ASGARİ ÜCRETİN, ULUSAL VE ULUSLARARASI DAYANAKLARI! (2)
Bu yazının geçen hafta yayımlanan 1’nci bölümünde değindiğim, uluslararası sözleşmeler devlete, asgari ücretle çalışan işçinin kendisi ile ailesinin geçimine yetecek ücret almasını sağlama görevi yüklemiştir. Ancak gerek Anayasanın ilgili maddesi gerekse Asgari Ücret yönetmeliği Türkiye'de uluslararası standartlara uygun bir asgari ücret tespitinin yapılmasını sağlamaktan uzaktır. Zira bu düzenlemelerde "Asgari Ücret işçiye normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir." Denmektedir. Görüldüğü gibi düzenlemeler, işçiyi ailesinden ayrı tutmakta ve yalnızca işçinin kendisinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek, bir alt ücret almasını yeterli görmektedir. Yani iç düzenlemeler uluslararası belgelerle uyumlu değildir.
Halbuki başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, ekonomik ve sosyal hakları da içeren Temel Hak ve Özgürlüklere ilişkin tüm uluslararası sözleşmeler, sözleşmeye taraf her devlet, ülke de yaşayan her bireyin, ailesi ile birlikte insanca yaşayabileceği ücrete ulaşmasını sağlamakla yükümlüdür demektedir.
Elbette tek eksiklik asgari ücretin, çalışan ile ailesinin asgari düzeyde yaşayacağı ücret olmasını sağlayacak ücret olarak belirlenmemesi değil. Zira asgari ücret tespit yönetmeliğine göre, asgari ücret tespit komisyonu, 5 devlet, 5 işveren Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), 5 işçi, TÜRK-İŞ temsilcisinin yer aldığı 15 kişiden oluşmaktadır. Hemen her yıl, oy çokluğu ile karar alan ve kararı kesin olup, herhangi bir itiraz hakkı bulunmayan komisyonun karar alırken, devlet temsilcileri ile işveren temsilcileri aynı yönde oy kullanmaktadırlar. Dolayısıyla, asgari ücret genelde işveren tarafının isteği doğrultusunda belirlenmektedir. Nitekim TÜRK-İŞ bugüne kadar defalarca komisyonun nihai kararına itiraz ettiği halde, asgari ücret devlet işveren iş birliği ile karar altına alınıp uygulanmıştır. Asgari Ücret tespit komisyonun, işveren ağırlıklı anti demokratik yapısı yetmemiş gibi, Türkiye’nin tek adam yönetimine geçmesinden bu yana asgari ücrette nihai karar mercii, partili Cumhurbaşkanıdır. Zira kâğıt üzerinde komisyonun periyodik toplantılarında, asgari ücret rakamı konusunda herhangi bir karar alınıp açıklanmıyor. Bunun yerine, komisyon veya tarafların başkanları ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Saray’da Cumhurbaşkanı tarafında kabul edilmekte ve burada düzenlenen basın toplantısı ile asgari ücret bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıklanmaktadır.
Maalesef bu şekilde belirlenen asgari ücret, işçi ile ailesinin insanca yaşamasını sağlamaktan oldukça uzak kalmakta ve istikrarlı bir ekonomik yapısı olmayan Türkiye’de yıl içinde yaşanan dalgalanmalar, yetersiz olan ücreti iyice kuşa çevirmektedir. Bu nedenle, asgari ücretin yılda bir defa belirlenmesi, bu ücretle çalışan işçiyi yıl içinde daha fazla mağdur etmektedir. Dolayısıyla enflasyonun yüksek seyrettiği Türkiye’de asgari ücretin, en azından 6 ayda bir güncellenmesi gerekir. Böylece ülke ekonomisinde çalışanlar aleyhine olan gelişmelerin, daha kısa aralıklarla asgari ücret masasında değerlendirilmesi olanağı sağlanmış olacaktır.
Görüldüğü gibi, Türkiye'nin en büyük Toplu İş Sözleşmesi niteliğinde ki, asgari ücret tespitinde, işçilerin kendileri söz sahibi değildirler. Asgari ücretle çalışan milyonlarca işçi, üye olmadığı TÜRK-İŞ Konfederasyonu tarafından temsil edilmektedir. Buda yetmiyormuş gibi, komisyonun devlet-işveren ağırlıklı oluşumu ve karar alma biçimi bu temsilin aldatmacadan ibaret olmasına yol açıyor. Kaldı ki, yukarıda belirttiğim gibi, tek adam yönetiminde komisyon fiilen işlevsiz hale getirilmiştir.
Kuşkusuz asgari ücretin, ülke de ortalama ücret haline gelmesinin önemli nedenleri var. Bunları aşağıda belirttiğim şekilde beş ana başlıkta toplamak mümkün.
1- Asgari Ücretle çalışacak, milyonlarca işsizin yedek işgücü olarak hazır bulunması,
2- Vergi ve SGK primi kaçırmanın yolu olarak, kullanılan kaçak (kayıtdışı) ekonominin, ülke de yaygın ekonomik faaliyet haline gelmesi,
3- Kaçak çalıştırmanın yanında, Vergi ve SGK pirimi kaçırmanın bir diğer yöntemi olarak, asgari ücret üzerinde ücret ödenen işçilerin, asgari ücretle çalışıyormuş gibi gösterilmesi,
4- Göçmen işçilerin önemli oranda, kayıt dışı ve asgari ücretin altında ücretle çalıştırılmaları, (eski içişleri bakanı Süleyman Soylu bunu bizzat itiraf etmişti.)
5- Örgütlenmenin önünde ciddi engeller bulunması, Anayasal ve yasal haklarını kullanarak, sendikaya üye olan işçilerin, işverenlerce kolaylıkla işten çıkarılmaları ve buna karşı caydırıcı yaptırımların olmaması.
Peki, ne yapılmalı?
· Asgari Ücret tespit komisyonunun yapısı değiştirilerek, DİSK ile HAK-İŞ'in asgari ücret tespit toplantılarına katılmaları sağlanmalıdır.
· Komisyon işlevli hale getirilmeli, bağımsız karar alması sağlanmalıdır.
· Komisyonun karar alma yöntemi değiştirilmeli, karar kesin olmaktan çıkarılarak, yargıya başvuru yolu açık tutulmalıdır.
· Görüşmeler asgari ücretle çalışan işçilere açık olmalı, Toplu İş Sözleşmesi prosedürü çerçevesinde sürecek görüşmeler de anlaşma sağlanamadığında işçilerin, üretimden gelen güçlerini kullanmalarının önü açılmalıdır.
· Kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınmalı, daha yüksek ücret ödediği halde, çalışanları asgari ücretle çalışıyormuş gibi gösteren işverenlere ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.
· Göçmen işçilerin (Suriyeliler) kayıtlı çalıştırılmaları için denetimler arttırılmalı, kayıt dışı hatta asgari ücretin altında çalıştırılmaları engellenmelidir.
· İşverenlere uygulanan %5 prim istisnası işçiler içinde uygulanmalıdır.
· Asgari ücret emekliler için de dikkate alınmalı ve en düşük emekli aylığı asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır.
· Yaşanan ekonomik krizin yol açtığı yüksek enflasyonun, ücretleri hızla erittiği dikkate alınmalı ve sadece asgari ücret değil, tüm ücretler daha kısa aralıklarla, yılda en az 4 kez güncellenmelidir.
· Örgütlenmenin (sendikalaşmanın) önünde ki yasal ve fiili tüm engeller ortadan kaldırılmalı, tüm işçilerin, uluslararası sözleşmeler ile Türkiye Cumhuriyeti anayasasının tanıdığı örgütlenme ve serbest toplu pazarlık hakkını kullanmaları sağlanmalıdır.
· Sendikaların bağıtladığı toplu iş sözleşmelerinin, teşmil yoluyla tüm işçiler için uygulanması için gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.
· En önemlisi asgari ücret ortalama ücret haline geldiğinden, belirlemede, asgari değil, insanca yaşanacak ücret olması esas olmalıdır.
30 Ekim 2024 tarihinde başka mecrada yayımlanan, “IMF’SİZ IMF PROGRAMI MI UYGULANIYOR?” başlıklı yazımda Uluslararası Para Fonunun (IMF) asgari ücretin 2025 yılı için, %25 arttırılması gerektiğine dair açıklama yaptığını belirtmiştim. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’te daha önce yaptığı bir açıklamada, ücretlerin bundan sonra gerçekleşen enflasyon kadar değil, hedef enflasyon kadar arttırılacağını belirtmişti.
Halbuki, 22 yıldır bu ülkeyi yöneten AKP iktidarının, bugüne kadar hiçbir ekonomik hedefinin tutmadığını bilmeyen yok. Zira iktidar, her seferinde manipülasyon ve dezenformasyonla afaki hedefler açıklamak suretiyle, toplumu domine ediyor. Bu politikası kendisini iktidarda tutmaya yarasa da ülkeye zarar veriyor. Kuşku yok ki bu politika sadece ülkeye zarar vermekle kalmıyor, emeğiyle yaşayan toplumun büyük çoğunluğuna kaybettiriyor.
Açlık sınırının, 20 bin lirayı, yoksulluk sınırının 65 bin lirayı aştığı Türkiye’de asgari ücretin %25 arttırılması demek, milyonlarca işçi ile ailesinin açlığa mahkûm edilmesidir. Zira bu öneri, 1 Ocak 2024 tarihinde uygulamaya konan 17.002 lira asgari ücretin, 21.252 liraya yükseltilmesi demek, ki bu rakam açlık sınırının altındadır. Halbuki, enflasyonu düşük açıkladığı bilinen TÜİK’in açıklamasına göre, 1 Ocak-31 Ekim arası 10 aylık enflasyon %40,12 iken son güncelleme ile yıl sonu enflasyon beklentisi ise %44’tür. Yani son bir yılda kayıp, %44 olacaktır ki, bu resmi rakamdır. Halbuki, tarafsız kurumların açıklamaları enflasyonun çok daha yüksek olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Evet, yılın son 1,5 ayına girmiş bulunuyoruz. 2025 yılı asgari ücretinin belirlenmesi sürecine sayılı günler var. Muhalefet partilerinin de peş peşe rakamlar açıkladığı bu günlerde, sendikaların geç kalmadan asgari ücret tespiti için ortak bir yol haritası belirlemeleri ve milyonlarca asgari ücretliyi, sürece katacak bir mücadele programı önlerine koymaları elzemdir. Aksi durumda, yıllardır olduğu gibi, bu yılda asgari ücret masasında hüsrana uğramak kaçınılmazdır!