Gündemler farklı…
“Halkın ve İktidarın gündemi” diye, ülke gündemini ikiye ayırdılar!
Aslında AKP’nin, halkın gündemini takip etmediğini, hatta değer bile vermediğini biliyoruz…
İlk 2 yıl AKP, “Avrupa Birliği’ne gireceğiz” sözleriyle, halkı da AB’yi de kandıran bir oyun oynadı…
“Laik demokratik ve insan haklarına saygılı bir hukuk devlet olmaktan çıkma” niyetini AB anlayınca, bu oyundan vazgeçti…
İşte o zaman, BOP Eş Başkanlığını itiraf ederek gerçek yüzünü gösterdi…
Yani 22 yıldır Türkiye, “teokratik oligarşi” anlayışıyla, despotizm yürüyüşünde olan bir iktidarın yönetiminde sıkışıp kaldı…
***
İktidarın gündemi çok farklı!
AKP, seçim kazandığının hemen ertesinde, Amerika Birleşik Devletleri eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ülkemize gelerek, “Türkiye’nin ILIMLI İSLAM DEVLETİ” olmasını öngördü…
Daha da ileri giderek, Ortadoğu’da birçok ülkenin sınırlarının değişeceğini de müjdeledi(!)…
Sınırları değişecek olan ülkeler arasında BOP Eş başkanlığını yapan Türkiye’nin de olması ihtimali yüksek!
Nitekim dönemin dışişleri ve sonrasının da Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ün, 14 Mart 2006 tarihli RADİKAL Gazetesindeki “BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz.” Açıklaması, boşa edilmiş söz olarak algılanamaz…
***
İktidar, laik demokratik sosyal hukuk devletine karşı olduğunu her vesile belli ediyor…
Ulusal bayramların kutlanmasını zorlaştırıyor, “İki ayyaş” diyerek Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’yü küçük düşürmeye çalışıyor, LOZAN başta olmak üzere, MONTRÖ ve HATAY’ın ülkemize katılımıyla ilgili çalışmaları, yeniden değerlendirmek isteyen bir tavır sergiliyor…
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine, kurucu unsurlarına, devlet kimliğine ve başardığı devrimlere karşı olduğunu saklamadan söyleyebiliyor…
Cumhuriyeti küçümsüyor!
***
MEB’i Tekin’in yere göğe sığdıramadığı tarikat ile cemaatlerin desteğiyle AKP’nin, “hilafetin gelmesi, sonrasında da hanedanlığın kurulmasını isteyen açıklamaları” laik demokrasiyi hedefliyor…
Öyle ki Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı olan ve aynı zamanda SADAT’ın kurucusu emekli General Adnan Tanrıverdi’nin kamu kaynaklarını kullanarak, “Başkenti İstanbul, resmi dili Arapça olan anayasası yazılmış ASTRİKA adında bir devlet kurulması için sarayın da bilgisi altında yoğun çalışma yaptığını biliyoruz…
Yani hedef farklı!
Bu nedenle, yurttaşların sefilliği, emeklilerin aç kalışı, devletin kurum ve kuruluşlarının dejenere, yargının da taraflı ve bağımlı olması, emekçinin sömürülmesi, ekonominin çöküşü, enflasyonun yüksek kalması, çiftçinin tarlaları boş bırakması iktidarın umurunda değil…
Günü kurtaracak, milleti korkutacak gündemler peşindeler…
Yani, iktidar BOP’un talimatlarını yerine getirerek, Türkiye’nin yeraltı ve yerüstü tüm kaynaklarını emperyalist işbirlikçilerine peşkeş çekiyor…
Böylece, dünyada söz sahibi olan saygın ülkemizin, gücünü yok ediyor!
Eğitilmiş, özgüveni olan, dayanışması tam, eşit ve özgür yurttaşlardan oluşan Cumhuriyeti, çağın dışına çıkarıp cahiliye dönemine dönüştürüyor…
Oysa halkın gündemi çok net!
İşsizlik, açlık, emeklilerin sefilliği, emekçilerin sömürülmesi, kadınların öldürülmesi, çocukların istismarı, hastanelerde bebelerin para uğruna katledilmesi, gençlerin gelecek kaygısı…
Eğitimin bilimden uzaklaştırılması, 6 yaşındaki kız çocuklarıyla evliliğe hevesli sapkın tarikat liderleri, ibadet ve inanç özgürlüğüne müdahale, uyuşturucu kullanımı teşvik eden yönetim biçimi, mafya ve çetelerle ülke kaynaklarının yağmalanması…
Kısaca, Talibanlaşan bir yönetimin, yurttaşların can ve mal güvencesini ortadan kaldırması!
***
Bu gündeme ek olarak, “Çiftçiye” ekmezsen tarlanı elinden alırım”, kentliye “arsanı vermezsen” acil istimlak ederim, çalışana ve bu yönetimi sorgulayana “iktidara biat etmezsen” seni yargı sopasıyla döverim” diyen, AKP yönetiminden kurtulmanı yolu, toplumsal muhalefetin birlikte hemen seçime gitme talebi olmalıdır!
***
İktidar kendi gündemini uygulayamayınca, ABD ve İsrail’in birlikte uygulamaya koyduğu BOP’un harekete geçmesi için sinsice katkı sunuyor.
Halep olayı, başlı başına “emperyalist yayılmanın” vekiller aracılıyla oluşturulan çatışmasıdır!
Bu olay, İsrail, ABD ve Rusya’nın kendilerine alan açmak adına kanlı bir oyunun yeniden sahnelenmesi olarak değerlendirilmelidir…
Halep’e saldıran HTŞ, kökten dincilerin oluşturduğu kafa kesmeyi yeğleyen bir terörist örgüttür.
HTŞ’nin Türkiye’nin yıllardır beslediği, ekonomimizin çökmesine neden olan “Suriye Milli Ordusunun” yanında yer alması, övünç kaynağı değil, aksine Astana Antlaşmasına göre, Suriye’nin toprak bütünlüğüne garantör olan Türkiye’nin zaafıdır…
AKP yılardır yüzlerce şehit verme pahasına, teröristleri engellemek için Tel Rıfat, İdlip, Münbiç gibi Kuzeydoğu Suriye’de operasyonlar düzenledi…
Bu operasyonlar sonrasında Türkiye milyonlarca sığınmacıyı korumak zorunda kaldı…
Hatay ve güney illerimiz yeni sorunlarla karşı karşıya kaldı!
Niye?
Basit bir dille anlatalım; “Saray, iktidarını sürdürmek ve bu arada BOP’a verilen sözleri tutmak adına, yurttaşlarımızı terör ve teröristle korkutarak Suriye’yi işgal etti… Zaten teröristlerin çoğu İstanbul’da yarısı da Antep’te. Niye korkuyoruz ki?
Şehitlerimiz ve maddi kayıplarımızı saysak bitmez…
Halkın gündeminde, asırlık komşumuz Suriye ile savaşmak yoktu!
Suriye bataklığına Türkiye’yi Erdoğan ve Davutoğlu soktu!