Eli kırbaçlı efendilerin at sırtında köle kamçılayarak yürüdükleri yol, tarihin hiç bir sürecinde bitmedi!
Değişen tek şey, eşyanın ve kırbaç yiyenin his ettiği ten acısının farklı boyutlara taşınarak günümüze kadar geldiğidir!
Bu boyut; daha acımasız, daha çirkin ve daha ahlaksızdır!
Hiç şüphesiz ki efendinin tek amacı insan bedeni üzerinden daha çok kar etmek, bu karı katlaması için korku ve işkenceyi çoğaltarak yoluna devam etmekti!
O döneme bakarsanız, bunun adı açık işkence ve açık sömürüdür.
Günümüze kadar gelen bu serüven daha da acımasızdır; açık sömürü ile beraber, bir de dolaylı sömürü vardır ve cahil bıraktırılmış hiç bir toplum insanı bunu bilmez ve üstelik savunur duruma getirilir!
Hani devlete açık vergiler ödüyorsunuz ya, birde açık olmayan dolaylı vergiler var ki, siz ne kadar zarar ederseniz edin; devlet sizin zarara etmeyen kar ortağınızdır!
Bunları öderken bir tek kırbaç yemiyorsunuz ve başınızdaki efendi ata değil, özel uçağa biniyor, şato değil, saraylarda yaşıyor!
O kadar da olacak canım; çağın araç gereçleri orta çağı geride bıraktı ve ortaçağı geride bırakmayan tek şey, aklını bir türlü bu tarafa uyarlamayanların hezeyanlarıdır!
Geriden gelen bir aklın en büyük düşmanı ileri olandır, bu nedenle tanımın adı “ gericiliktir!”
Çok uzak örnek vermeye gerek yok; üç gün önce dayatılan ve onaycıların gülerek poz verdiği “ sansür yasası “ bu tanımın en büyük örneğidir!
Gericiliğin tescil edilmiş halidir ve yirmi birinci yüz yılın aldığı yola takoz koymaktır, yürüyenin ayağına pranga, düşünenin diline kilit vurmaktır!
Günübirlik biri birine dünyanın küfürü nü, hakaretini ve dahası yalanını söyleyeceksin; sana bir şey olmayacak, efendi gözlüğü ile baktığın halk en küçük dillenmede soluğu mahkemede alacak!
Bir eğitimci olarak, ettiğiniz küfürlerin evlerimize kadar lağım suyu gibi aktığını ve bundan çocukların ne kadar olumsuz etkilendiğini söylesem, siz hariç herkes anlar ama eliniz kırbaçlı ya; siz söylemişseniz doğrudur canım; çünkü sizi bu küfürlerle daha iyi savunan kitleler yarattınız!
Artık onlar; dolaylı, dolaysız kölelerdir ve hak ettiklerinin tekrarı sizden duyduklarıdır!
Eğitim yok, iş yok, ekmek aslanın karnında, bizim ki “daha çok çocuk yapın” diyor!
Bilmeyerek söylediğini mi sanıyorsunuz?
Aklınıza yanarım!
Cehaleti çoğaltmak için daha çok insan lazım ve oluşturulan bu tür kalabalıklar karanlığın garantisidir!
Teğmen Çelebiye de bu önerilmiştir. Zavallı çıkmış “ kariyer yapacak “ diyor!
Reis ne dedi?
“ Kariyer çocukla olur” dedi!
Anladın değil mi teğmenim?
Şimdi bırak partiler arası topa çalımı; verilen talimata uy ve en azından beşle!
Hele PKK lıların dağda “ beş, on, on beş “ çocuk yaptığı yerde, rahat koltukta ve üstelik ballı maaşla üçün, beşin lafı mı olur?
Siz bu koltuğu ve maaşı benim yetmiş yaşındaki Abdullah abiye verin, eğer beş yılda, beş tane yapmazsa, insan diye ortalıkta gezmem..!
*************
MEMLEKETTEN AKIL MANZARALARI
İki günlük Bodrum programının sarhoşu olunca gündemi kaçırdım.
Zaten buralarda kaçıracağınız en güzel şey gündemdir!
Mesela kimse, kimseye “ erkeksen karşıma çık “ demiyor!
O biraz da orta doğululuk kültürüdür ve içine azıcık Türk, Kürt sosuyla beraber din, iman da kattınız mı, mesele tamamdır “ çabuk yerini söyle neredesin?”
İşte ben garip, ülkeyi Bodrum sandım ve tatlı bir rüya bugün sona erince yine kutsal topraklara; din, imanın bolca servis edildiği ülkemin diğer yanına yol alacağım!
Ege sahilinin denizin mavisine sokulduğu bir yerde, hala insanımızın karnına nasıl bıçak saplarız diyen sözüm ona aydınımsılar öylesine sıkıyor ki, tepelerinde sopayı, karınlarında sıpayı eksik etmedikleri kadınların özgürlük şarklılarına, “ Mustafa Kemal’in askerleri “ olarak direniyorlar; “ tüh Allah belanı versin Cafer!”
Yaptıkları, yapmadıkları bir tarafa ama bu kadın konusunda Mustafa Kemal’in çöpü bile olamazsınız; üstelik hangi hukuku okudunuzsa?
Gözüm, Reisin Malatya ziyaretine de takıldı. Gençleri toplamıştı ve Allah, kitap, din, iman ne varsa hepsi ince, ince işleniyordu; siz daha durun Bay Kemal aday olursa on vakit, namaza, gün boyu salaya hazır olun benden söylemesi!
Benim için hava hoş, en çok sevdiğim yer cami avlularıdır; anılar bol, yaşlı dedelerin sohbeti baldan tatlı ve ara sıra “ şeytana bol lanet!”
Birinde heyecanlanan yaşlı dede elini uzattığı taşı rastgele fırlatınca şehrin en faiz yiyen tefecisine denk gelmişti ve ömrümde şeytana ilk kez taşın değdiğini gözümle görmüştüm!
Bir daha görür müyüm bilmem!
Gördüğüm tek şey iki gündür şu Ege’nin dingin mavi suları..!
Hani bazen diyorum ki üç bin rakımlı bir dalgayla coşsa..!
Sanırım geriye bir tek “ Mustafa Kemal’in askerleri” kalır!
***************
BU İŞLER
Aykırı yönlere akan bir kalabalığın içinde yol almanın size kattığı tek şey sadece kalabalığa karışmaktır.
Bu ürkütücü kalabalığın kendine ait belli bir yönü de yoktur. Sadece belli mesafe yürütecek ve kimi yorgunluğuna bahane, en yakın yere çekilip oturacak, ya da bir ara nefesle hedefsiz yürüyüşüne devam edecek!
Yeryüzünün en yönsüz, en ikiyüzlü kalabalığı cahil kitlelerdir. Onların sorgulamak gibi bir lüksleri yoktur. Akıl, bodoslamadır ve her tarafa kaba güçle dalar, çünkü cesaretin ne olduğunu bilmez, cesareti sadece kas gücüne yığar!
Dün böyle bir kalabalığın mahşeri nefesi arasında bir kenara çekildik ve son maden kazasındaki cinayete dair bir basın açıklaması yapıyoruz!
İnsan yaşamının önemi net ortaya çıkıyor; toplamda kırk kişi yok uz ve zaten hepsi bu işlerin müdavimi, hepsi biri birini tanıyor; her düğüne koşan kamber gibi..!
Bizden fazla polis var ve neredeyse her birimizin ağzında bir kamera. Herkes çekiyor ve götürüp bunlara bakacaklar; kim katılmış diye!
Görevli bir polis memuru az sayıdaki bizleri parmakla sayıyordu. Sanırım üstlerine toplamı bildirince, üst amir sevinmiştir!
Kim adına?
Ruhuna Fatiha okuduğumuz demokrasi adına!
Demek ki baskı ve korku ortaya yüksek bir sinmişlik çıkarmış ve biz bu sinmişliği kardan sayıyoruz!
Duyarlı olmamak, kadere bağlanan cinayetler yaşanmasın diye sinmenin nasıl bir tablo olduğunu dün, televizyon kanallarında gördük!
Bu tür cinayetlerde en üst sıradayız; üstelik açık ara!
Böylesi bir durum başka bir ülkede olsa tüm şehirler sokağa inerdi, ilgili bakan ve sorumlular istifa ederdi!
Neden mi?
Çünkü eğitimli toplumların yüzü vardır ve ruhunu öyle kimseye teslim edip biat etmezler.
Hesap sorarlar ve hesap vermeden öyle kimse de kaçıp kurtulmaz!
Biz işte!
Şu an aynı bahçenin dikenleri arasında kurulmuş iki masa arasında tercihe zorlanıyoruz!
Anlamıyorum; gerçekten anlamıyorum; bu iki masanın başında ve etrafındakilerle hiç mi yolculuğunuz olmadı, hiç mi tanımıyorsunuz?
O zaman kısa keseyim; bir Sümer atasözü “ kasapların kavgasında koyunların taraf tutması, koyunların kaderini değiştirmez” der!
Anladınız değil mi?
****************
Kader değil ihmal
Bir toplumun hafızası eğitimi, kültürü, gelişmişliği, dahası insana, canlıya, doğaya bakışı ile doğru orantılıdır.
Eğer bu orantıda gel, git ler varsa, bunun adı toplumsal savrulmadır, burada hurafe vardır, yalan vardır, kısacası insan hariç, her şey vardır!
Biz maalesef bu savrulmanın tam da göbeğindeyiz.
Gün geçmiyor ki devlet ihmalli bir toplu cinayetle yüzleşmeyelim!
Bütün bu cinayetlere çıkardığımız ses, sadece üç gün sürüyor, sonrası evli evine, köylü, köyüne!
Olan her zaman ölene olmuştur, geride birinci derecede anne, baba ve kardeş, kalan ömürlerinin acısı ile baş, başadır, hepsi o kadar.
Reis doğru söyledi “ bu planlanmış bir kaderdir “ diye!
Şimdi kaderinizi değiştirmek için kıçınızı kıpırdatmadığınız yerde, neden bunu söyleyene kafa tutuyorsunuz ki?
Kötü şartlarda yaşamasınlar diye destek olmaya gittiğimiz fabrika işçilerinden yediğimiz taşları bilirim!
Bağımsız bir ülke için yola çıkan bu ülkenin bütün devrimci gençleri çoğunlukla köylüler tarafından ihbar edildi, kimini top, tüfekle, kimini de dara çektiler ve biz hala “ onlar ölmedi “ diye laf mastürbasyonu yapıyoruz!
Anılara saygı, anma tamam; ya oturduğun yerde kıçı oynatmamak neyin nesi?
İşte burada durmak gerekiyor!
Bütün genlerine korku aşılandı ve sen ha bire karanlıkta ses veriyorsun; şafak atıp güneş doğduğu anda yaraşa gibi karanlığına çekiliyorsun, yalan mı?
Sonra otur o karanlıkta, ölenlerin yiğitliğine güzelleme yap; kişi övücülüğüne soyun; dahası üç kuruş menfaat için önüne ne gelirse sat, sonra çık kaderine sitem et!
Etme!
Reis çok doğru söyledi ve bana kalırsa eksik bile söyledi!
Burada sözü tamamlamaya dilim varmıyor, Reisin söylediğini seksen beş milyondan beş kişi anladıysa ne olayım?
Tanrı bizim ecel defterimizden doğal ölümü kaldırdı!
O nedenledir ki ha yerin altı, ha yerin üstü. Kimi zaman tek, tek; kimi zaman toplu olarak planlanan kadere kurban gidiyoruz!
Zaten Reis “ bunlar her zaman olacak şeylerdir” babında son derece takdir ettiğim konuşmalar da yaptı!
Sonra ölen bir kişinin kardeşi “ kardeşim on gün önce söyledi, bizi patlatacaklar “ diye!
Bu söz çok büyük bir özettir ve kaderin iyi niyetidir, önceden “ geliyorum “ diye de uyarmış!
Demek ki uyarsa da, kaderin işine karışmamak gerekiyor; yoksa kökten küllü kâfir mi oluruz ne?