Son altı yedi ayda, Özellikle son iki ayda aralıksız hemen hemen her günümüz ve anımız dehşet verici bir vahşet tablosuyla birlikte geçti geçmeye devam ediyor. Bu tablonun insanım diyen herhangi birinin ruhunda travma yaratmaması, yüreğinde yara açmaması, ciğerinde yangın çıkarmaması mümkün değildir.
Özellikle Cizre’deki vahşet bodrumlarında yaşanan İnsanlık suçunun bu günden yarına unutulması asla mümkün olmayacaktır. Tarih boyunca zulmün her türüne muhatap olmuş bir halkın 21. Yüzyılda dünyanın gözleri önünde evlatlarının, ölüm mangaları tarafından infaz edilerek çığlıklar arasında onar onar yaşamdan koparılmasına belki de ilk kez tanıklık ediyorlar.
Dünya insanlığı açısından kirli tarihi bir sayfaya dönüşen Kürt katliamı, sözüm ona dünya insanlığının kıblegahı sayılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan tüm tedbir başvurularına rağmen mahkemenin, gerek kendi kural ve ilkelerini gerekse evrensel insancıl hukuk ilkelerini bir kenara bırakarak bu katliamlar karşısında onaylayıcı bir tutum alarak tüm tedbir taleplerini ret etmesi , açıktan infazlarla ortaklaşması evrensel insanlığın ne derece hukuk güvencesinden yoksun olduğunu göstermesi bakımından son derece öğretici olmuştur.
Çıkar endeksli batı uygar (sız)lığının çıkarı esas olunca hiçbir hukuk ve insani değerlerle örtüşmeyen samimiyetsizliği, güvenilmezliği Cizre trajedisiyle açığa çıkmıştır. Bu dehşet verici kin ve katliamlar neyin intikamıdır? Denilebilinir ki onlarca güvenlik görevlisi de bu çatışmalarda yaşamını kaybetmekte onların yakınları ve aileleri de acı çekmektedir. Elbette bu doğru bir tespittir ancak buna neden olan iradi güç elbette AKP iktidarıdır. Bu iktidar anlayışının öncelliği çekilen acılar yerine kendi egemenlik anlayışı olduğu için bu acılar yaşanmaktadır. Burada acıları ve ölümleri yarıştırarak, karşılıklı olarak daha fazla acı ve ölüm üreterek çare bulmanın mümkün olmadığını aklı ve vicdanı yerinde olan herkes bilmektedir.
Otuz yılı aşkın acı deneyimden bu gerçekliği anlamak mümkün iken, sadece egemen iktidarın ebedi iktidar arzusu uğuruna insanlık değerleri açısından sürdürülmesi imkansız olan bu durum daha ne kadar sürdürülecektir.
Vahşet, dehşet ve infaz bodrumlarından geride kalanlar İnsanlığın ortak utanç tablosu olarak karşımıza çıkmaktadır. Savunmasız olduğu açık her yaştan param parça edilmiş insan görüntüleri, İnfaz edilmesi yetmemiş, soyularak çıplak görüntüleri teşhir edilen kız çocukların perişan görüntülerini hangi kahramanlık öyküsü ile, hangi din ve inanç değeri ile, hangi ulusal ve ulusal arası savaş kuralı veya insancıl hukuk ilkeleriyle bağdaştırabiliriz. Burada açık bir orantısızlık ve kuralsızlık durumu ile karşı karşıyayız. Anne, Baba, eş,çocuk ve kardeşlerin çaresiz haykırışları altında, dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bu soykırım ve soykırım sonrasında cenazeler e yönelik yapılan insanlık dışı muameleyi dünya insanlığının unutması asla mümkün olmayacaktır. Savaş ve çatışma ortamlarında silahlanarak karşı karşıya gelen güçlerin birbirlerini öldürmeleri bir savaş kuralı sayılabilir.Ancak birbirlerinin ölüsüne insanlık değerleriyle bağdaşmayan muamelede bulunmaları ne savaş nede insanlık kuralarıyla bağdştırılamaz.
Yaşananlar sadece insanlığa karşı bir suç değil, Din referanslı bir iktidarın insanlık şerefiyle haysiyeti ile oynaması söz konusudur. İsra suresi 70. Ayetinde “Ant olsun ki biz insanı şerefli kıldık” Müslüman’ı veya herhangi bir inancı değil tüm insanlığı şerefli kıldığını dolayısıyla insan şerefiyle, haysiyeti ile oynamanın Allahın yaratımına ağır bir müdahaleden asla farkı yoktur. Bu günahı işleyen ve işletenler sadece insanlık önünde değil Allahın huzurunda da hesap vereceklerini unutmamalılar.