ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

             “Madencilik barındırdığı tehlikeler nedeniyle bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetim gerektiren en tehlikeli iş koludur. İncelemeler sonucunda, maden kazalarının; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama ve denetim sorunları gibi pek çok nedeni olduğu görülmektedir.

               Siyasetin bürokrasiye müdahalesi sonucu oluşan kadrolaşma, liyakatsiz atamalar ve mühendislerin yetki ve sorumluluklarının yeterli ve doğru belirlenmemiş olması; yukarıda sıralanan sayısız soruna neden olmuş ve ne yazık ki bu facia meydana gelmiştir.

             ” Bu açıklama, Bartın’ın Amasra ilçesinde kurulu Türkiye Taşkömürü Kurumu’na (TTK) ait Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesi (TİM) kömür Ocağında 14 Ekim 2022 tarihinde akşam saatlerinde meydana gelen ve resmi açıklamalara göre 41 maden emekçisinin hayatını kaybettiği, 5’i ağır 11’nin yaralandığı grizu patlamasının ardından, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine (TMMOB), bağlı Maden Mühendisleri Odası (MMO) Merkez Yönetim Kurulunun açıklamasından.

               MMO Yönetim Kurulu açıklamanın devamında, “Madencilik bilim ve teknolojisi grizu patlamalarını önleyecek bilgi birikimine ve deneyimine sahiptir. Bu nedenle bu tip kazalar önlenebilir niteliktedir.” tespitini yapmaktadır.

 

Peki, grizu patlaması nedir? Nasıl meydana gelir?

 

            Grizu, metan-hava karışımıdır. Kömür madeni ocaklarında sıkça görülen grizu patlaması, yeterli miktarda metan gazı ile havanın birleşmesi sonucu yine MMO Yönetim Kurulunun açıklamasında belirttiği gibi: “…..kritik konsantrasyona ulaşmış metan gazının ve yeterli oksijenin buluşup ateş kaynağına ulaşması ile meydana gelir.

            ” Yüksek tahrip ve yıkım gücü olan bu patlama, sadece yıkımla kalmamakta, yol açtığı yangınla, galeriye yaydığı ısı ve dumanla insan hayatı için büyük risk oluşturmaktadır.

               MMO’ nun da dikkat çektiği gibi, madencilik sektörü, çalışma koşulları oldukça ağır, iş kazalarının sıkça meydana geldiği riskli bir işkoludur. Ne yazık ki bu kadar riskli bir işkolu, özellikle Türkiye gibi emek sömürüsüne dayalı çalışma hayatına sahip ülkelerde emekçi insanları sömürü çarkının dişlileri arasında un ufak eden sektörlerin başında gelmektedir. Kuşkusuz bunun birçok nedeni vardır.

               Bir kere bu alana yatırım yapan birçok şirket, kurumsallığı olmayan, yerel düzeyde, genelde yap sat inşaat işi yapan, küçük sermayeli şirketlerdir.

              Peki, madencilik sektöründe faaliyet yürüten özel sermaye böyle de kamu nasıl? Çok da farklı değil. Nitekim Bartın’ın Amasra ilçesinde son iş cinayetinin yaşandığı ocak, bir kamu kurumu olan TTK’ye ait olduğu halde, gerekli tedbirler alınmadığı için bu facia yaşandı. Bunun en önemli nedeni, kamuda görevlendirme kriterinin liyakat değil iktidar yakınlığı olmasıdır.

               Maalesef bu facianın bir diğer nedeni ise, önceki yıllarda yaşanan Soma, Ermenek, Siirt toplu iş cinayetlerinde olduğu gibi, Amasra iş cinayetinde de yeterli denetimin yapılmamış olmasıdır.

              Elbette bu denetimsizlik, idarecilerin keyfi davranmalarına ve işyerlerinde üretimin iş sağlığı tedbirleri içinde sürekliliğinin sağlanması için yeterli elemanı çalıştırmamalarına yol açmaktadır. Nitekim Sayıştay’ın Amasra Kömür Ocağı için hazırladığı 2019 raporu bu konuda önemli tespitler yapıyor.

             Sayıştay raporunda işletmede 1145 çalışan olması gerekirken, 622 çalışan olduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “2019 yılsonu itibarıyla Müessesede 2014 tarihli norm kadroya göre 110 olması gereken hazırlık işçi sayısının 35’e, 42 olması gereken barutçu sayısının 1’e, 53 olması gereken tarama söküm ve bakım işçi sayısının 13’e, 126 olması gereken nakliyat işçi sayısının 39’a, 43 olması gereken mekanizasyon işçi sayısının 23’e düştüğü,

          lav var işçiliği, yerüstü mekanizasyon, elektrik-elektronik, kompresör cihaz bakım tamir, kuyu vinç, motor, talaşlı imalat gibi yerüstü ve yeraltı sanatlarında da belirgin işçi açığı olduğu, 3 vardiya tertip yapılamadığı için kritik arızalara zamanında müdahale edilemediği bu durumun üretimi ve iş güvenliğini etkilediği görülmektedir.”

 

             Çalışan sayısındaki eksikliklerden dolayı, olabilecek olumsuzluklarında yer aldığı raporda, bu konuda da uyarılar yapılmakta ve eleman eksiliğinden dolayı yapılamayan işler sıralandıktan sonra “İşçi noksanlıkları bir an önce giderilmelidir” tavsiyesinde bulunulmaktadır.

              Düşünsenize işsizliğin resmi rakamlarla %10 civarında seyrettiği bu ülkede maden işi gibi ağır ve riskli bir işin yapıldığı, devlet işletmesinde bile belirlenmiş olan kadronun çok altında işçi çalıştırılıyor. Sayıştay ayrıca, Ocakta 300 metre kod seviyesine inilmiş olmasının, daha çok metan gazı birikmesine yol açtığı, bunun ise grizu patlaması riskini arttırdığı belirtiliyor ve tedbir alınması isteniyor.

              Bu arada, 20 Eylül 2022 tarihinde yani faciadan 24 gün önce işletmeyi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ziyaret ediyor ve işçilere hitaben şunları söylüyor: “Bir kere şunu ilk baştan söyleyeyim. Önce güvenlik.

             Sizin canınızın güvenliğini biz şu tesisin tamamına değişmeyiz. Onun için de ilk talimatımız yöneticileri atadığımızda genel müdürümüz de burada. Bir işçimizin kılına, tırnağına zarar gelmesin. Onu kaldıramayız, telafi de edemeyiz” maalesef Bakanın bu konuşmasının üzerinden henüz 24 gün geçmişken, zincirleme ihmaller sonucu Ocakta 41 maden emekçisinin can verdiği facia meydana geliyor.  

             Ne yazık ki, Türkiye son birkaç yıldır sürekli artış gösteren iş cinayetlerinin, ülke gündeminin üst sıralarında yer aldığı bir ülkedir. Halbuki bu iş cinayetlerinin çoğunluğu gerekli tedbirler alındığı takdirde önlenebilecektir.

             Hele hele çağımız elektronik ve dijital sistemlerinin bu konuda kaydettiği gelişme göz önüne alındığında özellikle grizu patlamasına yol açan metan gazı ölçümü yapan ve gaz seviyesi tehlikeli boyuta ulaştığında uyarı veren gaz izleme sistemi sensorunun, kritik seviyede uyarı vermesi gibi bir olanak varken, bu tür kazaların meydana gelmesi, sistemi takip edecek teknik eleman eksikliği olup olmadığını sorgulatmaktadır.

              Bakın, Amasra faciası sonrası açıklama yapan Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Yönetim Kurulu bu konuda ne diyor: “Öfkeliyiz çünkü daha fazla kâr için dayatılan ‘üretim zorlaması’ ve ‘verimlilik politikası’ sonucunda İSİG önlemlerinin göz ardı edilmesi, özellikle madencilik sektöründe büyük katliamlara yol açıyor.

              Metan gazının patlamaya neden olacak sınır değerleri aşmasının, ‘gözden kaçmasının’ temelinde ‘üretim zorlaması’ aranması gerekiyor. Kamu madenciliğinde dahi bu zihniyetin yerleşmeye başlamış olması durumun vahametini büyütüyor.” Evet ne yazık ki, bu ülkede insan hayatını korumak maliyet unsuru olarak görülüyor ve maliyeti düşürmek için gerekli tedbirler alınmıyor.

              Maalesef 20 yıllık AKP iktidarı döneminde tüm  kanun düzenlemeleri, tüzükler ile uluslararası sözleşmeler rafa kaldırıldı. Bu nedenle, son 20 yılda Manisa/Soma, Karaman/Ermenek, /Kastamonu/Küre, Bursa, Balıkesir, Zonguldak, Kahramanmaraş/Elbistan, Siirt/Şirvan ve Şırnak’ta meydana gelen maden facialarında yüzlerce emekçi hayatını kaybetti.

               Peki, tüm bunlardan ders çıkarması gereken 20 yıllık iktidar ne yapıyor? Ne yapacak, önlenebilir bu işçi cinayetlerini, kader, fıtrat söylemleriyle, topluma kabullendiriyor ve sorumluluktan kaçıyor.

              20 yıldır her konuda yaptığı gibi, bu konuda da bilim insanlarının, muhalefet partilerinin, sendikaların ve meslek odalarının uyarı ve önerilerini görmezden gelmeye devam ediyor. Her seferinde “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Gerekli önlemler alınacak” demesine rağmen, her şey eskisi gibi devam ediyor.

              Gerçek sorumlular cezalandırılmıyor. Aksine her seferinde sorumluluk, facianın mağduru olan birkaç teknik elemana yıkılıyor ve işverenlere cezasızlık imtiyazı tanınıyor. Bu ise emekçilerin hayatına mal olmaya devam ediyor. Bu öylesine bir cezasızlık ki, Türkiye tarihinin en büyük iş cinayeti olan Soma’da bile tutuklu tek bir sorumlu yok şu anda. Bürokratlar, bakanlar hiç kimse adalete hesap vermiyor, görevden alınmıyor, istifa etmiyor.

 

             Peki, ne yapmalı? Bu konuda başta işkolu sendikaları ile onların üst kuruluşları konfederasyonlar, sorumluların hesap vermesi için seferber olmalılar. Bilinmelidir ki toplu katliamlara dönüşen bu iş cinayetlerinin temel nedeni cezasızlıktır.

              Zira cezasızlık nedeniyle işverenler maliyet unsuru olarak gördükleri iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini alıp gerekli makine ve teçhizatı bulundurmadıkları gibi, konunun uzmanı eleman da istihdam etmemektedirler.

              Elbette asıl hedef DİSK yönetim kurulunun faciadan sonra yaptığı açıklamada yer alan “Çökmüş bir sistemin alternatifini yaratmak için mücadele edeceğiz” söyleminin gereğini yapmak ve insan onuruna yakışır bir çalışma yaşamı için çaba sarf etmektir.

              Yine DİSK Yönetim Kurulunun açıklamasında yer alan, “En önemlisi daha fazla kâr için daha fazla kan dökmekten çekinmeyen bu vahşi sermaye düzenini yıkacak, emeğin Türkiye’sini kuracağız!” söyleminden hareketle, bu vahşi sömürü sistemine son vermek üzere mücadeleyi yükseltmektir. Unutulmamalıdır ki, bu yapılmadığı takdirde bu ülkede çok daha fazla insan, iş cinayetlerinde can verecektir!

             Amasra maden faciasında hayatını kaybeden emekçileri saygıyla anıyor, ailelerine başsağlığı ve sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum.

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.