ALTIN
 3.042,49
DOLAR
 35,5025
STERLİN
43,1833
EURO
 36,2485

KADINLAR HAYATI DURDURACAK!

“Biz kadınlar, emeğimize sahip çıkıyoruz… Hayat pahalılığına ve düşük ücretlere isyan ediyoruz!
 
Hem çalışma hayatımızda işyerlerimizdeki emeğimize hem de görünmeyen ev içi emeğimize sahip çıkıyoruz!
 
Ayrımcılığa ve kazanılmış haklarımızı yok sayanlara karşı, eşitlik, özgürlük ve adalet için taleplerimizle sesimizi yükseltiyoruz!
 
Kazanılmış haklarımıza sahip çıkıyor, demokrasinin güçlü olduğu bir ülkede eşitlik, özgürlük, adalet talepleriyle sesimizi yükseltiyoruz!”
 
Yazının girişine aldığım bu metin Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) “Kadın Komisyonunun” 8 Mart “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” İçin işyerlerinde okunmak üzere hazırladığı bildiri metninden. Önemli başlıklar altında taleplerin sıralandığı kısa metin, konfederasyon üyesi sendikaların yetkili oldukları işyerlerinde, işyeri sendika temsilcileri tarafından kadın işçilere hitaben okunarak, işçiler 8 Mart’a sahip çıkmaya çağırılmaktadır.  
 
Bildiri de mücadele başlıkları şu şekilde sıralanıyor:
 
·  Eşit işe eşit ücret için,
 
·  Kadın cinayetleri ve şiddete karşı İstanbul sözleşmesi için, ILO 190 Sayılı Sözleşme’nin onaylanması için,
 
·  Bakım yükünü kadınlar üzerinden alacak sosyal politikalar için,
 
·  Yaşamı durdurmak için 7 Mart Cuma günü elimizde ki işi bırakıyor, alanlara çıkıyoruz!
 
Atölyede, fabrikada, şantiyede, belediyede, hastanede, okulda, ofiste, evde, sokakta tüm kız kardeşlerimizi sesimizi yükseltmeye çağırıyoruz!
 
Yaşasın Kadın dayanışması!”
 
Peki nedir 8 Mart Dünya Emekçi kadınlar Günü? Disk Kadın Komisyonu böyle bir çağrıyı yapma ihtiyacı neden duyuyor?
 
Evet, 8 Mart: bundan tam 168 yıl önce, 8 Mart 1857 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin Newyork kentinde, çoğunluğu kadınlardan oluşan 40.000 dokuma işçisinin, düşük ücret, uzun çalışma süreleri ve sağlıksız çalışma koşullarına karşı, seslerini yükseltmelerinin tarihidir. Maalesef çalışma sürelerinin kısaltılması, eşit işe eşit ücret ödenmesi, çalışma alanlarının sağlıklı olması gibi gayet insani talepler etrafında birleşen ve iş bırakan işçilerin bu eylemine tahammül edilmemesi ve işverenlerle iş birliği yapan Newyork polisinin, greve çıkan işçilere saldırması üzerine, işçiler fabrikaya kapandılar ve kapıları kilitlediler. Polis ise fabrikanın etrafında barikat kurmak suretiyle işçilerin dışarıyla iletişimlerini kesti. Bu arada bilinmeyen bir nedenle fabrikada yangın çıktı ve çoğunluğu kadın 129 işçi hayatını kaybetti. Yangın sırasında polisin fabrikanın etrafına barikat kurması, yangın merdivenleri ile çıkış kapılarının kapalı olması katliam yaşanmasına yol açmıştı. İşçilerin cenaze törenine yüz binin üzerinde işçi katılarak, katliamı protesto etti.
 
Katliamdan sonra, ilk yıllarda belli bir tarihte olmasa da işçiler her yıl ilkbahar ayların da ölen işçileri anma etkinlikleri düzenlediler. 26-27 Ağustos 1910 tarihlerinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde yapılan, 2. Enternasyonal kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisinde bulundu ve öneri oybirliğiyle kabul edildi. Yani 8 Mart 115 yıldır hakları için direnirken, bir provokasyonla katledilen kadın işçilerin anıldığı gündür.
 
Maalesef, 168 yıl önce insan olmanın gereğini yaparak, asgari düzeyde insani koşullarda çalışmak isteyen işçilerin, katledildiği günün yıldönümüne yaklaştığımız bugünlerde, özelde yaşadığımız ülke Türkiye genelde ise Dünya da başta çalışan kadınlar olmak üzere, kadınlar açısından yaşam şartları, 1857 yılında ki şartlardan çokta ileride değil.
 
Evde, işyerinde, sokakta her yerde kadınlara yönelik baskı, şiddet, eşitsizlik ve emek sömürüsü tüm hızıyla sürüyor. Sürdüğü içinde bir emek örgütü olan DİSK Kadın Komisyonu, 1857 yılında direnen işçilerin taleplerini bugün talep etmek zorunluluğu hissediyor. Zira eşit işe eşit ücret, meslekte yükselme, iş bulmada, çocuk yaşlı bakımında ve de en önemlisi, cinsel obje olarak görülmesinden dolayı hayatın her alanında kadına yönelik ayrımcılık had safhada.
 
Kuşkusuz kadınlar için, en büyük sorun toplumsal ve bireysel şiddettir. Bu şiddet türlerinden toplumsal şiddet, direk bireye yönelik şiddet değilken, bireysel şiddet kadının en yakınlarından kendisine yönelen fiziki ve psikolojik şiddettir. Ve maalesef bireysel şiddet kadın cinayetlerine yol açacak kadar fütursuzca uygulanmaktadır. Toplumsal şiddet ise gelenekler ile dinin toplum yaşamında belirleyici olduğu toplumlarda, çok daha ağır şekilde uygulanıyor olsa da bugün, dünyanın en gelişmişinden en geri kalmışına tüm ülkelerinde toplumsal şiddet yöntemleri acımasızca uygulanmaktadır.    
 
Toplumsal şiddetin en önemli yöntemi kadını toplum yaşamının dışına iten, eve hapseden, toplumsal iş bölümünde kendisine, eş, anne, bakıcı, ev temizliği ve yemek pişirme gibi görevler yükleyen şiddet biçimidir. Değişik biçimlerde uygulanan bu şiddetin en görünür olan yöntemi çalışma hayatında karşılaştığı ayrımcılıktır. Zira çalışma hayatında işe alımlarda cinsler arası tercihte erkeğe öncelik tanınması, insan türünün üremesinin aracı olan, hamilelikte ve çocuk bakımında işini kaybetmesi riski, meslekte yükselme, emeğinin ücretlendirilmesinde aynı işi yaptığı erkeğe göre daha düşük ücretle ücretlendirilmesi, yaptığı iş üzerinden sürekli mobbinge maruz kalması, cinsel taciz gibi onu iş hayatının dışına itmeye çalışılan, şiddet biçimleri ile karşılaşmaktadır.    
 
Kuşkusuz kısmen açıklamaya çalıştığım toplumsal şiddet biçiminin çok daha acımasız ve kontrolsüzü, kadının yakın çevresi hatta en yakını aile bireylerinden gördüğü, fiziki ve psikolojik şiddettir. Maalesef günümüzde, başta kapalı toplumlar olmak üzere, dünya genelinde bu şiddet biçimi, artarak devam ediyor. Ülkemiz özelinde ise yazılı ve görsel medya neredeyse her gün, kadın cinayeti haberleri veriyor artık.  
 
İşte bu nedenle, DİSK Kadın Komisyonu, önemli tespitler yaparak, yazının girişine aldığım açıklamayı yapıyor ve kadınları 7 Mart 2025 tarihinde tüm ülke de hayatın her alanında iş bırakmaya çağırıyor.
 
Bence DİSK Kadın Komisyonunun, çağırısında en can alıcı nokta, görünmeyen ev içi emeğe vurgu yapmasıdır. Maalesef gelenekçi bir toplum olan Türkiye’de, kadın açısından emek sömürüsü sadece iş hayatı ile sınırlı değil. Zira ev içinde yaptığı işler onun zorunlu işi olarak görülen ve karşılığı olmayan yani görünmeyen emektir. Üstelik kadın, dışarda çalışıyor olsa bile ev işini yapmak gibi bir zorunlukla karşı karşıyadır. Kısacası kadın, emeği hayatın her alanında sömürülen insandır. Bu nedenle DİSK Kadın Komisyonu kadınları, 7 Mart’ta hayatın her alanında iş bırakmaya çağırıyor.
 
Öte yandan Türkiye, kamu otoritesinin kadını şiddete karşı koruyan mekanizmaların işletmediği bir ülke. Dolayısıyla Komisyonun, “Kadın cinayetleri ve şiddete karşı İstanbul sözleşmesi için, ILO 190 Sayılı Sözleşme’nin onaylanması için,” kadınları iş bırakmaya çağırması oldukça önemli.
 
Sanıyorum hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Türkiye 19 Mart 2022 tarihinde, gece yarısı Resmî Gazete de yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla, ilk imzacısı olduğu ve parlamentosunda oybirliğiyle kabul ettiği, tam adı; “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” olan, bilinen adıyla İstanbul sözleşmesinden çekildi. Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti, uluslararası Sözleşmelerin kabulünün düzenlendiği, Anayasasının 90. Maddesine uygun olarak imzaladığı ve taraf olduğu bir insan hakları sözleşmesinden tek imzayla çekildi.
 
Kuşkusuz Türkiye, tek imza ile alınan bu çekilme kararı ile sadece bir sözleşmeden çekilmedi, 1949 yılında imzaladığı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin, 3. Maddesinde bulunan ve bildirgeyi kabul etmekle taahhüt ettiği, yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü yerine getirmeyeceğini de beyan etmiş oldu. Kaldı ki bildirgenin 3. Maddesi; devlete yalnızca yaşam hakkının korunması yükümlülüğü getirmiyor, aynı zamanda kişi özgürlüğü ile güvenliğini sağlama yükümlülüğü de getiriyor. 
 
Öte yandan Türkiye, özellikle çalışma hayatında kadına yönelik şiddet ve tacizin önlenmesinde önemli bir yere sahip, Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 2019 yılında yürürlüğe koyduğu Kadına Yönelik Şiddet ve Tacizin önlenmesine dair 190 sayılı sözleşmesini henüz onaylamış değil.
 
Tüm bunlar, ülkeyi yöneten iradenin, gelenekçi erkek egemen zihniyetle, aileyi koruma bahanesi ile kadına yönelik şiddetin önlenmesinde etkin tedbirler almaktan imtina ettiğinin göstergesidir. Kolluğundan, yargısına, yargısından devletin en tepesine kadar kadına yönelik şiddete karşı tedbir almaktan kaçınan kamu yapılanması şiddetin artmasının temel nedenidir. Dolayısıyla, DİSK Kadın Komisyonunun 7 Mart’ta hayatı durdurma ve alanlara çıkma çağrısı oldukça değerlidir.
 
Haydi kadınlar, 7 Mart’ta hayatı durdurmaya ve alanlara!....

  •  

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.