Bugün 4 Aralık 2022, yeni yıla sayılı günler var. Bildiğiniz üzere, yaşadığımız ülke Türkiye’de her yıl yılın son ayında bir sonraki yıl içinde uygulanacak asgari ücret belirlenir. Yani içinde bulunduğumuz Aralık ayı içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çağrısıyla, 5 devlet, 5 işveren Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), 5 işçi Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) temsilcisinin yer aldığı asgari ücret tespit komisyonu yapacağı toplantılarla asgari ücreti belirleyecektir.
Batı ülkelerinde asgari ücret çalışanın en çok %7’sinin aldığı sembolik bir ücret iken Türkiye’de çalışanların neredeyse %50’si bu ücretle çalışmaktadır. Zira Türkiye güvencesiz ve esnek çalışma biçimlerinin dayatıldığı, anayasal bir hak olan sendikalaşma ve grev haklarının kullanılamadığı, işsizliğin had safhada olduğu bir ülkedir. Bu nedenle belirlenecek ücret asgari değil ortalama ücrettir.
Öte yandan gerek tespit komisyonunun anti-demokratik yapısı, gerekse asgari ücretin işçi ile ailesine değil sadece işçinin kendisine yetecek ücret olarak belirlenmesi, bu ücretin günün koşullarında bir ailenin asgari düzeyde geçimini sağlamaktan uzak bir ücret olmasına yol açmaktadır.
Hâlbuki gerek Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) asgari ücrete ilişkin mevzuatı, gerekse temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler, kişinin kendisi ile ailesinin ülke koşullarında geçimini sağlayacak düzeyde gelire sahip olması hakkını teminat altına alırken, sözleşmelere taraf her bir devlete ise bireye bu hakkı sağlama yükümlülüğü getirmiştir.
Türkiye ekonomisindeki dalgalanmanın tüm ücretleri hızla yuttuğu bir dönemde asgari ücret artışı fazlasıyla önemli hale gelmiş bulunuyor. Geçen yıl 16 Aralık 2021 tarihinde açıklanan ve 1 Ocak 2022 tarihinde uygulanmaya başlanan 4.253 lira asgari ücretin alım gücü, işçinin eline geçtiği Şubat ayının başında, 2.825 lira olan 2021 yılı asgari ücretinin altına gerilemişti.
Zira Merkez Bankası'nın (MB) Cumhurbaşkanının ısrarı ile faiz indirimine başladığı 2021 yılı ortalarından itibaren tırmanışa geçen enflasyon, diğer tüm ücretler gibi asgari ücreti de hızla eritti. Bunun temel nedeni, sermayeye kaynak transferine dayanan yeni ekonomik modelle ülkenin ucuz emek cenneti haline getirilmesidir.
Öte yandan 2021 yılının temmuz ayında asgari ücretli bir çalışan 2.825 lira ücreti ile litre ortalama fiyatı 7,84 liradan 360 litre benzin alırken, bu yazının yazıldığı saatlerde, 5.500 lira olan asgari ücretle litre fiyatı 20.50 liradan 268 litre benzin almaktadır. Yine aynı dönemde 2.825 lira asgari ücretle 112 liradan 25 adet 12 kg’lık mutfak tüpü alınırken, bugün 5.500 lira asgari ücretle 305 lira olan 12 kg’lık mutfak tüpünden 18 adet alabilmektedir.
Yani asgari ücretli 1,5 yılda 7 adet 12 kg’lık mutfak tüpü ile 92 litre benzin kayıptadır. Görüldüğü gibi Ocak ve Temmuz aylarında iki seferde yaklaşık %94 artmış olsa da, asgari ücretin alım gücü geçen 2021 yılı asgari ücretinin gerisindedir. Kuşkusuz bu gerileme, ücretlilerin kullandıkları temel ihtiyaç ürünlerinin fiyatlarında fazlasıyla vardır.
Tüm bunlara rağmen, iktidar cenahından asgari ücretin %40-50 bandında arttırılacağına dair işaretler geliyor. Demek oluyor ki, nüfusun büyük çoğunluğunun sefaleti devam edecek. Zira asgari ücretin %50 attırılması bu ücretin net 8,250 lira olması demektir. Hâlbuki Türkiye’de ortalama ücret işlevi gören asgari ücretin en az 12,500 lira olması gerekiyor.
Evet, milyonlarca çalışan, sadece çalışan değil, emekli, köylü esnaf hepsi belirlenecek asgari ücreti merakla bekliyor. Buraya kadar çalışanlar yönünden asgari ücretin önemi ile bu ücretin, bir ailenin asgari düzeyde geçimini sağlamasına yetecek düzeyde olması gerektiğinin altını çizmeye çalıştım.
Zira hükümetin yoksuldan topladığını zengine aktarma politikasından dolayı, ülkede gelir grupları arasındaki uçurum her gün daha da derinleşmektedir.
Kuşkusuz gelir eşitsizliğini vurduğu kesimlerin başında emekliler gelmektedir. Bu ülkede milyonlarca emekli, bırakın açlık ve yoksulluk sınırını, ülkede uygulanmakta olan en alt ücret olan asgari ücretin altında aylık almaktadır. Asgari ücretin 5.500 lira, açlık sınırının 7.500 lira yoksulluk sınırının 26.000 lira seviyesinde olduğu bugün emekli aylığı tabanı 3.500 liradır.
Kaldı ki 2008 yılında AKP iktidarı tarafından “reform” adı altında sosyal güvenlik mevzuatında yapılan değişiklikler nedeniyle asgari ücretin altında aylık alanların sayısı giderek çoğalıyor. Çünkü eskiden emekli aylık hesaplamasında memur aylık katsayısı dikkate alınırken, yeni sistemde prim güncelleme katsayısı uygulaması getirildi.
Maaş bağlama katsayısı 3’ten 2’ye düşürüldü, eskiden %65 ile %90 arasında değişen oranlarda emekli maaşı bağlanırken, yeni yasa ile bu oran %35’lere düşüyor. Üstelik özel sektörde çalışan işçilerin büyük bir kısmı çalışma hayatı boyunca asgari ücretle çalıştırılmakta ve emekli maaşının hesaplanmasında esas alınan SGK primi, bu ücret üzerinden yatırılmaktadır.
Daha açık bir ifade ile çalışma hayatı boyunca adına brüt asgari ücret üzerinden SGK pirim yatırılmış olan bir işçi emekli olduğunda, bağlanan emekli maaşı günün brüt asgari ücretinin %35’ine kadar gerilemektedir.
Yani bugün için baktığımızda, brüt 6.471 lira olan mevcut asgari ücrete göre yeni emekli maaşı 1.925 lira olmaktadır. Elbette bugün emeklilere ödenen para 3.500 liradır, ancak emekli maaşı bu kadar değil. Çünkü hazineden verilen destekle maaşlar 3.500 lira olarak ödenmektedir.
Diğer yandan emekli maaş hesaplamasında, işçinin çalışma hayatı boyunca ortaya çıkmış büyüme oranının tamamı değil sadece %30’u dikkate alınırken, artırılmasında büyümeden pay verilmemektedir. Yine asgari geçim indirimini esas alan taban aylık uygulaması AKP iktidarında kaldırıldı.
Tüm bunlar yetmemiş gibi emekli olma yaşı yükseltildi, emekliliği hak ediş koşulları ağırlaştırıldı. Tüm bu nedenlerle emekli aylıklarının asgari ücrete oranı hızla geriliyor. Nitekim 2002 yılında asgari ücretin %39 üzerinde olan ortalama emekli aylığı bugün %20 altına gerilemiş bulunuyor. Yani emekli aylıkları asgari ücret karşısında yaklaşık %60 eridi.
Gerek uluslararası hukukta gerekse anayasamızda, soysal güvenlik herkes için hak olarak tanınmıştır. Türkiye’de yüksek yargı organları Danıştay ile Anayasa mahkemesi de birçok kararlarında; sosyal güvenlik, anayasada ifade edilen sosyal devlet ilkesinin gereği olarak değerlendirilmiş olup, uygulayıcıların anayasada yer alan devletin bu temel niteliğini zedeleyecek veya ortadan kaldıracak uygulamalardan kaçınmaları gerektiğini belirtmişlerdir.
Bahsi geçen kararların varlığına rağmen, Türkiye’de yaşlı nüfusa emekli aylığı ödemenin yanı sıra sağlığının korunması için mali destek veren sosyal güvenlik sistemi uzun yıllar tartışma konusu yapıldı ve tasfiyesi yönünde düzenlemelere gidildi.
1980 yılından bu yana tasfiyesine yönelik düzenlemelerin yapıldığı ülkemizde toplumun dar gelirli insanlarını koruyan sistem devre dışı bırakıldı. Güvencesiz bırakılan kesimlerin başında yaşlı insanlar gelmektedir.
Çünkü yılların yorgunluğu ve yıpranmışlığı ile çalışma güçlerini kaybeden yaşlı insanlar, bir yandan sosyal güvenlik sisteminden bağlanan gelirle yaşamlarını sürdürürken, diğer yandan bozulmuş sağlıklarına sistemin vereceği sağlık hizmeti ve sağlayacağı sosyal destekle kavuşabileceklerdir.
Yapılan araştırmalar, Türkiye’de yaşam memnuniyeti açısından emeklilerin çok sıkıntılı olduklarını göstermektedir. Çünkü Türkiye’de çalışma hayatını geride bırakmış olan emekliler, sistem tarafından yük olarak görülmekte ve kendilerine hayatın yeni evresi olan emekliliğe adaptasyonlarını sağlayacak psikolojik destek verilmemektedir.
Yani emekliler bu ülkede hem aldıkları maaşlarının yetersizliğinden dolayı ekonomik yönden, hem de sağlık ve sosyal yönden toplumun mağdur kesimlerinin başında geliyorlar.
Şimdi emekli maaşlarının sözde arttırılacağı 1 Ocak 2023 tarihine sayılı günler var. Sözde diyorum, çünkü bu artışlar geriye dönük son altı ayın resmi enflasyon oranı kadar olacak. Hâlbuki resmi enflasyon oranını açıklayan TÜİK’ in piyasadaki gerçek enflasyonu açıklamadığını bu ülkede yaşayan herkes biliyor.
Tüm bu mağduriyetlere rağmen, geçtiğimiz hafta içinde CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, emeklilere yılda iki defa, dini bayramlarda verilen 1.100 lira emekli ikramiyesinin asgari ücret seviyesine çıkarılması için daha önce TBMM başkanlığına verdiği kanun teklifinin gündeme alınması talebiyle verdiği önerge, iktidar bloku AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
Ne yazık ki, emeklilerin sefalete sürüklendiği bugünlerde emekliler adına mücadeleyi yükseltmesi gereken emekli sendikaları oldukça sessizler. Oysaki yapılması gereken, emekli örgütlerinin mücadeleyi yükseltmeleridir. Söz gelimi 2023 yılı merkezi yönetim bütçesinin görüşüldüğü TBMM’ye yönelik eylemler gündeme alınmalı.
TBMM’de grubu bulunan siyasi partilerin grup başkanvekillerinin dikkatini emeklilerin sefaletine çeken ve bütçeden emeklilere daha çok pay ayrılması talebini onlara ileten faks çekme, görüşme gibi faaliyetlerin yanı sıra, başta TBMM’nin bulunduğu Ankara olmak üzere tüm il ve ilçe merkezlerinde eylemler organize edilmeli.
Unutulmamalı ki, 2023 yılı seçim yılıdır. Dolayısıyla ne iktidar ne de muhalefet milyonlarca emeklinin taleplerini görmezden gelemez. Kaldı ki, ülkenin yaşlı insanları olan emekliler, yasaklar ülkesi haline getirilmiş Türkiye’de insanca yaşanacak maaş talebiyle bu yasakların aşılmasında önemli bir işlev görecektir.
Öte yandan bu eylemlerle anayasanın maddesinin teminatı altında olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip çıkılmış olacak. Emeklilerin sefalete sürükleyen bu sistemi geriletmenin tek yolu güçlü ve ses getirici eylemlerle iktidarı uyarmaktır!