ALTIN
 3.042,49
DOLAR
 35,5025
STERLİN
43,1833
EURO
 36,2485

ÇÖZÜMDEN NE ANLIYORUZ
 
1 ekim 2024 günü TBMM açılışı nedeniyle yapılan meclis toplantısında MHP lideri DEM sıralarına gelerek   DEM  Millet vekilleriyle tokalaştı. Ardından  yapılan grup toplantısında Bahçeli ,Öcalan’a DEM grubuna gelerek örgüte silah bıraktırma ile ilgili konuşma yapma çağrısında bulundu. Daha sonra yapılan tüm grup toplantılarında söylediklerinin arkasında durduğunu söyleyerek bir türlü isim konulamayan sürecin arkasında durduğunu  ifade etti ve halen ifade etmeye devam ediyor.
 
Ancak bu konuda asıl belirleyici olacak İktidarın büyük ortağı cumhurbaşkanı tarafından @şu ana kadar ufak tefek imalar dışında  somut bir açıklama yapılmamış olmakla beraber, Bahçeli tarafından başlatılan süreç her geçen gün daha yaygın bir biçimde  tartışılmaya devam ediyor. Yapılan tartışma ve arada yapılan hukuk dışı  Kayyım gözaltı ve tutuklama  uygulamaları süreci daha da  karanlık hale getirirken, Öcalan özerindeki tecridin 6 ay daha uzatıldığı haberi geliyor.
 
Konu ile ilgili gerek sorunun muhatapları gerekse üçüncü şahıslar tarafından yapılan tüm  değerlendirme  ve açıklamalar arasında bir bütünlük sağlanamazken, MHP liderinin  en son grup konuşmasında olduğu gibi söyleminin arkasında durması bir şeylerin pişirildiğini göstermektedir.Ancak pişirilen şeyin adı ve tadı konusunda şimdiden bir şeyler söylemek mümkün değil. Kimileri süreci iç politik dengelere bağlarken, kimileri küresel ve bölgesel gelişmelerin ülkeyi bir yol ayırımına getirdiğini dolaysıyla uluslar arası güçlerin soruna müdahil olma ihtimaline karşılık İktidarın Bahçeli üzerinden böyle bir süreci başlatmak zorunda kaldığını ifade etmekteler.
 
Dünyada yaşanan benzer sorunlar sonuçta farklı çözüm yöntemleriyle de olsa gönün birinde masaya yatırılarak” çatışma çözümleri “ adı altında  taraflar arasında bir çözüme bağlandığını, ya da bağlanmaya çalışıldığına tanıklık ettik. Ancak MHP liderinin başlattığı sürecin seyir biçimi bu güne kadar yaşanan hiçbir çatışma çözümü sürecine benzemediğini söyleyebiliriz.
 
Çatışma çözümü;  herhangi bir nedenle yaşanan çatışmanın veya intikamcı tutumun barışçıl bir şekilde sona ermesini kolaylaştırmak veya  kolaylaştırmada yer alan yöntem ve süreçleri devreye koymaktır.
Çatışma çözümü; anlaşmazlıkların şiddet içeren çatışmaya dönüşmeden uzlaşmayla çözülmesi veya şiddet kullanılmaya başlanmışsa, bunun kontrol altına alınıp, anlaşmazlığı barışçıl yollarla sonlandırılması olarak tanımlanır. Sonuç olarak müzakere, arabuluculuk, diplomasi ve barışın inşası  dahil olmak üzere  çok çeşitli yol, yöntem ve teoriler  kullanılır.

Çatışma çözümü kavramıyla bağlantılı çok sayıda farklı teori ve model bulunmaktadır. Bunlardan birkaçı aşağıda

Tarihte çatışma çözümüne dair birçok örnek vardır ve çatışma çözümünün yolları hakkında bir tartışma olmuştur: Zorla mı yoksa barışçıl mı olması gerektiği. Barışçıl yollarla çatışma çözümü genellikle daha iyi bir seçenek olarak algılanır. Çatışma çözüm eğrisi, çatışan varlıkları motive ederek barışçıl bir çözüm sunan analitik bir modelden türetilmiştir.  Çatışmanın zorla çözülmesi gelecekte başka bir çatışmayı tetikleyerak felakete yol açabilir.

Çatışma çözüm stillerini iki ayrı alana ayırır: rekabet eden varlıkların alanı ve uyum sağlayan varlıkların alanı. Saldırganın saldırganlığı kesin ise gerçekte mevcut değildir (yani tekil değildir). Bu tür koşullar altında karşılıklı yıkımla kıyamete yol açabilir. 

Etnik açıdan heterojen toplumlarda, baskın olan kesim diğerlerini politik güce ortak etmemesi ve kimliklerini ifade etme noktasında sınırlamalar koyması, etnik çatışmalara sebebiyet verebilmektedir. Ekonomik, kültürel ve sosyal koşulları iyileştirilse bile bir etnik grup üyeleri başka bir etnik grubun yönetimi altında yaşamaktansa, daha kısıtlı imkânlarla ancak kendi yönetimleri altında yaşamayı tercih edebilmektedir. Ayrıca insanların genel olarak teknolojinin ve haberleşmenin ilerlemesiyle daha çok netleşen etnik bilinçlenme, diğer yandan etnik grupların baskın grup ya da gruplar tarafından domine edilmeleri ve genişleyen devlet otoritesine tabi kılınmaya çalışılmaları, modern çağda birbiriyle çatışan gelişmeler olarak kendini göstermektedir. Etnik kimliğin ifadesine yönelik sınırlamalar, gerçek ya da algısal açıdan ne kadar büyük olursa, etnik çatışma riskinin de o denli yüksek olduğu söylenebilmektedir. Örneğin, bulunduğu coğrafyada kendi milli benliğini yaşama ve ifade etme açısından sıkıntılı zamanlar geçiren Bask toplumu belli bir dönem baskıcı rejim ile çatışmalar yaşamış, sonuçta şiddet içeren eylemler meydana gelmiştir. 1.2.3.2 Ayrımcı Yaklaşımlar Etnik çatışmaları tetikleyen diğer bir neden ayrımcılıktır. Ayrımcılığın en önemli şekli yasal ayrımcılıktır. Bu da, hukuk önünde veya siyasal sistem içerisinde azınlık gruplarına eşit hak ve olanakların sağlanmamasını ifade etmektedir. Bu durum, kamu hizmetlerine alınmada azınlıklara konan kısıtlamalar, seçme seçilme hakkının azınlıklar aleyhine sınırlanması ve genel olarak kamusal alanlarda azınlıkların “eşit yurttaş” statüsüne sahip olmamaları şeklinde kendini gösterebilmektedir (Yılmaz, 2007: 11). 14 Diğer bir ayrımcılık biçimi kültürel ayrımcılıktır. Kültürel ayrımcılık genel olarak gizliden yapılan sosyal uygulamalarla kendini göstermektedir. Azınlıkların negatif değer ve önyargılarla anılmaları, popüler sosyal etkinliklerden hariç tutulmaları kültürel ayrımcılık kapsamında yer almaktadır (Gurr, 1996: 65-66). Kültürel ayrımcılık, kuşaklar boyu yerleşmiş bazı duygu ve düşünceleri ihtiva edebileceği için, bunun önüne geçmek daha zor olmaktadır. Etnik bir gruba karşı aşağılayıcı latifeler yapılması; dilin, kültürün, yaşam biçiminin alay konusu olması, medyada belli bir etnik grup mensuplarına karşı olumsuz bir algı oluşturan tiplemeleri seçmek böyle bir ayrımcılığa örnek teşkil etmektedir (Efegil, 2008: 3-4). Ayrımcılık kendini ekonomik olarak da gösterebilmektedir. Bu da azınlıkların ulusal gelir dağılımında dezavantajlı bir konumda olmaları, ulusal gelirden daha az pay almaları, sistemsel olarak emek yoğun işlerde çalışmaya zorlanmaları, ekonomik açıdan ilerlemeleri için gerekli koşulların sağlanmamış olması ve bölgesel kaynakların baskın grupların hâkimiyetindeki ulusal kaynaklara aktarılması şeklinde gerçekleşebilmektedir (Fenton ve Bradley, 2002). 1.2.3.3 Beklenti ve Realitelerin Örtüşmemesi Demokratik ülkelerde genellikle etnik kimliği ifade arzusuna olanak sağlayan ve ayrımcılığı önleyen yapısal mekanizmalar bulunmaktadır. Örneğin azınlık hakları anayasa ve yasalarla korunabilmekte, kimi zaman federasyon ve özerklik temelinde farklı etnik gruplara yaşam alanı sağlanabilmekte, hak talepleri demokratik kanallarla ifade bulabilmekte ve her şeyin ötesinde periyodik seçimler vasıtasıyla siyasal yönetimler el değiştirebilmektedir. Dolayısıyla demokrasilerde etnik sorunlar daha uyuşmazlık boyutuna varmadan önlenebilmekte veya barışçıl yollarla çözüme kavuşturulabilmektedir (Yılmaz, 2007: 14). Demokrasinin olabilmesi açısından da özgür seçimlerin, ifade özgürlüğünün ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin işler düzeyde olabilmesi büyük önem taşımaktadır. Bununla birlikte toplumların demokrasiye geçişlerinde yaşanabilecek çatışmaların bir teori çerçevesinde ifade edilmesigerekmektedir. Göreceli Mahrumiyet Teorisi kapsamında yapılan araştırmalar göstermektedir ki, bireylerin ve toplumların barış içinde yaşamalarının bir koşulu da, beklenti ve realitenin örtüşmesidir. Beklenti ve realite arasındaki farkın açılması durumunda, insanlar isyan eğilimine girmekte ve bu eğilim fark ölçüsünde büyümektedir. Çünkü hayal kırıklığı hazmedilmesi güç bir öfke doğurmakta, bu öfke ise kendini anti-statükocu eylemler şeklinde ortaya koymaktadır (Yılmaz, 2006: 33-38). Yani, demokrasiye geçiş ile birlikte beklentileri artan etnik gruplar, bu beklentilerinin gerçekleşmediğini görünce isyan yolunu seçmekte ve öfkelerini de genellikle baskın gruba yansıtmaktadır. ETA ve PIRA örgütleri beklentilerini karşılayacak adımlar atılmadığı için mensubu oldukları ülkelerde isyanlar çıkarmış, çatışmaya girerek istediklerinin gerçekleşmesini talep etmişlerdir. Aynı şekilde burada da beklenti ve realite örtüşmemiştir. 1.2.3.4 Uygun OlmayanEkonomik Şartlarve Kaynakların Adaletsiz Bir Şekilde Dağılımı Yaygın yoksulluk, elverişsiz hayat şartları ve ekonomik kaynakların baskın etnik grupların lehine, azınlık grubun aleyhine dağılımı, etnik çatışmaya sebebiyet veren önemli bir etkendir. Temel insan ihtiyaçları yoksunluğu ve çatışma arasında sıkı bir bağ vardır. İçlerinde Abraham Maslow, Paul Sites ve John W. Burton gibi isimlerin bulunduğu birçok bilim adamı, insanların ekonomik açıdan tatmin edilmedikleri sürece, diğer insanlara ve sisteme karşı daha kolaybir şekilde çatışmaya girebileceklerini ileri sürmektedir (Yılmaz, 2006: 30-33). Aynı durum grup düzeyinde de söz konusu olmakta, ekonomik açıdan tatmin olmayan grupların içerisinde dayanışmaları artarken aynı oranla sistemi suçlama ve sistemsel değişim talepleri de o ölçüde artma eğilimine girmektedir. 16 Genel ekonomik bozukluğun yanı sıra, kaynak dağılımındaki adaletsizliğin ciddi boyutlara ulaşması da uyuşmazlığa sebebiyet vermektedir. Toplumlar içerisinde mutlak eşitlik ve adalet bulunması mümkün olmamakla beraber, zengin ile fakir arasındaki farkın uçuruma dönüşmesi de baskın grupların milli gelirden büyük, azınlık grupta bulunanlarında küçük pay almasına neden olmakta ve giderek azınlığı fakirleştirmektedir. Etnik gruplar arasındaki bariz ekonomik farklar eninde sonunda ayrıcalıksız konumda olanların isyanına yol açabilmekte, ekonomik yapılanmaya yönelik değişim talepleri, özellikle olağan kanallarla ifade bulamadığı veya yeterli düzeyde bulamadığı takdirde, kendini gruplar arası çatışma şeklinde gösterebilmektedir. Örneğin, Birleşik Krallık devleti terörle mücadele adına İrlandalıların tekrar ayaklanmasını engellemek için adanın sosyal yapısını değiştirmeye karar vermiştir. Kuzeydeki Katoliklerin topraklarına el koyarak bunları İngiltere ve İskoçya’dan getirdiği Protestan göçmenlere dağıtmıştır. Ayrıca bu ailelerin Katolik işçi çalıştırmalarına engel olunarak Protestanların adaya göçü hızlandırılmıştır. Bu politika adanın kuzeyinin sosyal yapısının değişmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla Katolikler her alanda büyük sıkıntılar yaşamak zorunda kalmış, bu da kendilerinin yaşamak için mücadele vermelerine ve isyan etmelerine yol açarak etnik çatışma ortamını hazırlamıştır Merkezi Devlet Otoritesinin Zarar Görmesi Merkezi devlet otoritesinin zayıflaması ya da çökmesi, etnik çatışmaların bir başka nedenidir. Etnik çatışmalar bir devletin çökmesi sonucunu doğurabileceği gibi, herhangi bir sebeple gerçekleşen bu durumun bir yansıması olarak da ortaya çıkabilmektedir. Devletin zayıflaması etnik barışın da zarar görmesine sebep olmaktadır. Doğu Avrupa’da komünist rejimlerin yıkılması ve Sovyetler Birliğinin dağılmasını müteakip şiddetli etnik çatışmalar yaşanması bu durumu doğrulamaktadır (Mızrak, 2015: 63).Devletin çöküşüyle birlikte kaos ortamı doğmakta, boşluk meydana gelmekte ve bu da güven bunalımına neden olmaktadır.
Güven bunalımının olmadığı, içten samimi,onurlu kalıcı bir barışın olması insanım diyen herkesin arzusu olmalıdır.
 
Yazının kaleme alınmasında belirlenen kaynaklardan yararlanılmıştır.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.