SADAT’ ın, Kemal Kılıçdaroğlu’na “gol attık “şımarıklığı aslında, seçime kitlenen Türkiye’nin hangi konumda olduğunu açıkça gösteriyor.
Ellerinde ağır silahlar, kar maskeleri ve kurt işaretleriyle Çakıcı’ yı öven gösterinin aslında Yunanistan’a değil, halkımıza gözdağı olduğu gerçeği de gözden kaçmamalı…
AVM’ ler deki mafya babalarının silahlı çatışmaları, uyuşturucu baronlarının, İstanbul’un ortasında pervasızca birbirilerine ateş etmeleri devlet egemenliğinin kaybolduğunu bize anlatıyor…
***
Tüm yasadışı faaliyetlere geçit verilmesi, devletin kurumlarının “narko teröre” teslim edilmesi, koltuk peşinde koşan bir avuç siyasetçinin bürokrat ve mafyayla çeteleşmesi, hak, hukuk dinlemez bir güruhun, seçimi “ne pahasına olursa olsun” alma telaşı, yurttaşların can ve malının güvencede olmadığının kanıtı!
Ama yurttaşlar korkmuyor, sinmiyor!
Daha önce SOL Parti mitinginde olduğu gibi, Emek ve Özgürlük İttifakının Kartal’da yaptığı mitingde de halk AKP iktidarını değiştirmeye kararlı olduğunu gösterdi!
***
AKP artık gidiyor!
Halk onları istemiyor!
Tam bağımsız Türkiye sevdalısı, devrimler yanlısı, işsizlik ve açlıktan yılmış, eşitlik, özgürlük ve dayanışmadan yana, sorgulayan ve barış isteyen yurttaşlar, genlerindeki “mağrura karşı mağdurun yanında olma” anlayışıyla, AKP’yi sandığa gömmeye kararlılar!
Tarih, böylesi onurlu genleri taşıyan halkımızın arkasındaki erdemli izlerle dolu!
***
Anlatacağım olay 1900’lü yılların başlarında geçer...
Yer Mersin.
***
1860’lı yıllarda başlayan Amerikan iç savaşı nedeniyle dünya için ihtiyaç olan pamuk üretimine Çukurova’da başlanır…
Aynı dönemde “Süveyş Kanalı” yapılmaktadır.
Mersin, limanı nedeniyle Çukurova’nın ihracat ve ticaret merkezi haline gelir.
Şehirde, 12 konsolosluk ile çok sayıda yabancı acente ve temsilcilikler vardır.
Birçok yabancı iş adamı yaşamakta ve ticaret yapmaktadır.
Hemen limanın batı yakasında Levantenlerin yaşadığı yeni bir Mersin kurulmaktadır.
***
Tarım ve hayvancılıkla geçinen Mersin’in yerlilerinin yoksul gençleri ve de doğudan göç eden işsizler, kentte genellikle hamallık yaparak geçimlerini sağlarlar...
Yoğurt Pazarı’ndan veya limandan alışveriş yapanların yüklerini taşıyarak ailelerine katkıda bulunurlar…
12 yaşındaki Mehmet de bunlardan biridir.
Mersin’de yaşayan İngiliz Lord Thompson birgün, yurt dışından gelen eşyalarını taşıtmak için Mehmet’i çağırır.
Mehmet, eşyalar çok ağır olduğu için ilk anda kaldıramaz, çevresindekilerin yardımıyla yükü sırtlar ve Lord’un malikânesine taşır.
Ve parasını ister. Fakat Lord parayı ödemez.
Mehmet ısrar edince elindeki topuzlu bastonla Mehmet’in kafasına vurur ve Mehmet oracıkta ölür…
***
O sırada Mersin’in başında yönetici olarak mutasarrıf Nazım Paşa bulunmaktadır. Dönemin Mersin Mutasarrıfı Nazım Paşa, olayı duyunca derhal lordu makamına çağırır.
Lord suçunu inkâr etmez.
Osmanlı kanunlarına göre cezası ölümdür, fakat Lord İngiliz olmasına güvenir ve kapitülasyonlar uyarınca kendisine yargılama yapılamayacağını söyler.
Nazım Paşa, lordu derhal tutuklatıp, mahkemeye gönderir.
Olay İngiliz konsolosluğu aracılığıyla, Mersin açıklarında bekleyen İngiliz savaş gemisine ve İstanbul’a akseder.
İngiliz savaş gemisinin komutanı, Lord serbest bırakılmazsa, Mersin’i bombalayacağını söyler.
Nazım Paşa bunun üzerine şehirdeki yabancıların, Mersin dışına çıkışını yasaklar.
Lord’u hızla mahkemeye çıkarıp, idam kararı verir.
Ve bugünkü Yoğurt Pazarı meydanına darağacı kurdurup asar.
Ayrıca savaş gemisinin şehri bombalaması halinde tüm İngilizleri asacağını söyler!
Ve böylece şehir bombalanmaktan kurtulur...
Konu padişah 2. Abdülhamit’e aksettiğinde artık çok geçtir, lord asılmıştır.
Zaten Nazım Paşa birkaç yıl öncesinde de Avusturya Baş Konsolosu’nu kovmuştur. Yani vukuatlıdır...
Abdülhamit’e İngilizler tarafından, Nazım Paşa’nın cezalandırılması yönünde büyük baskı vardır.
Abdülhamit bunun üzerine, Nazım Paşa’yı bir liman ve ticaret kenti olarak dış dünyaya açık olan Mersin mutasarrıflığından alır ve Kayseri’ye atar.
Böylece yıkılmadan önceki ilk antiemperyalist hareketi, Osmanlı’ya rağmen, Nazım Paşa yapmıştır.
***
12 yaşındaki bir çocuk için gözünü kırpmadan İngiliz Lordunu asan, şehrin bombalanması tehditlerine dik durarak gerekli cevabı veren o Nazım Paşa;
Nazım Hikmet Ran’ın dedesidir…
***
Yaşanan olay şunu gösteriyor: Genlerinde erdem ve onur olan, kimseye baş eğmeyen, bağımsızlığından ödün vermeyen kültüre sahip bir toplumu, korkutmak ve sindirmek mümkün olamaz!
***
Paylaştığım bu tarihi gerçeği Adnan Güllü, “Mersin’de Yaşanmış Tarihi Bir Hadise… Nazım Paşa ve İngilizler” yazısıyla gün ışığına çıkarmış…
İlkokul arkadaşım sevgili Nilüfer Çiftçi Çıplak da WhatsApp grubumuza gönderdi…
***
15 Ocak Nazım Hikmet’in doğum günüydü!
Türkiye’nin yüz akı, insana saygının ve emeğin yılmaz savunucusu, dünyanın en büyük şairlerinden biri, hatta birincisi, olan Nazım Hikmet, her devrimcinin yaşantısında önemli yer tutar!
Kültür Bakanlığım döneminde; Gençliğimi şekillendiren, duygularımı ve ilkelerimi var eden, uğruna faşistlerle kavgalar ettiğim Nazım Hikmet’e saygımı, Atatürk’ün Cumhuriyetin 10.yılını kutladığı alandaki bir çınar ağacının altına anıtını dikerek ve 1992’deki doğum Günü kutlamasında da “Devlet adına özür dilemiştim.”
Biliyorum ki, ÜLKE ve İNSAN sevdası çıkar gözetmez. ADALET yaşamı var eder!