9 Ekim 2015 günü bulundukları illerden Ankara’ya doğru yola çıkarken hayal ettikleri tek şey adalet, özgürlük ve barış içinde İnsanca bir yaşam ve gelecek özlemiydi. Ankara’da barışı ve yaşamı haykıracaklardı, akan kanın ve her gün kaldırılan onlarca cenazenin durdurulmasını isteyeceklerdi. Kısaca insanlık için en masum en doğal ve insani bir talebi dile getireceklerdi. Asla şiddet içermeyen demokratik bir hakkı kullanacaklardı. Ellerinde ve özerlerinde şiddet içeren bir tek nesne ve cümle dahi bulunmuyordu. Ellerinde olan tek şey üzeri barış, özgürlük, adalet, kardeşlik, insanca yaşam özlem ve talebin yazıldığı kâğıt ve bez afişlerden başka hiçbir şey yoktu. Yanlarında gencecik yoldaşları, kardeşleri eşleri ve çocukları vardı. Ölüme ve öldürmeye değil, yaşama ve yaşatmaya yürümüşlerdi. Akılarına basit bir engelleme ve müdahaleyi dahi getirmemişlerdi. Çünkü talepleri ve özlemleri herkes içindi.
Ama olmadı Kirli kara zebaniler ve cellâtlar çok daha önceden kararlarını vermiş kanlı tuzak ve planlarını hazırlamışlardı. Yaşama ve barışa dair hiçbir nefes ve çığlığa tahammülleri yoktu, Kendi kanlı saltanatlarını ürkütecek bir cıvıltıya dahi geçit vermeyeceklerdi. Görüldükleri yerde soluksuz bırakılacaklardı ve nitekim öyle oldu birkaç saniye içinde patlatılan bombalarla yüzlerce insan paramparça ve yüzden fazla insan da oracıkta nefessiz bırakıldı. Ve şu an onlarca insan Ankara’nın muhtelif hastanelerinde ölümle cebeleşmektedir.
Kadın, çocuk, erkek, masum, sivil demeden insan öldürmek yabancı oldukları bir şey değildi daha önce Roboski’de, Suruç’ ta Diyarbakır’da ve birçok yerde yapmışlar aynı katliamları üstelik hiçbir hesap ta sorulmamıştı, ne yazık ki bu katliamlar hep kanıksanır olmuştu, alışılmıştı nasılsa hep ülkenin doğusunda yani ötekilerin diyarında oluyordu. Ateş te düştüğü yeri yakıyordu, “bana sokmayan yılan bin yaşasın” deniyordu 7 haziran seçimlerinden sonra başlatılan kanlı çatışmalarda sadece öldürülen sivil insan sayısı içinde 35 günlük bebekler dahil olmak üzere 120 ye olaşıyordu ve Ankara katliamıyla bu sayı yani sivil ölümü bir anda 250 ye yaklaşıyordu. Bu dehşet verici tabloya rağmen devletin Bakanları kameralar sırıtarak bu ülkede her hangi bir güvenli sorunu olmadığını buyuruyorlardı.
Katiller her zaman olduğu gibi bilinen yerlerden getirilmişlerdi hatta devlet büyükleri tarafından bilinen listelerden isimleri yazılı olanlardan söz etmişti. Ancak kendilerini patlatmadıkları için önceden alınamamışlardı çünkü alınmaları yüce hukukumuza uygun değildi. Otuz üç gencin katledildiği Suruç katliamında da öyle olmuştu katil kendisiyle birlikte otuz üş kişiyi param parça ettikten sonra yakalanıp adalete teslim edilmişti, Diyarbakır’da da öyle olmuştu Katil bombayı çanta içinde kalabalığın içine bırakıp patlattıktan sonra adalete teslim edilmişti ve şimdi orada inanıyorum rahat rahat uyuyordur. Üstelik bu tetikçı bombacı katillerin anne ve babaları her gün devletin güvenlik birimlerine başvurarak çocuklarımız katliam yapacak bir şeyler yapın dedikleri yerde bütün bunlar oluyordu. Bütün bu bilinen ve yaşananların olduğu yerde yüce yargımız soruşturmanın selameti için geniş ve kapsamlı yayın yasağını getirmiş. “Cumhuriyet baş savcılığımızca 10.10.2015 tarihinde Ankara garında meydana gelen bombalı terör saldırısı nedeniyle yürütülmekte olan soruşturmaya esas olmak üzere Soruşturma tamamlanıncaya kadar dosya kapsamı hakkında yazılı gürsel ve sosyal medya ile internet ortamında faaliyet gösteren her türlü medya her türlü haber, röportaj, eleştiri ve benzeri yayınların yapılmasına yasaklanmasına karar verildiğinden. Söz konusu kararın infaz edilmesi için gereği rica olunur.” Tıpkı geçmişte hesabı verilmemiş tüm karanlık cinayet, bombalama ve katliamlarda olduğu gibi.