ALTIN
 3.042,49
DOLAR
 35,5025
STERLİN
43,1833
EURO
 36,2485

 

DENETİMSİZLİK FACİALARLA CAN ALIYOR!

Son yıllarda, yaşadığımız ülke Türkiye’de denetimsizlik ve ihmallerin yol açtığı facialar, binlerce insanı hayattan kopardı. En son 21 Ocak 2025 tarihinde, kayak merkezi Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel’inde çıkan yangında, resmi rakamlara göre bu ülkenin 36’sı çocuk 78 yurttaşı feci şekilde can verdi.
 
Geçen hafta bu köşe de yayımlanan “FACİALARIN NEDENİ SORUMLULARUN SORUMSUZLUĞUDUR” başlıklı yazımda, “Söylemesi çok acı ama gerçek; maalesef bu ülkede her faciada veya doğal afette yiten canlar sadece sayı oldu.” demiştim. Ne yazık ki, Kartalkaya’da meydana gelen otel yangınında da durum değişmedi ve üzerinden geçen 12 güne rağmen, toplum resmi ağızlardan sorumluların kimler olduğu hususunda net bir şekilde aydınlatılmadı. Zira bu faciada da öncekilere benzer bir senaryo sahneye kondu ve siyasetin farklı uçları işe sorumluluğu karşıya atmakla başladılar. En yetkili makamlarda oturanlar, ben suçlu değilim diğeri suçlu diyerek siyasi kaygıyla kendilerini korumaya çalıştılar. Nitekim 78 insanın cenazeleri kalkmadan, yangın söndürme çalışmalarının devam ettiği saatlerde kameraların karşısına geçen turizm bölgesi içinde olan otelin ruhsatlandırılmasından ve denetiminden birinci derecede sorumlu Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, CHP’li Bolu belediyesini suçladı.  Buna karşı Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan ise otelin belediyenin yetki sınırları dışında olduğunu belirterek suçlamaları reddetti.
 
Onlar birbirlerini suçlayadursunlar. Gerek faciayı araştırmak üzere görevlendirilen 7 kişilik bilirkişinin ön raporu gerekse Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nin hazırladığı rapor, facianın geliyorum diye bağıra bağıra geldiğini ortaya koyuyor. Zira otelde yangına karşı alınması gereken tedbirlerin hemen hemen hiçbirinin alınmadığı raporlara yansıdı.
 
Ne yazık ki facia sadece bir binanın yanmasından ibaret değil, kendisinden önce ki birçok facia gibi bu ülke insanının bedelini canıyla ödediği ihmaller zincirinin trajik sonucudur. Halbuki bu ülkede yaşanan bu ve benzeri faciaları önlemek, birçok yönüyle yetersizlikleri bulunan mevcut mevzuatta bulunan tedbirleri almakla bile mümkündür. Bunun için öncelikle kamunun, yetki karmaşasının yaşanmadığı etkin bir denetim mekanizmasını devreye sokması gerekiyor. Ancak faciadan sonra ortaya çıkan ilk raporlar, otelin inşasından işletmeye alınmasına, iş güvenliği ve iş sağlığı yönünden teknik ve fiziki birçok yetersizliği ile işletmeye alındığını ve işletilmeye devam edildiğini açıkça ortaya koyuyor.
 
Bakın hukuki sürecin dayanacağı rapor hazırlasın diye uzmanlardan oluşturulan 7 kişilik bilirkişi komisyonu ne diyor: “Komisyonumuzca yapılan ön inceleme neticesinde soruşturmaya konu yangın olayında aşağıdaki kişi, kurum ve kuruluşların kusurlu olduğu görüş ve kanaatine varıldı diyor ve raporunun bir bölümün de aşağıda ki hususlara dikkat çekiyor.
 
“Yatırımcı kuruluş ve yapı sahibi olarak Grand Kartal Otel'in sahibinin ve yöneticilerinin; mevcut binada, yangına karşı alınması gereken tedbirleri süresi içerisinde almadığından, binanın kuvvetli ve zayıf akım tesisatının tesisini mevzuata ve bilim fen ve sanat kurallarına uygun şekilde yaptırmadığından, ayrıca binadaki asansör, yangın algılama, acil durum alarmı, acil durum aydınlatma, yangın söndürme sistemlerinin periyodik kontrol test ve bakımı vb. iş ve işlemlerini mevzuat ve bilime uygun şekilde ve zamanında yaptırılmadığından kusurlu olduğu, binanın yangın algılama, uyarı, yönlendirme ve acil durum aydınlatma sistemlerinin mevzuata ve bilime uygun şekilde tesis edilmemesinden ve ilgili sistemlerin eksikliklerinin giderilmemesinden, yangın algılama ve uyarı sistemlerinin bakım, onarım çalışmalarını zamanında yaptırmamaktan dolayı (varsa) proje müellifi, ilgili sistemin eksik ve standartlara uygun olmaması nedeniyle yapı sahipleri ile birlikte yapı müteahhit firmaların kusurlu olduğu,” şeklinde devam eden rapor, yapı imalatı, iç dekorasyon, elektrik aksamı, izolasyon, İş sağlığı ve güvenliği gibi birçok eksiği tespit ediyor ve personele gerekli eğitimlerin verilmediğini, bunun yangının yayılmasında önemli bir etken olduğunu belirliyor.
 
Öte yandan TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nin raporu da benzer birçok eksiği tespit ederek rapor haline getirmiş bulunuyor. Nitekim şube işin uzmanı mühendislerin hazırladıkları, yangın algılama sisteminin mevzuata uygun olmaması ve devreye girmemesi, duman dedektörlerinin çalışmaması, acil durum butonlarının çalışmaması, acil durum aydınlatma sisteminin yetersiz, aydınlatma araçlarının bataryalarının boş olması, yönlendirme işaretlerinin yetersiz olması, yangın dolaplarındaki su bağlantılarının yetersiz olması, kaçış merdivenlerinde mevzuata aykırı olarak elektrik şaftı, pano ve baz istasyonu gibi unsurların yer alması gibi pek çok eksiklik tespit eden bir raporu kamuoyuyla paylaştı.
 
Maalesef otelin çok önemli eksiklikleri var. Kuşkusuz tüm eksiklilerin nedeni denetimsizlik ya da geçen hafta da belirttiğim gibi, iktidarın insan hayatını hiçe sayarak yandaş sermayeye tanıdığı imtiyazlardır.
 
Kamuoyuna yansıyan bilgiler, otelin 15 Aralık 2024 tarihinde, yani yangından 1 ay önce, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından denetlendiği yönünde. O zaman bakanlığın şu soruları cevaplandırması gerekiyor: Bu denetimde özellikle yangın tehlikesine karşı, mevzuat çerçevesinde alınması gereken tedbirlerin alınmadığı tespit edildi mi? Edildi ise giderilmesi için işletmeye gerekli uyarılar yapılıp, yaptırım uygulandı mı? Yoksa yasa ve mevzuatın arkasından dolaşılarak, usulsüzlüklere devam mı edildi? Buna kim veya kimler göz yumdu? Kamuoyu tüm bunları öğrenecek mi? En önemlisi sorumlular hukuk önünde hesap verecekler mi?
 
Öte yandan otelin büyüklüğü ve yatak kapasitesi göz önüne alındığında bu işletmenin, “6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'na göre iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda uzman hizmeti alması gerekiyor. Bu konuda uzman kişi veya kişilerden hizmet alınıyor muydu?  Alınıyorsa, iş güvenliği uzmanı, yangına karşı alınması gereken tedbirleri süresi içerisinde tespit edip işverene önerilerde bulunmuş mu? Yoksa iş güvenliği uzmanı yok muydu?  Bu hizmetin alınmasını sağlamakla görevli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı neden suskun? Tüm bu sorular açık bir şekilde yanıtlanıp, kamu görevlileri dahil sorumlular bir an önce hukuk önünde hesap verecekler mi? Yoksa, önceki faciaların sorumlularının gerekli cezaları almamaları gibi, bu facianın sorumluları da cezasızlık zırhı ile korunacaklar mı? Tabii ki korunacaklar ve daha alt düzeyde kısmi sorumlulukları olanların alacakları ufak cezalarla olay kapatılacaktır. Zira sistemin rant ve yüksek kâr hırsı, bırakın faciaların hukuki sonuçlarının olmasını, basit idari denetimin bile yapılmasını engelliyor. Nitekim Kartalkaya faciasında gördüğümüz; Kültür ve Turizm ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlıklarının gerekli denetimleri yapmadıklarıdır.
 
Öte yandan özellikle AKP iktidarında bu denetimlerin özelleştirildiği bilinen bir gerçektir. Kanun gereği, belediye sınırları dışındaki mekânların yangın yeterlilik denetimleri, ancak başvuru olduğunda belediye tarafından yapılmaktadır. Kaldı ki turistik alanlarda bulunan işletmelerin denetim yetkisi Kültür ve Turizm Bakanlığındadır. Bakanlık denetimlerinde yangın güvenliği ile ilgili herhangi bir kusur bulunmamıştır. Bu arada belediyeye başvurulmuş ancak belediyenin olumsuz rapor vermesi üzerine, şirket başvurusunu geri çekerek belediyeyi By-Pass etmiştir. Bunun nedeni, kamu dışında özel firmaların denetim ve belgelendirme yetkisine sahip olmalarıdır. Aynı durum iş sağlığı ve güvenliği (İSG) denetimlerinde de söz konusudur. Zira 2012 yılında yürürlüğe giren 6331 sayılı “İş Sağlığı ve İş Güvenliği Kanunu” ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı devre dışı bırakıldı. Kanunun getirdiği yeni düzenleme ile işletmeler, yetkilendirilmiş özel iş sağlığı ve iş güvenliği şirketlerinden para karşılığı hizmet satın alıyorlar. Türkiye gibi vahşi kapitalizmin uygulandığı bir ülkede bağımsızlığı olmayan İSG birimlerinin, para karşılığı hizmet verdikleri işletme sahiplerinden ya da ticari baskılardan etkilenmeden görevlerini yerine getirmeleri mümkün değildir.
 
Tüm bunlar, AKP iktidarının uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalardan bağımsız düşünülemez. Kısacası karşımızda, denetimi özelleştirerek işverene bağımlı hale getirmiş, bir başka deyişle işverenin denetimini yine işverenin kendisine bırakmış bir yönetim anlayışı var. Maalesef bu özelliğinden dolayı, sistem facialar üretiyor ve her seferinde onlarca yüzlerce insan canından oluyor. İktidar ise toplumun dini değerlerine sığınıyor ve faciaları kader, fıtrat diye normalleştiriyor!

 

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.