ALTIN
 3.042,49
DOLAR
 35,5025
STERLİN
43,1833
EURO
 36,2485

Nâzım Hikmet’in düşündürdükleri…

Yalnızca Türkiye’nin en önemli şair ve yazarı olmayan, aynı zamanda dünyada 20. Yüzyılın en gözde şairi olarak kabul edilen Nâzım Hikmet Ran’ın 15 Ocak, yani dün doğum günüydü…

Düşünceleri, şiirleri, romanları, tiyatro eserleri ve maceralı yaşamıyla 123’üncü yaşına bastı…

Hasret, övgü ve saygıyla doğum gününü kutladık…

∗∗∗

Aramızdan ayrılışının üzerinden 62 yıl geçmesine rağmen O, hala yanı başımızda duygularımıza ve düşüncelerimize yeni yeni renkler katıyor…

“Memleket hasreti” çekenler, “yalnız kalmış ama umudunu yitirmemişler,” “özgürlük için ölümden dahi korkmayanlar,” emperyalistlere karşı duran kahramanlar,” “tam bağımsız Türkiye hedefini koyanlar”, “suçun yarısı da sende kardeşim”, diyebilen kararlı ve cesur insanlar” hala ondan feyz alıyor…

 

Nâzım da onlara ön açmaya devam ediyor…

Her an, onun şiirlerinde ya da yazılarında, taze ve canlı yeni bir bakış, yeni bir tat ve yeni bir ders bularak toplumsal haykırışı kabartıyor, muhalefeti köpürtmeye çalışıyor…

Nâzım’ın her dizesinde, eşitlik, emeğe ve insana saygı ve barışın anlamı var…

∗∗∗

Bu nedenle, şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri dünyanın önemli merkezlerinde edebiyat ödülleri almış, kitapları hala yeni baskılar yapan, yaşayan bir şair olarak toplumsal değişim önderliğine devam ediyor…

 

 

Şiirleri sadece yaşadığı dönemi değil, geleceği de anlatıyor…

Düşünceleri, duyguları devrimci bir ruhla kaleme alındığı için, hala yeni ve hala bahar kokulu…

∗∗∗

Bu büyük yeteneğin dünya insanları tarafından bu denli ilgi ve sevgiyle sahiplenilmesi, bizler için kuşkusuz gurur kaynağıdır…

Dünyanın en önemli şairinin memleketlisi olma payesi, her halde düşünen her insan için büyük bir ödül olmalı!

Ve biz, bu denli büyük bir ustayı anmaktan hala korkuyoruz…

Neden?

∗∗∗

Çünkü;

 

 

O dönemin iktidarı için “Nâzım Sakıncalıydı!” ve “Düşünce suçlusuydu!”

Günümüzde, hala emperyalistlere hizmet edenler için de düşünceleri suç ve en büyük tehlikedir…

∗∗∗

 

Nâzım Hikmet, 19 yaşındayken yani 1921’in Ocak ayında arkadaşı Vala Nureddin’le Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere ailesinden habersiz Anadolu'ya geçmişti…

Bu dönemde, Anadolu halkının, özellikle köylünün çileli yaşantısını yakından gördü…

∗∗∗

İnebolu’dan Ankara’ya 7 gün yürüyerek ulaştı…

Çok istemesine rağmen cepheye gönderilmedi. Bolu’ya öğretmen olarak atandı.

O dönem Bolu ve çevresi, Kuvayi Milliye’ye karşıydı ve padişah yanlısıydı.

Kurtuluş Savaşı’nın anlamını ve bağımsızlık için verilen mücadelenin erdemini anlatmaya çalıştı…

Bu nedenle çok düşman edindi ve sıkıntı çekti…

Bolu’dan ayrıldı…

∗∗∗

 

Yasakları kaldıran Kültür Bakanı olarak ikinci icraatım, Nâzım Hikmet’e olan saygımı dile getirmek oldu…

15 Ocak 1992’de Türkiye’nin o gün için en büyük salonu olan ve eski adıyla “Spor ve Sergi salonunda” Nâzım Hikmet’in doğum gününü kutladık.

O gün inanarak, gecikmiş bir yanlışı düzeltmek adına; “Devlet adına” Nâzım Hikmet’ten özür diledim...

∗∗∗

Eserlerini yasaklı olmaktan çıkardım...

Tüm şiirlerini Bakanlık yayınlarından yeniden bastık…

Yazdığı tiyatro eserlerini Devlet Tiyatrosunda sahneledik…

Romanlarını, düz yazılarını, anılarını derledik…

 

Ve Bakanlığa bağlı bütün kütüphanelerde, Nâzım Hikmet’in tüm eserlerini raflara koyarak okuyucuyla paylaştık…

∗∗∗

Moskova’da Nâzım’ın mezarını Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi heyetiyle ziyaret ettim.

Ülkemiz adına sahip çıktığımızı dünyaya ilan ettim…

Eşi Vera yaşıyordu. Nâzım Hikmet’in özel eşyalarını, Türkiye’de kurulacak Nâzım Müzesinde sergilemek adına almak istediğimi Vera’ya aktardım…

Kabul etti… Eşyalarını aldık Ankara’ya getirdik…

 

∗∗∗

Nâzım Hikmet’in özel bir talebi vardı. Yani vasiyeti…

“Anadolu’da bir köy mezarlığında gömülmek” istiyordu…

Dönemin Rus Kültür Bakanı Siderov’la bu konuyu uzun uzun konuştum.

Bakan, büyük şairimizin Anadolu’ya gitmesinde bir sakınca görmemişti…”

Ancak Vera, müsaade etmedi…

Ve koca şairin vasiyetini bu nedenle yerine getiremedik…

Hipodromdaki Cumhurbaşkanlığı protokol Binasının hemen önüne, Nâzım’ın dostlarından olan Azeri heykeltraşların yaptığı gerçekten son derece alımlı ve güzel NÂZIM heykelini yerleştirdik. Başına da bir çınar ağacı diktik…

Uzun zaman o alımlı heykel o yerde kaldı...

Sonra, bu iktidar zamanında heykel kalktı, ama çınar ağacı büyüyor…

Umarım onu da kesmezler!

∗∗∗

Bu arada, eski dostum Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a teşekkür etmeden geçemeyeceğim. Çünkü Onun çabalarıyla Nâzım Hikmet, Türk Vatandaşlığa geri döndü…

∗∗∗

 

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

Bu dâvet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşçesine,

Bu hasret bizim...

Bu dizelerin yer aldığı “Davet şiirini” Alpaslan Türkeş, MHP Kurultay’ında okumuştu. Çok mutlu olmuş, Merhum Türkeş’e sormuştum;

“Bu şiirler yüzünden çok kavga etmiştik.” Gülerek dedi ki; “senin bastığın Bakanlık kitabından okudum. Ve o günler yanlış günlerdi…”

∗∗∗

Nâzım’ın büyüklüğü barışın yolunu da açacak…

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.