden mübarek cuma; her şey sevap niyetindedir!

             Üç bin rakımlı ısısız bir dağ eteğinin, içindeki Tanrı’dan başka kimsenin olmadığı bir yerde doğmuşsanız, yaşama dipten başlamış ve bu güne gelmişsinizdir!

İçimde neler kalmadı ki?

             Mezradan köye inmişseniz, köyün dağdan inen alay konususunuz. Direniyorsunuz, çocukta olsanız ve yokluğun, yoksulluğun tüm tonlarının teninize işlediği yerde!

              Bilmediğiniz bir dili dayakla öğreniyorsunuz. Sonra ilkokulu bitirip o dilin diplomasını alıyorsunuz! Ortaokula şehre gidiyorsunuz; şehirli kızların tüm alaycı bakışları üzerinizde!

             Karakaşlı, güzel çocuksunuz ama neye? Cicili, bicili elbiseleriniz yok ve herkesin derdi üstünüzdeki gömlek ve biz üç düğmeyi bir araya getirmemişiz!

Mahallede Şazı’nın babası zengin ve üstelik doğma, büyüme şehirli, bisikleti var ve dedesinin adına olan caddede binerek hızla yokuş aşağı sürüyor, biz ardından koşuyoruz, tozu bile ayrı bir haz!

            Şehre giden köylü çocuklarının bisiklete binmesi çakallıktan sayılıyor ve o çakallık hala içimde durur!

             Erginliğe geldik ve yavaş, yavaş güzel kızların ilgisi...yok canım ya, bu konuda torunlara anlatacak hiç bir şeyim yok ve lisede elindeki gazeteyle yüzüme vurup “ sen de yürek yok “ diyen kız hariç!

               Yürek vardı ama ben devrimciydim! Sanki devrimcinin tüm güzelliklere sırtını dönmesi gerekliymiş gibi..!

             Boş ver ya; hala buradayım ve bak ne güzel bir aradayız. Ne kadar çok güzel insanla yolum kesişti, hala da öyle; çıktığınız yolun güzelliğine inanırsanız, yolda en güzeline rastlarsınız.

               En güzel insana; düşmana inat, dosta ve hala yürüyorum; yol uzun ve ince. İnanıyorum ki artık şafak vakti ve olabildiğince açtım kucağımı, kaçarı yok; güneş düşecek ve üstelik tüm renkleriyle; sarı, sıcak...

AH KEMAL

 

             Eziklik insana neler yaptırmıyor ki? Dersimin bir dağ köyünde doğup, sonra metropollere yürümek, ona göre “ bir cumhuriyet kazanımıdır!”

              Tabi bu masal hep külahıma anlatılan masaldır ve Malatya’nın bir dağ köyünde doğan ben de

bu Cumhuriyetten nasiplenmiştim; tabi Kemal’le aramızda bir fark vardı ve ben bu toplumun tüm sosyal katmanlarını adeta içime kazıyarak yürüdüm ve hiç bir zaman kendimden başkası olmadım; olmadıkça da ne kapılardan yüz geri olduğumu bir ben bilirim!

            O nedenledir ki hala bedava yazan bir kalemim ve kime yazdığımı çok iyi bildiğim için çok ama çok mutluyum!

              Bay Kemal’le aramızdaki fark bu işte. Adam kime yazdığını bilmiyor ve okuduğu her mektup acınacak bir travmayla dolu. Kendi gerçeğinden kopmanın acı manzarası. Bu eziklik ona hırs yaptırmış; yoksa öyle ülkenin gidişatı falan umurunda değil! Bir Der simli çocuk gelip cumhurbaşkanı olacak ya, önemli olan o ve böyle bir durum cumhuriyetimizin nelere kadir olduğunu kafamıza daha sıcak ütülerin çekilmesine yetecek de, artacak bile!

               Müthiş kurnaz bir kişiliktir; hedefi için vazgeçmeyeceği değeri yoktur ve Baykal’ı nasıl elemine ettiğini herkes çok iyi bilir! Birilerine “ diktatör “ derken, kendisi de el koyduğu koltukta uzun süreli bir diktatör değil mi?

                Kurt işaretleri yapıyordu, son olarak geçmişte bu ülke siyasetinde pek iyi anılmayan Yazıcıoğlu’nun evini ziyaret ediyordu, üstelik ne sözler vererek! Tabi ki bir karanlık varsa aydınlatılmalı; peki Kürt mahallesinde olan yüzlerce insanlık dışı vaka ve kayıplara dair ağzından bir söz çıktı mı?

             Şimdi çıtayı daha da yükseltti; “ bu ülkenin birinci sorunu türbanmış” hadi ordan bizimle dalga mı geçiyorsun?

                Bu ülkenin birinci sorunu şeriattır, öyle dikkatleri başka yere çekme ve madem Cumhurbaşkanı olmayı çok istiyorsun, çık bunu söyle; Reis yarıştan çekilmezse namerdim!

Bir masa kurmuşsun ve kendini dayattıkça şirazen bozuluyor!

           O masada bu halkın gerçeği hariç her şey var ve şimdi orada rol başı olacağım diye kursaktaki heveslerin sözcüsü olmaya başladın!

Türban sorunmuş!

Kamunun tüm alanları türbanla kaplı haberin yok mu?

Adliye de, poliste, jandarma da, Meclis’te, her yerde istemediğin kadar!

             Bak bu işi taçlandırman için kendi evinde de bu uygulamaya geçersen Vallahi tamamdır: sen on üçüncü cumhurbaşkanısın, kim bilir belki sayende o uğursuz sayıdan da kurtuluruz; değil mi, Cumhuriyetin bana denk gelen sevgili nimeti “ Bay Kemal?”

Bakın bana “ Bay Kemal’in üstüne çok gidiyorsun “ diyen sevgili CHP’liler. Son bir haftadır karışmıyordum ve de yazmama kararı almıştım; anlaşmayı bozan taraf o oldu ve durup, dururken gelip aklımın tımarhanesine çarptı!

Hal böyle olunca kim tutar deliyi?

****************

RUSYA VE İLHAK

 

             Batının şişirdiği faşist Ukrayna, NATO ısrarına girince, bu Rusya için var-yok olma tercihiydi.

Bunu farklı okumak ne kadar doğru bilmem ama ortadaki gerçek Rusya’nın bir türlü içindeki işgal canavarını öldürmediğidir!

             Dünkü dört bölgenin ilhakı ile ilgili Putinin sözlerine dikkat etmek lazım; “ Sovyetler’in dağılması başkalarının iştahını kabartmış, bizi yok etmeye varmıştır...” benzeri bir konuşma yaptı!

Yani dedi ki; gerekirse bizden ayrılan diğer cumhuriyetlere de bir selam veririz!

Putin, yanlış, ya da doğru; ne yaptığını bilen mekanik bir ruha sahip!

            Vücut diline baktığınızda pek ruh taşıdığına tanık olmazsınız ve elindeki silah gücüyle kimin kendisine ne kadar bulaşacağını da biliyor!

              Avrupa’nın tahıl ve doğal gaz bağımlılığını da iyi biliyor. Avrupa buna fazla dayanamaz ve sonunda Rusya’nın dediği çizgiye gelmek zorundadır ve Avrupa’da yavaş, yavaş ekonomik açmazların işaret verdiğini görecek olursak meseleyi daha iyi anlarız.

Sonuç olarak Rusya’nın ilhak düşüncesi, diğer işgal hevesçilerine de bir emsal karardır!

             Dünyanın iki büyük emperyal ayağından bir olan Rusya bundan sonra benzer yönelimlere ses çıkarmayacaktır. Elinde bu kir varken, başkalarının kirli elini hiç görmeyecektir!

Geriye ne kaldı?

            Amerika. Amerika’nın sistemi ve anlayışı belli. Dünyaya silah satarak geçimini sağlayan bir ülke ve onlar için savaşlar bulunmaz kar alanlarıdır. Ne kadar savaş, o kadar silah ve devasa paralar..!

İşte Ukrayna örneği; ne yapıyor, hala oraya silah pompalıyor ve çok iyi biliyor ki kırk beş milyonluk Ukrayna’nın, Rusya ile âşık atması mümkün değildir.

             Ama olsun, ne fark eder, oraya şimdiye kadar bilmem kaç milyar dolar silah satmışlar ve bu parayı Ukrayna dâhil, üye NATO ülkelerinden nasıl tahsil edeceklerini de bilirler!

              Siz bakmayın adına “ yardım “ dediklerine. Amerika, kimseye bitini bile bedava vermez, çünkü sistemleri buna terstir ve kendi başkanlarının yediği yemeğin ücretini bile ondan tahsil ederler...

Umarım anladınız; nasıl bir açmaz ve girdabın kıyısında durduğumuzu!

Şimdi tercihler zamanı ve biz kimden yana olacağız diye kara, kara düşünüyoruz!

               Ben de diyorum ki iki filin arasında yürümeye devam edersen, ezilmen iki filin şakasına bakar.

En iyisi kendine ait patika yoldan yürü. Diken batarsa küçük bir iğne ucuyla rahat çıkarırsın.

Yoksa başkalarına bırakırsan mızrak ucuyla gelirler ki nerenden deşecekleri de belli olmaz..!

**************

Kader mahkûmları

 

            Af meselesinde, “ helalleşme “ için yola çıkan Kemal bey, “ bu meselede bocalayan “ iktidara

Müthiş bir öneride bulundu!

Herkesi af dışı sayarken, “ kader mahkûmlarına “ merhametli olunmasını önerdi!

Kim bu kader mahkûmları?

             Eşini kesip doğrayan, anasını, babasını öldüren, on sekiz yaşından büyük, ya da küçük fark etmez rıza gösteren denilerek tecavüzcülere yem olup, sonra evlerin, otellerin yüksek katlarından aşağı atılan “sevgili “ modun da ki kadın katilleri, hırsızlar, yan kesiciler...hepsi var ama bir tivit, bir konuşma, bir bildiri okuyan, kitap yazıp sakıncalı bulunan ve dahası gazetecilik yapan hiç kimse yok ve onlar kırmızı çizgili terörist oluyor!

Sonra çık “ ben helalleşeceğim” de!

Yaz bir yere; bu helalleşme işinde seni cemaate bile almazlar!

            Bunlar Reisin konusu ve Mısır’a, Suudi’ye, daha nicelerine ansızın sarıldıysa, başucundaki Ahmet e, Mehmet e sarılması an meselesidir!

              Sen, korkarak, ürkerek sorunlardan kaçmayı kurnazlık sanıyorsun. Yok, öyle bir dünya, kendi postunla cesaretli olacaksın ve bu işlerin çözümü cesaretli olacaksın.

*****************

Anam söyler “ insanda ar damarı çatladı mı, yalan en masum ahlaksızlık kalır!”

 

               Yani diğerlerinin yanında bir hiçtir. Çünkü bunun iftirası var, yetim hakkını çalıp yemesi var, inandıklarını en ucuza satması var; dahası fırıldak gibi dönmesi var; var da var...

              Sezar, mısır medeniyetinin astronomi ile ilgisine hayran kalmış ve özellikle saat konusunda ki deneyler sonucunda kalan on beş saniyelik sapmayı bile kafaya takmıştır. Bunun için talimat verir ve çalışmaya başlar.

             Neticede bu bin beş yüz yıllık roma imparatorluğu algısı bile şu an geldiğimiz dijital çağ algısından çok daha insani ve geleceğe saygılıdır.

             Geldiğimiz şu çağda insana saygısızlığın ne olduğunun en basit örneği ülkemizin hurafe aklıdır. Bin bel yüz yılın serüveni hurafeyi alt etmek içindi. Düşünün, her şey merak konusu ve özellikle on altıncı, on yedinci yüz yıla gelindiğinde dünya yenilik ve icatlarla yeni bir çağ yakalıyor.

Ya biz?

             Her şeyin üç saniye yakınında olduğun bir gerçeğe anında ulaşıyorken, beyni gövdesinden alınmışlar hala gerçek dışılığa inanıyor, hem de tüm benliğiyle!

              Bu insanlık adına ve bu uğurda canını bile feda edenlere büyük bir haksızlık ve büyük bir ahlaksızlıktır!

               Şu çağda insan saçını tartışıyoruz. Buna karşı söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum. Hele seksen bel milyonun gözlerinin içine bakarak deve sidiğinden şifa aramak tam bir çağ ahlaksızlığıdır!

                Dahası herkesin oyuncak olarak kullandığı motoru hala üretmemişsen; paraşütle on iki saatlik hava yolculuğu doğru olandır! Çünkü akıl ötesini görmez; görmeyince de ebabil kuşunu F-16 sanar!

            Bu çağın bize göre olmadığını yarın Meclis’e gelecek “ sansür yasası “ ile daha net göreceğiz!

Artık yazamayacağız, çizemeyeceğiz; yalancıya, “ sen yalancısın” diyemeyeceğiz ve o yalan söyledikçe bize “ Allah için öyledir “

demek kalacak, yoksa gider bir üç yıl yatarsınız, üstelik vatan, millet adına..!

**************

İçimde neler kalmadı ki?

 

               Kusura bakmayın bugün kalemin çeneme vurduğu gündür ve üstelik günlerden mübarek cuma; her şey sevap niyetindedir!

             Üç bin rakımlı ısısız bir dağ eteğinin, içindeki Tanrı’dan başka kimsenin olmadığı bir yerde doğmuşsanız, yaşama dipten başlamış ve bu güne gelmişsinizdir!

İçimde neler kalmadı ki?

             Mezradan köye inmişseniz, köyün dağdan inen alay konususunuz. Direniyorsunuz, çocukta olsanız ve yokluğun, yoksulluğun tüm tonlarının teninize işlediği yerde!

              Bilmediğiniz bir dili dayakla öğreniyorsunuz. Sonra ilkokulu bitirip o dilin diplomasını alıyorsunuz! Ortaokula şehre gidiyorsunuz; şehirli kızların tüm alaycı bakışları üzerinizde!

             Karakaşlı, güzel çocuksunuz ama neye? Cicili, bicili elbiseleriniz yok ve herkesin derdi üstünüzdeki gömlek ve biz üç düğmeyi bir araya getirmemişiz!

Mahallede Şazı’nın babası zengin ve üstelik doğma, büyüme şehirli, bisikleti var ve dedesinin adına olan caddede binerek hızla yokuş aşağı sürüyor, biz ardından koşuyoruz, tozu bile ayrı bir haz!

            Şehre giden köylü çocuklarının bisiklete binmesi çakallıktan sayılıyor ve o çakallık hala içimde durur!

             Erginliğe geldik ve yavaş, yavaş güzel kızların ilgisi...yok canım ya, bu konuda torunlara anlatacak hiç bir şeyim yok ve lisede elindeki gazeteyle yüzüme vurup “ sen de yürek yok “ diyen kız hariç!

               Yürek vardı ama ben devrimciydim! Sanki devrimcinin tüm güzelliklere sırtını dönmesi gerekliymiş gibi..!

             Boş ver ya; hala buradayım ve bak ne güzel bir aradayız. Ne kadar çok güzel insanla yolum kesişti, hala da öyle; çıktığınız yolun güzelliğine inanırsanız, yolda en güzeline rastlarsınız.

               En güzel insana; düşmana inat, dosta ve hala yürüyorum; yol uzun ve ince. İnanıyorum ki artık şafak vakti ve olabildiğince açtım kucağımı, kaçarı yok; güneş düşecek ve üstelik tüm renkleriyle; sarı, sıcak...

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.