Milli ve manevi değerlere bağlılık meziyeti yüksek ilmi,ahlaki ve fikri açıdan gelişkin insan yetiştirmek üzere kurulmuş olan Ensar Vakfıyla ilgili son günlerde kamuoyuna yansıyan bilgiler ve bu bilgiler üzerinden farklı kişi ve kurumlarca yapılan yorum ve değerlendirmeler ister istemez ilgi uyandırmaktadır.
Kurulduğu günden günümüze kadar geçen 37 yıllık faaliyet dönemi içerisinde başlangıçtaki kuruluş amacına uygun olup olmadığını bilmiyorum ancak bu vakıftan bir çok insanın yetiştirildiğini beklide şu an itibariyle siyasetçi veya değişik kamu kurum, kuruluş, okul ve üniversitelerinde bürokrat eğitimci, yönetici olarak görev başlarında olup bizleri yönettiğini ön görmek yanlış bir tahmin olmayacağını zan ediyorum.
Vakıfla ilgili ortaya çıkan kriminal durum üzerinden bir genellemeyle her şeyi ve herkesi suçlamak elbette doğru değildir. Ancak böylesine kutsiyet atıf edilen, birçok hükümet görevlisi, Milletvekilinin cansiperane savunup sahiplendiği önemli bir vakfın içine düştüğü durumu gönüllü bir sapık eğitimcinin günahlarına yükleyerek mazeret bulmanın da imkanı yoktur.
Günümüzde yatak odaları dahil olmak üzere mahremiyet içeren tüm özel yaşam alan ve ilişkilerinin teknik takip ve izlemeye tabi olduğu ,gerektiğinde bu takip, izleme rapor ve tapeleriyle insanların geleceğinin karartıldığı bir dönemde böylesine bir vakfın son derece disiplinsiz olması, 9-10 yaşlarındaki erkek çocukların cinsel şiddet ve saldırıya maruz kalmasının bir masumiyetinin asla söz konusu olamayacağını belirtmek gerekiyor.
Kendisi anne olan bir sayın Bakan’ın böylesine vahim bir durumla ilgili “bir kerelik” biçimindeki yoruma açık açıklaması bir dil sürçmesi değilse son derece aşağılayıcı ve vicdandan yoksun bir açıklama olarak tarihe geçecektir. Yaşanan durum toplumsal çürümenin ve insanlığımızın geldiği aşamayı göstermesi bakımından da son derece uyarıcıdır. Ruhsuz ahlak, vicdan ve duygudan yoksun bir yönetme anlayışı toplumu da kendisine benzeterek adeta ruhtan, vicdandan ve insani duyarlılıktan yoksun mevta bir toplum yapısına dönüştürmüştür.
Toplumsal ve inançsal kodlarımızda büyük bir günah sayılıan böylesine iğrenç bir fiilin bu kadar açıktan masumane değerlendirme ve mazeretlere tabi tutulmasına karşı kabullenmenin olduğu bir yerde insani ve ahlaki duyarlılıktan söz etmenin olanağı kalmamıştır.
Dindar Muhafazakar kesimin Lut kavmi hikayesinde geçen sapkınlığa gösterdiği şiddetli tepkiyi benzer bu vakada göstermemesi sadece bir çelişki değil aynı zamanda bir uçuruma doğru yuvarlandığımızı da göstermektedir. Suçlanan kişiile ilgili hazırlanan iddianame ve öngörülen 600 yıllık ceza söylemleri ne kadar dolaşıma sokulursa sokulsun hiçbir ceza 40 ı aşkın Çocuğun maruz kaldığı cinsel şiddet ve travmayı asla telafi etmez. Bu olayın sadece Karamanla veya 40 çocukla sınırlı olduğunu söylemenin de imkanı yoktur. Kim bilir nerelerde ne kadar bu sapkınlıklarla çocukların yaşamı kirletilmiştir.