Hükümet 7 Haziran seçimlerinden sonra yenilediği 1Kasım seçimlerine giderken gerek muhalefetin biraz kışkırtması gerekse kendisi açısından yaşanan siyasal sıkışmışlığı aşmada çareyi muhalefetin ekonomik vaatlerine katılarak “ben daha iyi verebilirim” söylemiyle çalışanlar ve emeklilere bazı vaatlerde bulunmak zorunda kalmıştı.
Seçim sonrasında kendi beklentisinin üzerinde bir başarıyla karşılaşınca verdiği vaatleri rakamsal olarak yerine getirmekten başka çaresi kalmamıştı. Çünkü ileride yeniden seçmene muhtaç olma durumu söz konusuydu. Başta başkanlık konusunda referandum ihtimalini bir kenarda tutmaktaydı. Önce maliyetinin bir kısmını işverene yüklemek üzere asgari ücreti bin liradan 1300 liraya ardından emeklilere her ay seyyanen 100 liralık artış.
Sonra, öğrencilere ilişkin Kredi Yurtlar Kurumu burslarındaki artış ile birlikte enflasyona endeksli birkaç puanlık memur maaşı ve TSK da ki artış ile birlikte kuşkusuz mali bir yükün altına girmiş gibi göründü.
“Mali bir yükün altına girmiş gibi göründü” ifadesini kullanmamızda ki maksat halk arasında Kaşık ile verip kepçe ile aldılar esprisine son derece uygun bir tablo ortaya çıkmış oldu. Her şeyden önce sağlanan bu artışlar daha vatandaşın cebine girmeden A dan z ye her türlü vergi oranının fahiş denilebilecek kadar yüksek oranda zam yapıldı. Telefon vergisinden tutun her türlü motorlu taşıt vergisine, emlak vergisinden özel tüketim vergisine kadar getirilen yük verilen zamları kat be kat aşarak vatan daşı şimdi den canından bezdirmiştir.
Tabii ki vatandaşa yüklenen yük sadece vergi oranlarındaki artışla sınırlı kalmamış, Elektrikten su, doğal gaz sigaradan her türlü gıda maddesine gelen zamlar kelimenin tam anlamıyla işin çabası olmuştur.
Üstelik tüm bu zamlar bütün dünya da enerji, petrol ve doğal gaz fiyatlarının yüksek oranda düşmüş olmasına karşın bu ürünleri dünyada en pahalı tüketen ülke olmamız söz konusu yerine getirilmeye çalışılan vaatlerin büyük bir aldatmacadan ibaret olduğunu her vatandaş günlük yaşam kalitesi ve refah düzeyinden anlamaktadır. Bırakınız ekonomik rahatlama tam aksine her geçen gün azami sefalet daha da boyutlanarak devam etmektedir.
Çünkü uygulanan çatışmacı politikalar nedeniyle içte ve dışta artan kamu harcamaları askeri bütçe, komşu ülkelerle yaşanan ağır sorunlar nedeniyle ortaya çıkan ticari olumsuzlukların yol açtığı tüm maliyetler vatandaşa yüklenerek karşılanmaktadır. Sadece Rus uçağının düşürülmesiyle Türkiye aleyhine ortaya çıkan maliyet 30 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Uçak krizinin turizm sektörüne getirdiği maliyet şimdiden birçok işletmenin kapanmasına yol açtığı gibi on binlerce insanı da işsiz bırakmıştır.
Dolayısıyla uygulanan politika ve seçim vaatlerinin, bırakınız vatandaşı rahatlatmayı tam aksine artırılan yüksek vergi ve zam oranlarıyla vatandaşı canından bezdireceğini önümüzdeki günlerde çok daha ağır yaşayarak kaşık kepçe gerçeğini daha yakından öğrenmiş olacağız.