Aklı hala yaptığı “ Adalet yürüyüşünde.”
O zaman yürüdü de ne oldu? Yürümeden makamında oturan, bıyık altından gülerek adaletin canına okumaya devam ediyordu; işin yoksa sen yürü!
Bir şey anlamıyorum, kendisine Türkiye’de “ başkanlık” diye bir şeyin olmadığını, onların sadece bir tabela da isim olduğunu söyleyen yok mu?
O halde sen nereye, kime yürüyorsun?
Kusura bakma diktatör olmak sadece hükümet in başında olmak değildir; bu ülkede siz bulunmaz Bursa kumaşı olan ve yirmi yıl ortalamayla partinizde yerinizi kimseye vermiyorsanız, sizden daha iyi diktatör mü olur?
Hal böyle olunca yanınızda, yörenizde kim varsa size biat etmekten başka şansı yok!
Bundan çıkan sonuç; “ haydi arkadaşlar yürüyoruz!”
Kusura bakma, herkesten farklı okuduğum bir siyasette nereye yuvarlandığımızı önceden yazdım ve “ eyvah, dikkat “ dediğimiz her şeye ilk imzayı sen attın!
Yapma, bu dokunulmazlıklara el kaldırma gelir seni bulur” dedik, sen bildiğini okudun, şimdi bir dosya da sana açtılar, gerisi artık sınıf arkadaşının insafına kalmış!
Dünyanın hiç bir yerinde bu kadar savrulan bir iktidar yoktur!
Enflasyon, dış borç, iflas, icra, işsizlik, katlanan vergi ve cezalar; dahası ağzına kadar tıka, basa dolu cezaevleri, yabancıya satılan kıymetli yerler, dahası yanlış dış politikayla içimize akan yedi milyon insan... Daha yüzlerce örnek var ve bu örneklerin on da biri bile bırakın hükümeti, devlet götürür!
Senin başı olduğun muhalefetle durmadan bu olumsuzlukların içinde olan bir hükümetin yerinde kalması için acayip çıkışlarla örtülü destek verdiğini bilmeyenler olabilir ama sen gel külahıma anlat!
Bu ülkenin ülke de türban sorunu mu kaldı, durup, dururken taşı kuyuya attın!
Kamunun her alanında türban var; askeri kurumlar, Emniyet ve adalet sarayları dâhil!
Peki, sen neyin peşindesin?
Kara çarşaf” diyeceğim ama onu giyinen de bir şey diyen yok!
Bak kuyuya attığın bu taş, seni altılı masadan da edebilir, benden söylemesi ve homurtular çıkmaya başladı bile!
Seçim öncesi Erdoğan’ın eline bundan daha iyi koz verilmezdi!
Şimdi izle bak, nasıl pişirilip önüne sürülüyor!
Anlamadığım, neden sana ha bire dava açıyor?
Vallahi ben olsam her ay düzenli ve yüklü bir parayı sana canı gönülde öderim!
Çünkü gitmek istese de bırakmıyorsun!
Bak, yanını, yöreni de boşaltmaya çalışıyor ve Ekrem efendi, kenardan, köşeden seni iğnelemeye başladı bile!
Çıktığı televizyon programında “ tabi ki genel başkanımız aday olmalı “ derken, bir sürü de “ ama fakat “ eklemekten geri durmuyor!
Yani seni satıyor anla işte!
Üstelik kurnazca ve de incitmeden!
Kimi zaman cumhurbaşkanı adayı olmasında yarar gördüğüm bu adam artık ben de bitti!
Sevmem öyle ahta ihanet edeni!
Hem üstüne vazife olmayana sürekli atlayan tipler nedense biri birine benziyor!
Kısacası seni arenaya çekmek için müthiş bir oyun var!
Reis seni mindere çekince öyle sayı ile falan değil, güreşi tuşla alır bilesin!
Sevin, sevmeyin; bunun farkında olan tek kişi Asena Meral’dır”
O da çırpınıyor ve yerine bir kurt bulmaya çalışıyor!
Hâsılı kelam, böyle olur az gelişmişliğin halleri ve birileri sürekli tepenizdedir; ah, başınızı bir kaldırıp görebilseniz!
Yok!
Boyun eğdikçe herkesin kamburu çıktı!
Artık kimse güneşle göz göze gelemiyor ve hiç bir güneşte alttan doğmuyor!!
Neyse, iki gündür ağır bir gribal enfeksiyon geçiriyorum!
Abuk, subuk konuşmadan yazıyı bitireyim!
Aslında bu gün köye gitmekti niyetim, tüfeğin pasını silip, çocukluğumuzda bize ezberletilen düşman Yunan’a yön tayin edip bir iki tane sıkacaktım!
Kısmet artık!
Bu gribi ölmeden atlatırsam, titre Yunan, ben geliyorum!
************
YOLGEÇEN HANI
Eskiköy tarihi dokusu olan ve yaklaşık sekiz yüz yıllık bir köydür.
İlk yerleşen ve köyü mesken eden dedemiz Şah an’dır. Sekiz yüz yıllık serüvende nice zulümlere, hastalıklara ve doğal afetlere direnmişler ve hiç bir zaman yurtlarını terk etmek akıllarının ucundan geçmemiş!
Sonra büyüyen nüfusla beraber, köyden ayrılıp yeni yurtlar edinenler olsa da Şahanoğuları hiç bir yere gitmemiştir. Şu an birçok Bala’n köyü Eski köyden ayrılmadır ve bu nedenle Eski köy Kürtçe ( Di kewin, Gundi kewin ) derler!
Kısacası Eskiköy adeta Balan aşiretinin başkentidir.
Bir dağ eteğinde etrafı ormanla çevrili yedi mezradan oluşan bir güzelliktir!
Yaylasın da Ası pınar dağı ve eteğinde melet çayı akar...
Kekliği, dağ keçisi, melet çayına has kaya sazanı ve birçok endemik bitki ile beraber “ sarı kantaron otunun” orijini de buradadır ve sözüm ona koruma altındadır!
Çünkü korumaya dair dikilen levha şimdi kevgire dönmüş, üzerindeki yazılar okunamaz durumdadır!
Özellikle son on yıldır köye dadanan bir el var, kimi vatandaşların kayısı bahçeleri kesildi, mezradaki evleri yakıldı, zirvede olan ve üç bin yaşında olduğu tahmin edilen ziyaret ağacı hızarla doğrandı ve o gün tüm yetkilileri ayağa kaldırmıştım.
İlçenin Kaymakamı, Savcısı, Jandarma komutanı ve orman işletme şefi dâhil herkes yapanları bulmaya namus sözü verdiler; ilginçtir bu güne kadar bu yapılanların hiç birinde bir tek kişi yakalanmadı!
Oysa Eski köyün dağı taşı, foto kapan ve kameralarla doludur; o kadar doludur ki ara sıra keçilerin ayağına dahi takılır!
Ama yok, nedense bunlardan hiç biri kameralara takılmaz!
Dünyanın hiç bir yerinde doğaya hayvan bırakıp, üç ay sonra avlanmaya açmak yoktur!
Eski köye keklik bırakıldı, iki gün önce oradaydım; köy savaş alanı gibiydi. Sorduğumuz da belgesini çıkarıyor; haklı..!
Evet, iki gün önce melet başı mezrasındaki evine giden Hasan Şahin ( akrabamdır) evinin soyulduğunu gördü ve içeride ne var, ne yok almış götürmüşler!
Bu çirkinlik, bu ahlaksızlığa kimler nasıl cesaret ediyor?
Ey yetkililer lütfen bi zahmet edin, keçilerin ayağına takılan kameraları bi inceleyin!
Ne bileyim belki bize bir ayı gösterirsiniz “ ahan budur” dersiniz!
Üstelik inandırıcı da olur, ağaç kesme hızarı tam da ayının işidir, ağaçları rahat kesip meyvesini almak için!
************
BİR ŞEY BİLİYORUM AMA SÖYLEMEM
Başlık bizim “ Çürük Memet” adlı öykü-mizah kitabımızda geçen bir bölüm!
Bir şeyler bilpte söylemeyen çürük Memet, köyün korkulu rüyası olur; herkes bunu bilip te söylemediğini bir felakete yorar, gün batmadan korkudan evlerine çekilip yatağına büzüşenler, adeta felaketin gelişini beklerler!
Bu durumu en geç duyan köyün delisi Abu zer, usulca çürük Meme de yanaşır ve tabancayı şakağına dayar; “ çabuk, nedir bilip te söylemediğin?”
Deli Abuzerin şakası yoktur ve çürük bildiğini söyler; “ Hatay’da bir adam yumurtaya nal çakıyordu, üstelik çivileri büküyordu, yumurta kırılmıyordu, işte bildiğim bu acayip şeydir..”
....
Bizim ki Allah’ın hikmeti, bir şekilde CHP’nin başına getirildi. Her zaman söylerim “ nasıl geldiğiniz çok önemlidir” diye.
Detaya girmeyelim, ahlak denilen aşınmanın tavan yaptığı bu son günlerde, kirliliğin aktığı her yere çizme ile girmekten başka şansınız yok!
Sonra, sağcılığı faşist sınırlar da olan bir Ekmeleddin buldu, buna MHP güle oynaya destek verdi, sonuç malum!
Verilen görev devam ediyordu. Son seçimde Erdoğan’ın karşısına Muharrem İnce’ yi koydu ve bu satırların yazarı anın da “ kaybettiniz “ dedi!
Daha sandıklar açılmadan Muharrem çiğim; “
adam kazandı” diyerek kaybolup üç gün ortalıkta görünmedi!
Gerisi malum, Muharrem partiden de kaçtı, şimdi bildiği şarkıları okuyor!
Bak, “ Bay Kemal “ senin bu turban meselen
Ekmeleddin vakasından daha büyük bir vakadır ve seni götürür demiyorum, götürdü bile!
Ne yapsan bir türlü toparlayamıyorsun!
Şunu net söyleyeyim; CHP bin başında sen hariç, kim olsaydı şu an Erdoğan başımızda tek yetkili olmazdı!
Korkaklığına ne kadar kağıt uzatıldıysa hepsine imza attın ve bunun adı da muhalefet oldu!
Bu ülke de muhalefet yoktur! Ülke sorunlarına sırt dönen ve dillendirmekten titreyenlerin muhalefeti nasıl olur?
Ülke kaynakları kırk yıldır nereye savruluyor, soran eden var mı?
Sen muhalefet olarak sormazsan, benim sormam ne anlam ifade eder!
Kaynakları bol bir ülkede denetimsiz bir savurganlığın yangını hepimizin mutfağına düşüyor, tabi sizler hariç!
Hepinizin dolgun bir maaşı ve etrafı sayısız şakşakçılarla suralanmış ballı bir haliniz var!
Sayenizde geleceğe dair umudu olmayan bu ülkenin genci, yaşlısı can havliyle başka diyarlara kaçıyor ve yerini kimlerle doldurduğunuzu söylemeye gerek yok; çok değil yirmi yıl sonra Kürt’ler ve Türkler başka şeyler konuşacaklar ama çatlağını bulan suyu o çatlakta çekip çıkarma şansınız da olmayacak!
Evet!
Bu ülkenin rejim dahil, sonunun nereye varacağını biliyorum ama kafama silah da dayasanız söylemem!
Çünkü bu köyün ne deli Abuzeri, ne de çürük Meme’di kaldı!
Gitti o güzel insanlar..!
***********
DAHA NE OLACAKTI?
Tüm hikayeleri kadın üzerine çıkan, esprisi, şakası kadın bedeninde biten, “ namus “ denince aklı kadının kasıklarından öteye geçmeyen bir travma toplumundan bahsediyoruz!
Böyle bir toplumda tacizci, tecavüzcüler eşyanın tabiatı gereğidir!
Kimse bunu ve buna bağlı eğitim sistemini sorgulamıyor; varsa, yoksa bu sapkınların kontrol edemedikleri iğrenç arzuları ve bunun temelinde yatan gerçeklerin irdelenmemesi!
Bunu daha iyi görmek için dünyada ki iğrençlik tablosunda ki sıralamaya bakan var mı?
Pornonun her türünde dünyada ilk sıralarda olmak size ne düşündürüyor?
Peki, ya hayvan tecavüzleri?
Daha neler, neler de; buraya sığmaz ve sığsa ne olacak; okuyup geçeceğiz!
Sanki geçmesek bir şey mi yapacağız?
Bir kirliliğe, bir ahlaksızlığa, bir hırsızlığa, arsızlığa bilimsel bir açıklama mı çıkacak karşınıza?
Kıl yumağı biri çıkacak size yüzlerce ayet, sünnet, farz sıralayacak ve sen sade dinleyip kıç üstü oturacaksın; çünkü karşı çıkmak, eleştirmek “ şirk “ olarak önüne konmuş, durup, dururken cehennem ateşinde yanmayı göze almasın değil mi, benim canım çığırtkanım?
Hızla çağın karanlığına yuvarlanan bir yerde bunlar deve de kulaktır!
Bilimsel ve çağın gereği bir vatandaş olmak gibi hiç bir zaman çabamız olmadı!
Şimdi bu karanlığı Cem evleri ve Alevilerin asimilasyonu üzerinden de gayet programlı bir şekilde götürüyorlar!
Özellikle Alevilerin Müslümanlığı ve son kaç yıldır dayatılan Cem evleri meselesi, öyle Alevilerin kendi ibadetleri ile yaşaması değildir!
Derin, ince ve Aleviliğin, Sünniliğe entegrasyon udur!
Vali, Kaymakam, Emniyet Müdürü ve daha niceleri yapılmıyor; bizim ki varsa, yoksa Cem evleri!
Çünkü o beton binalar toplanma alanı olacak; işin yoksa bin dört yüz yıl önceye ağla dur!
Bu konuyu benimle tartışmak isteyen, dedeniz, piriniz, mürşidiniz, kiminiz varsa buyursun bir platformda ve halk huzurunda tartışalım!
Yok, kardeşim yok!
Hep söylüyorum; “ Tanrı’nın terk ettiği bir toprakta, ancak içinizi taşlarsınız ve ne kadar, kötü amel varsa yakanızdan düşmez!
Düşmüyor işte!
Dört yanı berekete susamış topraklarda otuz liraya domates yiyip şükrediyorsan ve hala bunun müsebbibe güzellemeler yapıyorsan, ne halin varsa gör!
Böyle bir ruhu hiç bir cennet temizlemez, onu da bil!