ASGARİ ÜCRET NASIL ORTALAMA ÜCRET OLDU?
Aslında bu soruyu şöyle de sorabiliriz: Asgari ücreti kim, nasıl ortalama ücret haline getirdi? Evet, Türkiye’de asgari ücretin ortalama ücret haline geldiği bilinen bir gerçek. Sendikalar, siyasi partiler asgari ücret ve genel ücret düzeyi ile ilgili tüm açıklamalarında bunu ifade ediyorlar. Yine ekonomistler, ekonomik verileri ortaya koyarken buna vurgu yaparlar. Ben de zaman zaman yazılarımda bu konuyu işlerim.
Peki, genel mantığı özellikle vasıfsız ve yeni işe giren işçinin, çalıştığı ülkede ailesiyle birlikte, asgari düzeyde yaşamını idame ettirmesi olan ve işçilerin çok azının aldığı sembolik ücret asgari ücret, Türkiye'de nasıl milyonlarca çalışanın ortalama ücreti haline geldi?
Kuşkusuz bunun en önemli nedeni, ülkede uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar ve bu politikaların uygulayıcısı iktidarın sınıfsal tercihidir. Kısacası iktidarın ülkeyi hangi sınıfın çıkarına yönettiğini, diğer sınıfın kayıplarından anlayabilirsiniz. Dolayısıyla 23 yıldır ülkeyi yöneten AKP, sermayeyi gözeten ekonomik ve sosyal bir politika uyguladı ve çalışma hayatı önemli ölçüde bu politikanın uygulanmasını kolaylaştıracak şekilde düzenlendi.
Zaman zaman yazılarımda yazarım. AKP iktidar olduktan sonra el attığı ve değiştirdiği ilk kanun iş kanunu oldu. Zira 1971 yılında yürürlüğe giren 1475 Sayılı İş Kanunu, kurallı çalışmayı esas alıyordu. Kuşku yok ki, kanunun bu özelliği ile bünyesinde çalışma hayatının zayıf tarafı olan işçileri koruyucu tedbirler barındırıyordu. Elbette bu kanun çalışanlar açısından dört dörtlüktü, hiç eksiği yoktu demek kendimizi kandırmak olur. Birçok eksiği vardı ve uygulandığı 1971-2004 arası 33 yıllık sürede işçiler bu eksiklerin sıkıntılarını yaşadılar. Buna rağmen işverenler önceki yıllarda sürekli bu kanundan şikayetçiydiler. Çünkü onlar, işçileri kuralsız ve esnek çalıştırmak istiyorlardı. Özellikle günlük, haftalık ve aylık çalışma saatlerinin günlere dağılımı ile işçileri hangi saatlerde çalıştırıp, hangi saatlerde evlerine göndereceklerine kendileri karar vermek istiyorlardı. Önceki yıllarda iktidarlar bu alanda genel bir yeni düzenlemeden kaçınarak, zaman zaman küçük düzenlemelerle yetinirken, AKP iktidara geldiği Kasım 2002’den yaklaşık 8 ay sonra çalışma hayatında işverenlerin istediği birçok düzenlemeyi içeren 4857 sayılı iş kanununu çıkardı. 22/05/2003 tarihinde TBMM’de kabul edilen 4857 sayılı kanunun ikinci maddesi, alt işverenlik (taşeronluk) uygulamasını getirdi. Maddenin ilgili paragrafı aynen şöyle: “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir.” Bu paragraf, alt işverenliği teknolojik nedenler ve uzmanlık gerektiren işlerle sınırlasa da özellikle kamu kurumları ile büyük işletmelerde, yemek, temizlik, güvenlik, depo ve nakliye gibi alanlarda başlayan taşeron uygulaması zamanla üretim ve tedarik zincirlerinde geçerli çalıştırma biçimi haline geldi. 4857 sayılı iş kanunu ayrıca iş saatlerini esnetti, parça başı çalışma, çağrı üzerine çalışma ve evden çalışma gibi çalışma biçimlerini çalışma hayatına monte etti.
Tüm bu çalışma biçimleri, çalışma hayatında kuralsızlığı kural haline getirdi. Elbette sadece kuralsızlığı kural haline getirmedi. Aynı işyeri içinde, bazen işkollarında farklı işverenlikler oluştu ve yan yana çalışan işçiler işverenliklere göre bölündü. Kuşkusuz bu bölünme, örgütlenmeyi olanaksız hale getirdi. Zira herhangi bir işyerinde örgütlenen sendika, farklı işverenlerin her birinde çalışan işçileri ayrı ayrı örgütlemek zorunluluğu ile karşı karşıya kaldı. Özellikle kamu işyerlerinde hizmet alımı şeklinde yapılan ihalelerle iş verilmesi, bu kurumların kadrolu ve örgütlü işçilerinin tasfiyesine yol açtı. Böylece kurumlar, örgütsüz ve asgari ücretle işçi çalıştırmaya başladılar. Bu da yetmedi özelleştirmelerle kamu kurumlarının kendileri tasfiye edildi. Örgütlü çalışanlar emekli edildi veya başka kurumlara aktarıldı. Tüm bunlar çok fazla işçinin artık asgari ücretle çalışmak zorunda kalmasına neden oldu. Elbette özel sektörün ana sektörlerinde de durum çok farklı değildi.
Öte yandan çalışanların önemli bir kısmı, daha yüksek ücret alsa da işverenler, vergi ve sigorta primi kaçırmak için işçileri asgari ücret üzerinden sigortalı gösterdiler ve göstermeye devam ediyorlar. Nitekim Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz bir süre önce yaptığı bir açıklamada, "Şu anda kayıtlı asgari ücretli 6.7 milyon, toplam istihdamımız ise 32 milyon 970 bin. Asgari ücret meselesinde biraz bu sorunun da olduğunu biliyorum, yani asgari ücretli 6.7 milyon gözüküyor, ama muhtemelen bundan daha düşük gerçek anlamda, çünkü asgari ücret üzerinden prim ödeniyor malum, işte birtakım yükümlülükler getiriyor. O yüzden asgari ücretle gösterip, başka şekillerde ücret veren işletmeler olduğunu da biliyoruz, buna da eksik kayıtlılık diyoruz” diyerek olayı özetlemişti. Aslında bu, devletin bildiği vergi ve prim kaçırmaya tedbir almadığının itirafıdır.
Evet, bu önemli bir itiraf. Bu öyle bir itiraf ki, sadece vergi ve primin kaçırıldığının itirafı değil. Maalesef emeklilerin maaşlarının düşmesine neden olduğunu da itiraf ediyor. Zira asgari ücret üzerinden sigorta pirimi yatırılan işçiye, emekli olduğunda asgari ücretin %35’ine kadar düşen maaş bağlanıyor.
Öte yandan 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı nedeniyle, milyonlarca Suriyeli Türkiye'ye sığındı. Ancak iktidar bunları mülteci statüsüyle, sınırda Birleşmiş Milletler gözetiminde kamplarda tutmak yerine ülkeye dağılmalarına göz yumdu. Elbette ülkeye dağılan bu insanların önemli bir kısmı çalışmak zorunda kaldı. Başka ülkeden gelmiş, dil bilmeyen eğitimsiz ve vasıfsız bu çalışanların çoğunluğu sigortasız, asgari ücretin altında çalışmak zorunda kaldılar. Nitekim eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldığı bir televizyon programında, "Fabrikanda Suriyeliyi çalıştır, sömür, sigortasını yaptırma. Sonra ayak ayak üstüne at, 'Ne olacak bu Suriyelilerin hali' de. Bir milyon insan gidecek. Kim isyan edecek biliyor musun? O iş sahipleri." demişti. Cumhurbaşkanı yardımcısı ile eski içişleri bakanının açıklamaları, Türkiye'nin özetidir. Bir devletin, suçluları yakalamaktan sorumlu içişleri bakanı, işverenlerin kanuna karşı hile yaparak suç işlediklerini açık açık söyleyebiliyor.
Türkiye, uzun süredir işsizliğin yüksek seyrettiği bir ülke. Bir yandan yılda yaklaşık bir milyon genç insan istihdama katılırken, diğer yandan milyonlarca Suriyeli'nin işgücü piyasasına girmesi, yıllardır devam eden ekonomik krizle birleşince işsizlik artmaya devam ediyor. Elbette işsizliğin yüksek seyretmesi ücretleri baskılayan bir başka etkendir. Tüm bunlar, ücretlerin genel seviyesini aşağı çekiyor ve asgari ücretin ülkenin ortalama ücreti haline gelmesine yol açıyor.
Kuşkusuz 2023 yılı mayısında yapılan, cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimlerinin ardından, Hazine ve Maliye Bakanlığı'na getirilen Mehmet Şimşek ile ekibinin uyguladığı kemer sıkma politikası ile ücretlerin baskılanmaya çalışılması, ücretleri reel olarak eritiyor
Evet, tüm bunlar, asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesinin nedenleridir. İlginç olan ise çalışma yaşamını esnekleştiren iktidarın, muvazaalı alt işverenlik uygulamaları ile işçi ücretlerinin düşük gösterildiğini bildiği halde müdahale etmemesidir.
Yazılarımda sık sık yazarım, Türkiye ucuz emek üzerinden sermayeye kazanım sağlanan köle pazarı haline geldi. Kısacası iktidar sınıfsal tercihini sermayeden yana yaptı ve gerek kanuni düzenlemelerinde gerekse işverenlerin kanun ihlallerine göz yummada bunu açıkça gösteriyor. Maalesef iktidar, sınıfsal tercihi ile çalışan emekli milyonlarca yurttaşı, aileleriyle birlikte sefalete mahkûm etti.
Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere, kayıtdışı ekonomi sadece kaçak işçi çalıştırmak değil, vergi ve prim kaçırmak için çalışanın bu gününden ve yarınından da çalmaktır. İşverenlerin kayıtdışı kaçak ve düşük ücretle işçi çalıştırmasını seyreden, işçilerin ücretlerinden kestikleri vergiler ile primleri tahsil etmeyen iktidar, muhalefet belediyelerinin SGK primlerini yatırmamalarını, sıkıntının nedeni olarak göstermektedir. Kısacası gerek genel ücret seviyesinin gerekse emekli maaşlarının gerilemesi, iktidarın kayıt dışı ekonomiye göz yummasının sonucudur. İktidarın çalışanlarımız ile emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, sözü gerçeklerin duvarına çarparak kendilerine geri dönüyor. Zira bu ülkede milyonlar yoksulluğu artık iliklerine kadar yaşıyorlar. Dolayısıyla, ne derlerse desinler artık her şey ortada ve kral çıplak!
⇪