Kaleler yaptık.
Duvarlarını koca taşlar ile ördük.
Yıkılmamak üzere itina ile ördük.
Tek şart göğün gözü bizi görecek,
Dışarı ile bağlantımızı kopardık.
Biz kimseyi görmeyecektik.
Kimsede bizi görmeyecekti.
O koca duvarlar bizi güvende tutacaktı.
Dışarıyı görmüyorduk.
Dışarıdakiler bizi görmüyordu.
Bir Örümcek gibi yaşıyorduk.
Kalenin duvarları örümcek ağı gibi etrafımızı sarmıştı.
O ağın içinde kendimize küçük bir dünya kurmuştuk.
Dışarıda ne olduğunu bilmiyorduk.
Pek de umurumuzda değildi.
Biz güvenseydik.
Beynimizi bir tek kalenin duvarlarına uyardık.
O duvarlar sağlamsa mesele yok.
O büyük kalenin içinde,
O büyük taş duvarlarının arasında,
Kendimize küçücük bir dünya kurmuştuk.
Kendimizi dışarıdan gelecek tehlikeler karşı güvende tutmuştuk.
O koca kalenin dışında olanlar bizim umurumuzda değildi.
Kale ayakta mı?
Ayakta
Taş duvarlar yerinde mi?
Yerinde
O zaman sıkıntı yoktur.
Örümcek gibi o ağın içinde gezinip duruyorduk.
Kimsenin bizi görmediğini zan ediyorduk.
Unuttuğumuz bir şey vardı.
Deve Kuşu gibi, biz başımızı kuma gömmüştük.
Kimseyi görmüyorduk.
Kimsenin de bizi görmediğini zan ediyorduk.
Herkesler bizi görüyordu.
Gökyüzünün seni görmesi dahi kâfidir.
Bana bir şey olmasın,
Gözlerim bir şeyi görmesin,
Beni ısırmayan yılan, bin yıl yaşasın.
Bana ney!
Deve kuşu mantığıdır.
Başımız güvende ama vücut dışarıdadır.
Başını ne kadar kumlara gömeceksin.
Sana yaklaşan tehlikeyi ne zaman göreceksin.
Başını kumdan çıkardığın zaman iş işten geçmiş olacak.
Kendini güvende tutmak için kaleler yapsan da
Başını, güvende tutmak için ağlar sende
Devekuşu gibi başını kuma saplasan da
Kendini kandırmış olursun.
Kendi kendinizi kandırmış oluyorsunuz.
Geminin su aldığını sizde biliyorsunuz.
Geminin limana varmayacağını sizde biliyorsunuz.