Çivisi çıkmış bir manzarada zamanla her türlü gıcırtı ve çatırdıysa alışıyorsunuz ve her şey olağanmış gibi sizi kendinize mecbur ediyor!
Şu an devletin içinde kaç devlet var, gerçekten anlamak güç ve biz sadece bildiğimize gidip vergi veriyoruz, kesilen kan parası kadar cezaları ödüyoruz. Sonra gelen tebligatla yurt dışından koşup mahkeme huzuruna çıkıyoruz; rahatız, bir yanlışlık vardır, düzeltirler zahar diyoruz ama o da ne, tutuklanıyoruz ve yurt dışı yasak!
Tüm akli melekeleriniz duruyor, geldiğiniz yurt dışına yasaklı oluyorsunuz!
Her neyse bu iyisi ile kötüsü ile bildiğimiz devlettir ve bir de öbürleri var ki, ellerinde sopayla sizi bu devlet adına dövüyor, sövüyor ve dahası tehdit ediyor!
Bunlar, silahlı, bıçaklı gösteriler yapıyor, sonra çıkıp “ her şey bilmem kimin işaretine bakar” diyerek kurt, kuş işareti yaparak, ellerini, kollarını sallayarak dağılıyor!
Ülke aşiret ağalarına, mafya babalarına, çete reislerine cennet olmuş, altta kalan sadece nefes almaya razı ama o da yetmiyor; kafaya silah dayatılmış, bir de “ ben ne diyorsam onu tekrarlayacaksın” diyor!
İstersen tekrarlama; kaddim örgütlerimiz var, birine seni iliştirmek çok da zor değil, iki satır kopyala, yapıştıra bakar gerisi sana bir kaç yıl sonra döner ve sen o bir kaç yıl içerisinde cüzamlısın, ailen, en yakının bile senden kaçar ki haklılar da!
Üç, beş yıl elinizden alınan yaşam döngünüz size birçok şey kaybettirmiştir, beraat kararı sizden o kadar çok şey götürmüştür ki artık bir anlam ifade etmiyor!
Ekonomik olarak çökmüşsünüzdür, ruh olarak yıpranmışsınız ve dahası her an ne olacağını bilmediğiniz bir tedirginlik!
Durumdan vazife çıkaranların giderek çoğaldığı bir iklimde neyin garantisi var ki?
Herkes eline bir hançer almış, geceyi bekliyor ve karanlıkta rastgele sallıyor, kime denk gelirse!
Bu ülkeye bu kadar kötülük yapmanın altında yatan ruh hali nedir, gerçekten merak ediyorum!
Üstelik giderek umudunu yitirenlerin çoğaldığı bir yerde, umudu nasıl yeşertmek gerektiğinin çaresizliği içinde kıvranıp, durmak daha çok acı veriyor ve bazen çaresizliğe çare olmamak kadar daha ağır bir yük olmadığını bilerek..!
************
AH BİR ANLAYABİLSENİZ
Bu ülkede sol hiç bir zaman iktidar olmadı. Bırakın solu, kırıntısı bile olmadı. Geçmişte Ecevit ve CHP nin kısa aralıklarla iktidara gelmesi, ya da ortak olması yine sağın enkaza çevirdiği ülkeyi toparlamak içindi.
Bu arada belirteyim; ne Ecevit, ne de CHP’nin solla zerre alakası yoktur, kimi zaman sol argümanlar kullanarak oradan siyaset devşirmişlerdir hepsi o kadar!
Şimdi bir siyasi cinayet işlemişler, işlenen cinayet umurlarında değil, Solun bu cinayete tepki göstermesine hayıflanıyorlar!
Sol, bir ülkeyi ne hale getirdiğinizi çok iyi biliyor!
Solun sizin gibi ne dini, ne mezhebi, ne de ırk üzerinden bir sahteliği yoktur. Sol’un arkasında ne Amerika, ne Rusya, ne de İngiliz tefecileri yoktur!
İşte bu sol, öldürülenin fikriyle ne kadar uzaksa, buradan elden gidecek bir ülkeyi savunmaya o kadar yakındır. Kaldı ki bu tür cinayetlerin gelip kapısında patladığını da iyi bilir!
Bunların en iyi örneği Malatya’da ki Hamit Fendoğlu suikastidir. Akabinde Alevilere ve solculara karşı planlı bir saldırı gerçekleştirilmiş, üç liseli çocuk kafaları kesilerek tren raylarına bırakılmıştı. İşte bu olaylardan sonra Alevi nüfus Malatya’yı terk ederek iç ve dış göç yaşamıştır?
Şimdi soruyorum size Alevilerin ve solcuların Hamit Fendoğlu cinayeti ile ne alakası vardı?
Ama bütün bedelini bu iki kesime ödettiler!
Demokrasisi olmayan bir ülkede bunları görmek sıradandır!
İşte solcuların tüm çabası budur! Rayından çıkmış bir çarkı yerine oturtma çabasıdır!
Çünkü çok iyi biliyorlar ki bu çarkın kırılması, herkesin altında kalması demektir!
Öyle kürsülere çıkarak sağa, sola ateş püskürterek olmuyor bu işler!
Memleketi sevmek sahte çığırtkanlıklarla olmuyor; fikri ne olursa olsun herkese sarılmakla oluyor, değil mi Bay faşist?
Şimdi seçimlere giderken ortaya konulan tabloyu okumayanlara sesleniyorum; uzaktan çalınıyor diye ses çıkarmadığınız davul, şimdi kapınızda!
Üstelik elinde silah, bir sürü serseri düğünü bahane bilip rastgele sağa, sola tetik çekiyor!
Kurşun bu, namludan çıkınca ne anasını, ne babasını, ne de devlet tanır!
İşte bunu idrak edemeyenler üç, beş oy için ülkeyi ateşe yuvarlıyor!
Bunlar o kadar yüzsüz ki; sonra döner sokakta solcu kovalarlar, “ memleketi siz ateşe attınız” diye!
Beraber yiyip, içtikleri FETÖ ile solcuların ne alakası vardı?
Şimdi dönün KHK ile ekmeğinden, işinden olan sol, sosyal demokratlara bakın vaziyeti daha iyi anlarsınız!
Bilmem!
Dedim ya, davul bu sefer kapınızda ve sesi o kadar kulak tırmalayıcı ki, zurnacıyı mı susturacaksınız, ya da davulcuyu mu?
İkisi biri birini bulmuş, artık zor susturursunuz!
************
Bir zemheri de, bir dağ eteğinde doğmuştum.
Bu gün Doğum günüm. Hiç bir zaman kutlamadım. Bana hiç bir faydası olmadığını bildiğim için.
Yanlız, geçen sene kızım bana sürpriz yaptı, İstanbul’a gitmiştim, sade bir Doğum günü hazırlığı yapmıştı, kıramadım, eh işte!
Bir zemheri de, bir dağ eteğinde doğmuştum.
Kurdun, kuşun, kışın el çektiği, Tanrı’nın bırakıp gittiği ve Azrail’in beyaz bir kefenle sadece çocukların canını aldığı bir dağ eteği!
En çok çocuk ölümleri doğduğum yıl olmuş ve çoğu kızamıktan. Beni kim kurtarmış biliyor musunuz? Daha önceleri de yazdım, belki hatırlayanınız vardır; bir fare!
Evet, bir fare!
O zamanlar kızamıktan yüksek ateşi olan çocukları iyileşsin diye yorganın altına koyar, hava almasın ki çocuk ateşten terlesin ve iyileşsin gibi cahilce bir cinayet!
Aynısını bana da yapmışlar. Şansım, yatağın duvar dibinde olması ve orada bir fare deliği!
Üzerime örtülen yorganın altında baygınlık geçirmişim. Sonra nasıl olmuşsa o fare deliğinden gelen soğuk hava yorganın altına girip bana hayat olmuş!
İyileştiğimde bakmışlar ki sırtım da bir avuç kadar kızamık belirtisi var. İşte o anda babaannem, vaziyeti o fare deliğine yormakta gecikmiyor!
Zeki bir kadındı. Ders çıkarıyor ve bir daha asla böyle bir uygulamayı yapmıyorlar; üstelik çocuk ölümleri de azalıyor.
Kaç gündür, gecenin yarısına kadar elde ki romanı çalışıyorum. Ana karakter “ Eşkıya Kemal” ancak kitabın adını “ Böyle akar melet çayı” koymayı düşünmüştüm. Şimdi ikilemdeyim; belki de “ Eşkıya Kemal” olur!
Her ne olursa olsun, umarım Şubat ayına yetiştiririz ve bahar da raflarda olur!
Bu Doğum gününe vesile ile, siyaseti bu gün bağışlıyorum!
Ne yapalım bu yaşa kadar getirdiğim bir çok sürprize “ Bay Kemal’in CHP’li ülkücüleri “ ile kesişmek de varmış!
Gençliğimde olsa dokunurdu. Artık yaş kemale erince biraz daha umursamıyorsun!
Hele ki içinizde bir iç göç yaşanıyorsa ve siz de kendi içinize yolcuysanız!
Çok geçte olsa anladım ki insanın kendi içinde ki yolculuktan daha iyisi yok!
Ne kadar dikenliymiş, kimi zaman ne kadar ıssız ve kimi zaman ne kadar yalnız!
Deneyin!
İçinizdeki yolcuyu tanıyın ve ne kadar iyi olduğunu görün!
Şimdiden hepinize teşekkürler
**********
Bir söyleşiye katılıyorum; konu Edebiyat, kitap, sanat!
Bizim ki siyasetçi ya; topladığı ezbere sözlerle çokbilmiş havalarla konuya dalıyor, tabi kısa sürede tükeniyor, çünkü okumamış, alt yapı yok; duydukları ile ancak bu kadar!
Şiddetle eleştiriyor; “ neden Kürtçe yazmıyorsun?” diyor. Tabi bu tipleri çok iyi bildiğim için, hemen soruyorum “ bu güne kadar kaç Kürtçe kitap okudunuz?” diye!
Bizim ki sararıp, morarıyor, sonrası kem, küm!
Tabu bu dediklerim onun eleştirisini anlamsız kılmıyor. Tabi ki Kürtçe de yazacağım. Kürtçe şiirlerim var, bunlar mutlaka kitaplaşacak!
Kendimi bir tarafa bırakarak söyleyeyim; yazar, sanatçı, şair, ressam öyle kolay gelmiyor!
Hele, birilerini memnun etmek için kaleminizi kırmamışsanız daha da zor!
Öve, öve bitiremediğimiz cumhuriyette, dünyanın en iyi şairi ve bu toprakların çocuğu Nazım Hikmet’in mezarı nere de?
Yılmaz Güney, Ahmet Kaya nere de?
Bunların hepsi ölüsüne bile tahammül edemeyen bir cumhuriyetin gerçeği!
Bunlar bir tarafa bu sanatçıların eserleri ve dehaları ile ilgili tek kırıntıyı anlamayanlar yorum yapıyor ya, ona bitiyorum!
Vay efendim “ Kürt’ler için bir şey dememiş!”
Vay efendim, bilmem kimi övmüş!
Beyler, sanatçı kendi kalıbıdır, sizin ev ödevine uymadığı için sanatçıdır!
Eğrisi, doğrusu olabilir ama asıl doğru olanı sanatıdır ki hala ayaktalar!
Necip Fazıl’ı sevmeyen olabilir ama “ şair değil” diyebilir misiniz?
Evet, şairdir ve şiirlerinin hepsini okudum.
Üretme, insana, insanlığa katkın olmasın ama gün boyu yazana, çizene giydir!
Bir nevi psişik form bozukluğu!
“İnsan bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine “ diyen bir insan dünyayı size daha nasıl izah etsin?
Burada olmadıkları halde ruhlarını rahat bırakmıyorsunuz ve bu nedenledir ki bırakın mezarları olduğu yerde kalsın. Buraya getirilirse ne mezarları kalır, ne de kemikleri!
********** *******
….Buda size dert olsun
İki sopadan birine razı olmayı marifet saymış bir yerde asla ve katta hiç bir gelişme, hiç bir sorun çözmek olmaz; dahası sorunlar üzerinden varlığını sürdürenlerden bunu beklemekten daha kötüsü de olmaz!
Yirmi yıldır yönettiği bir ülkeyi otuz kat geriye götürmüş, topraktan ektiği, biçtiği ile ekmek arası domatesle idare eden bir halkı şimdi ona da hasret bırakmış bir iktidarın kamuoyu yoklamalarında hala önde olmasının tek bir izahı var; bu ülkede muhalefet yok!
Evet, iddia ediyorum yok!
Bir iktidarın gitmesi için şu an mevcut görünen durumdan daha beteri var mı?
Bunlar üzerinden gündem yaratacak bir akıl yoksunluğu ile karşı karşıyayız!
Bu ülkenin şu an en büyük sorunu tencere tavadır ve onu buraya getiren mesele de Kürt sorunudur!
Kürt sorunundan hepiniz öcü gibi kaçıyorsunuz!
Bildiğiniz tek yol, kırk yıldır tekrarından yaşanmadığınız yoldur ve bu ülkenin tüm kaynaklarını kurutan bir sorun; dahası iki trilyon dolara mal olduğu söylenen bir sorun!
Rakamın ne olduğunu, ne iktidara, ne de muhalefete anlatma şansımız yok!
Dedim ya, onlar sorunlar üzerinden büyüyor diye!
Ülkenin kaderi toplam beş on kişinin kamera karşısında bildiğimiz anlamsız tekrarlara kalmış!
Bir muhalefet ki akşama kadar sadece “ geleceğiz” diyor ve gelmeden post kavgasına durmuş bu uyuşmaz akıl, son çare olarak karşımızda duruyor!
Hiç bir programları yok. Hangi sorunu nasıl çözeceklerine dair cesaretin kırıntısı yok!
Tek yaptıkları akşama kadar biri birine laf yetiştirmek ve buna müsait olan yurdum insanına kahvehane köşelerinde iş çıkarmak!
Utanın be!
Bir kilo hamsi yüz liraya dayanmış, ete yanaşmak cesaret işi. Artık öyle kolay kemik bulmakta zor, eskiden insanlar kedi, köpek için kasaba ricada bulunurdu, şimdi yine aynı rica ama kediye, köpeğe değil, kendisi için...
Böylesi bir ülke manzarasında iktidar yine birinci parti çıkıyorsa, sözün bittiği yerdir!
Bu akılla kalkmış, Tayyip Erdoğan’la dans ediyorlar!
Şu an bol keseden piyasaya para sallamasının acısını seçimlerden sonra nasıl göreceğimizi ve kim gelirse gelsin kaderimizin değişmeyeceğini çok iyi biliyorum!
Her zaman ki teranedir, muhalefet ola ki gelirse, akşama kadar enkaz edebiyatına katlanacağız ve “ bunların suçu yok, gidenlerin suçudur” diye de beceriksizliğin sokak dili de biz olacağız!
Dünya dış borç, üretim yapamayan çiftçi, bugün aldığını, yarın yerine koymayan esnaf ve artık ev alma hayali sadece mezar taşı ile sonlanacak milyonlarca dar gelirli..!
Eee, gökten Tanrı’lar inecek ve tüm bu rezaleti düzeltip gidecek öyle mi?
Ortada bir sistem var ve temeli “ İttihat terakki “ ile atılmış, gerisi çok sık tekrarladığınız “ teferruattır “
Bu teferruatta hiç bir zaman Kürt Memedin nöbeti bitmez, Onun nöbetinde de hiç bir Türk rahat uyumaz!
Çünkü kodlarımıza huzursuzluk kazınmış ve hiç bir huzur bize uymaz!
Güzel bir ülkede yan yana, iç içe, kısa bir ömrün tadını çıkarmak bize göre değil!
Atmış yaşımı devirdim ve hep gördüğüm manzara buydu!
Bundan sonra mı?
Hadi canım!
Topal ayakla yokuşun başına geldiğim yer de, bana yokuşun dibinde ki bağ, bahçeden dem vuruyorsunuz!
Gidin o masalı külahıma anlatın!
Aşağı inip, diğer ayağımdan olursam, karın üstü sürünerek hiç bir yere varamayacağımı biliyorum!
İnmiyorum!
Bu da size dert olsun..!