Geçen hafta sonunda tesadüfen Tv izlerken “son dakika” olarak geçen haberde çatışma görüntüleri arasında Tahir elçi’nin, öldürüldüğünü, çatışmanın devam ettiğini, çatışma görüntüsünde 3 polis memuru bulundukları sokakta kendilerine doğru hızla koşan iki şahsı çapraz ateş altına alarak Carcur ve tabanca değiştirerek aralıksız ateş ettiklerini dehşet içinde öğrendim. Asıl üzerimde şok etkisi yaratan çatışma görüntüsünden ziyade Tahir Elçi’nin ölüm haberiydi. Çünkü Tahir Elçi bir hukukçu kimliğinden öte bir insan hakları savunucusu ve barış sözcüsüydü. Katıldığı TV programlarında, panel ve konferanslarda birlikte barış içinde yaşamanın tahkiyesiz savunucusu idi. Son derece realist, düşüncesini inandığı gibi açıklamaktan çekinmeyen bilim, vicdan ve ahlak kriterlerini göz ardı etmeyen bir aydın profiline sahipti. Geride bıraktığımız yaz sıcağında Diyarbakır’da sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen HDP eş genel Başkanı sayın Selahattin Demirtaş’ ın esas konuşmacı olarak katıldığı Çatışmalı süreç ile ilgili toplantıda ilk sözü alarak, başlatılan çatışma sürecinin bir an önce durdurulmasıyla ilgili sorumluluğun sadece bir tarafta olmadığını herkesi bir kez daha düşünmesi gerektiğini ifade ederek taraflara çağrıda bulunmuştu., Tahir elçi barış çağrısında bulunurken “dudak büktürecek” açıklıkta düşüncesini ifade ediyordu. Gerek Hükümet gerekse Kürt siyasal hareketine yönelik eleştirilerini dile getirerek bir an önce çatışmasızlığa dönülmesi telkininde bulunmuştu. Birçok toplantı ve TV programında samimi kararlı, vicdanlı duruşuyla muhataplarını belki öfkelendiriyor ancak asla kırmıyordu. En son adı “tarafsız bölge” olan bir TV programında bir katılımcının ırkçı faşizan soru ve tahrikine karşılık Tahir Elçi’nin İnandığı gibi bilimsel sosyolojik verilerle muhatabını yanıtlaması, sadece ve sadece düşüncesini beyan etmesi,” PKK Terör örgütü değildir” demesi onu aramızdan koparılmasının acımazsızca bir vesilesi haline getirildi, Elçi’ye yönelik son dönemde sosyal medya, TV ve gazetelerde linç kampanyaları yürütüldü. Talimat yargısı; ne evrensel hukuk normları ne de yerleşik hukuk teamüllerine uymayan bir nezaketsizlikle ifadesini alarak yurt dışı yasağını getirdi. Tahir Elçi’nin Ölüm kararı o anda verilerek savunmasız bir hedef haline getirdi. Tahir elçi İnsan hakları savunucusu bir hukukçu olarak birçok kayıp “faili meçhul” cinayetler dosyasıyla yakından ilgilendi. Cizre, Şırnak, Silopi, Güçlükonak, Kuş konar Köyü katliamları gibi birçok dosyayı Avrupa İnsan Hakları mahkemesine taşıması ve Türkiye’yi AİHM de mahkûm ettirmesi, onu yeterince istenilmeyen biri haline getirmişti. Toplumun en fazla ihtiyaç duyduğu yetişmesi zor vicdan abidesi olan böylesine değerli bir insanın vakitsiz bir anda aramızdan koparılması nın telafisi mümkün olmadığı gibi, ben İnsanım diyen her kesi hayal edilen onurlu bir barışa dair olan umudunu yok etmiştir. Geçmişte yaşanan benzer tüm cinayetlerde olduğu gibi bu cinayet te de gerçek faillerinin ortaya çıkması nı kimse umut etmiyor. Elçi’nin vurulduğu anda çekilen görüntülerde görüldüğü gibi samimi basit bir inceleme sonucunda Cinayet failinin ortaya çıkmamasının imkânı yoktur. Ancak cinayetin aydınlatılmasıyla ilgili şu ana kadar yapılanlar umut vermekten uzaktır. Bir kez daha kendisine Allahtan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine sabır diliyorum. Hepimizin başı sağ olur mu? Bilmem ama rahat olmayacağı kesin..