1 Kasım seçimleri geldi ve kapıya dayandı. Ülke genelinde herkeste bir korku ve endişe var. Vatandaş seçimlere fazla ilgi duymuyor. Oysaki bu ülkenin geleceği bu seçimlerle belirlenecek. Bu seçimlerde halk ayrışmayı ve çatışmayı oylayacak. Çünkü bu halk yıllardır ayrıştırılıyor. Bu ülkede yıllardır din,ırk ve mezhep üzerinde politikalar yapılıyor.Kendi dininde,ırkında ve mezhebinde olmayan insanlar ötekileştiriliyor.
Türkiye son yıllarda çok korkunç sınavlardan geçti. Çok büyük katliamlar yaşadı. Katliam yapanlar değil, katliama uğrayanlar suçlandı. Bu katliam davalarının tamamına gizlilik getirilerek toplumdan gizlendi. Toplumda çok büyük öfke birikimi oluştu. İnsanlar her şeyi biliyor ve uzaktan sesiz ve çaresiz izliyor.
Sistem toplumun hassasiyetlerini hiçe sayarak temelde beş parçaya böldü. Bu bölünme fay hatları üzerinde gelişti. Eğer bu fay hatlarının kırılmasına müsaade edilirse bu ülke Suriye ve ırak gibi geri dönüşü ve kazananı olmayan bir sürece girer. Bunu önlemenin yolu da 1 Kasım seçimlerinde geçiyor.
Peki, bu toplumu kim böldü? Bu toplumu başta mezhepçilik ve ırkçılık yapan siyasetler böldü. Daha sonra Suriye politikaları ile toplumu tümden tedirginleştirdi. Toplumun büyük bir çoğunluğu devlet desteğine dayanarak bu tehlikeyi göremedi. Toplum o kadar çok cahilleştirildi ki burnunun dibinde Suriye’de ve Irak’ta kazanan tarafın olmadığını bile göremedi. Böylece hem kendisini hem de ülkeyi tehlikeye sürükledi.
Suriye’deki Beşer Esat rejimi BOP stratejisi gereği emperyalistler tarafında yıkılmasına karar verildi. Sadece Suriye değildi. Irak Libya, Tunus da vardı. Bu rejimler İsrail’i rahatsız ediyorlardı. Bu rejimlerin yerine Müslüman Kardeşler getirilecekti. Sonuçta evdeki Pazar çarşıya uymadı. Libya ve Irak devletleri yok edildi. Suriye ise devşirme Selefi cihatçılar tarafında istilaya uğradı. Türkiye, Esat rejimini yıkmak için bütün sınır kapılarını sonuna kadar açtı. Türkiye dünya terörünün merkezi haline geldi. Türkiye’nin adı terör ile birlikte anılmaya başlandı.
Cihatçılar yakaladıkları Alevi ve Şii vatandaşların kafalarını kesip basına servis etmeye başladı. Şii ve Alevi kafası kesen bu kurumlar Türkiye’de destek aldığını bütün dünya basını yazdı. İşte bu noktada Türkiye Alevileri bir korku ve tedirginlik yaşamaya başladılar. Mevcut AKP hükümetleri onları zaten ötekileştirip bürokraside soyutlamıştı. İşte bu noktada Aleviler sistemin dışına atılmış olup ötekileştirildiler.
Kürtler ise Rojova’da kendi doğup büyüdükleri topraklardan IŞID tarafında atılmak istendi. Kürtler doğdukları topraklarda atılırken katliama da uğruyorlardı. Kürtlerin hem canları hem de namusları tehdit altındaydı. İşte bu noktada Suriye Kürtleri PYD öncülüğünde örgütlendiler, silahlandılar. Kürtler, kadınlı, erkekli vatanlarını savunmaya başladılar. Başta Kobani olmak üzere, çok çetin savaşlar verdiler. AKP bu savaşta “Kobani ha; düştü ha düşecek”.politikası ile taraf oldu.Kürtler IŞID ile savaşırken ,Türkiye’nin tutumunda da rahatsız oldular.Çünkü IŞID denilen örgüt girdiği Kürt topraklarında erkeklerin başlını kesiyor ve kadınlarını köle pazarında satıyordu.Kürtler için bu savaş artık ölüm kalım savaşıydı.
Kürtler, IŞID’a karşı verilen savaşta AKP hükümetinin IŞID’a destek verdiğini söyledi ve 6-7 Ekim 1914 günlerinde tepki verdi.
Şimdi gelinen noktada Toplum Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Atatürkçü olmak üzere tam beş parçaya bölündü. Toplum oldukça gergin görünüyor. Eğer bu gerilimin kopmamasını istiyorsak, ülkemiz Suriye olmasın barış içinde yaşayalım diyorsak 1 Kasımda oyumuzu kardeşlikten, birliktelikten, sevgiden, kucaklaşmadan yana kullanmalıyız. Çünkü başka Türkiye yoktur. İç savaş veren ülkelerin kazananı da yoktur.