ALTIN
 3.022,60
DOLAR
 34,3205
STERLİN
44,5531
EURO
 37,4161

 

 

Türkiye Cumhuriyeti çok partili döneme geçtikten sonra ki özellikle siyasi gelişmeleri içerisine ya da kuruluş amacında ki anti demokratik yapılanmalara karşı sindiremediği için süreç içerisinde her on yılda bir daha sonraları da uzun aralıklarla da olsa hep darbelerle bu günlere gelmişiz.

Bu günlere gelmişiz ancak hangi şartlarda hangi koşullarda gelmişiz onu da siz okuyucularımızın takdirine ve anlayışına bırakıyorum.

Darbeler dedik, 1960 yılında askeri bir darbe ve başbakan Adnan Menderes ile birlikte iki bakanın asılması ile son bulan bir faşist darbe.

1971 12 Mart muhtırası yine bir askeri darbe ve bu kez 68 kuşağının yiğit evlatları Deniz gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf aslanın asılması ve özellikle sol üzerinde yapılan baskı ve işkencelerle dolu icraatlarla bitirilen faşist bir darbe.

1980 12 eylül faşist darbesi yüzlerce insanın idam edilmesi Erdal Eren gibi 17 yaşında ki bir gencin yaşının büyütülerek idam edilmesi ve 12 eylülün mimarı faşist Kenan Evrenin asmayalım da besleyelim mi mantığı ile sağda ve daha çok solda idamlarla birlikte işkenceler baskılar ve zulümlerin yaşandığı bir dönem.

1999 yılında 28 Şubat darbesi ve başbakan Erbakan’ın başbakanlıktan alınması Bu dönem başta muhafazakâr kesime karşı başörtüsü yasağı gibi uygulamalara sahne olmuş, sonunda adına post modern denilen bir askeri darbe.

2002 de yapılan genel seçimlerde AKP tek başına iktidar olmuş ilk dönemlerde yasalara ve anayasaya uygu hareketler içerisinde olan AKP 2010 yılında yargının dizayn edilmesini de içinde barındıran torba yasayı ne zaman ki referandumla hayata geçirdi bu ülkede hukukun üstünlüğü dâhil laik demokratik hukuk devleti anlayışı yok edilmeye yok sayılmaya başlandı.

Çünkü iktidar ve başında bulunan Erdoğan HSYK yı bütün kurum ve gurupları ile düzenlemiş dizayn etmiş ve Yeni Bir Sessiz Darbe İle Yasama Yargı Ve Yürütmeyi birbirinden bağımsız olması gereken bu üç önemli kurumu inisiyatifine almış.

Bu üç önemli gücü elinde tutan Erdoğan bundan sonra medyayı, YÖK ve RÜTÜK başta olmak üzere önemli devlet kurumlarını da inisiyatifine geçirdikten sonra Ergenekon denilen asrı astarının halen ne olduğu belli olmayan bir hayali dava yaratılarak Askeriyenin genel kurmay başkanı dahil en üst kademelerde ki insanları tek tek hapise atarak attırarak korku imparatorluğu yaratarak herkesi sindirmiş tek tek kurum ve kuruluşlar üzerinde darbeler yapmıştır.

Tabii ki bütün bunları AKP üzerinde ki ağırlığı ile yapmış ve neticede anayasal tuzaklarla Cumhurbaşkanlığına seçilerek gelmiştir.

Her ne kadar seçilerek cumhurbaşkanı olmuş olsa da yapılan yemin ve yasa gereği bağımsız tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı değil sanki halen AKP genel başkanı gibi davranarak anayasaya karşı da bir darbe gerçekleştirmektedir.

Türkiye de kısa sürede çok uzun mesafeler alarak Devlete hâkim olan kendisi gibi düşünmeyenleri her türlü baskı ve zulümle karşı karşıya bırakarak onları ceza evlerine göndermektedir.

Bu gün ülkede demokrasi insan hakları hukuk ve laik cumhuriyet askıya alınmıştır

Tayyip Erdoğan hedefine bu kez başkanlığı koymuştur ancak önünde kim engel se temizlemek gerektiğine inanarak işe başbakan Ahmet Davut oğlundan başlamıştır.

20 ay önce seçimle genel başkan ve başbakan olan Ahmet Davut oğlunu da bir parmağı ile yanına çağırmış bir parmağı ile de seni görevden aldım dercesine en kısa zamanda kongre yaparak başbakanlığı ve AKP genel başkanlığını bırakmasını istemiştir.

 O da bunu bir emir kabul etmiş ve emri aynen yerine getirirken Türkiye yeni bir 28 Şubat darbesinden daha ağır bir darbe yaşamıştır yaşamaktadır.

Türkiye bu darbeleri gördü yaşadı.

Erdoğan’ın yapmış olduğu son zamanlarda ki özellikle Başbakan Davut oğlunun görevden alınma istemi şekli ile bu gün Erdoğan’ı darbe yapmakla suçlayan Ağbabanın parti içerisinde bir il başkanını hem de kendisinin getirdiği ( aynı Erdoğan gibi) bir il başkanını istifa ettiremeyince altını boşaltarak yönetimde ki kendi askerlerini istifa ettirerek görevine son vermesi ne kadar doğru idi ve bu bir siyasi darbe değil miydi.?

Kendi getirdiği il başkanını üç ay sonra kendisine biat etmedi diye aldıracaksın sonrada şu an yanında ki il başkanını önce atattırarak daha sonra seçtirerek göreve getirmesi ile bu gün Erdoğan’ın Davut oğluna yaptığı arasında bir fark var mı? Allah aşkına.

Kimi ne diyerek eleştirirsin? be hey zavallı kör köre demiş ki cırt gözüne diye bir örnek vardır. Ya da tencere dibin kara senin ki benimkinde kara gibi…..

ADD VE ANAYASA TARTIŞMASI

Cumartesi günü ADD nin halk eğitim merkezinde Eski YÖK başkanı ve anayasa profesörü Prof. Erdoğan Teziç ve hemşerimiz aslen Doğanşehirli Eski Ankara Üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi dekanı Prof.Yalçın Karatepe nin konuşmacı olarak katılacağı “ ANAYASA TUZAĞI “  paneli yapılacağını ADD Malatya şubesince davetiye ile çağdaş gazeteciler derneği başkanı olarak davet edildim. Davetiyem de halen bürom da.

Panelin açılışını yapan ve panele katılan STK başkan ve yöneticilerini sayan çok sevdiğim sevgili kardeşim Barış Yıldız bütün gelenleri saydı benim ismim okunmadı.

Ben aslında o an kalkıp giderek protesto etmek istedim ancak “ onlar eksiklik yapıyor sen yapma diyerek “ yeniden sessiz sedasız dinleme de kaldım amacım bu çok önemli panelistleri ve önemli bir konu olan “ ANAYASA TUZAĞI”  Denilen Bu Tuzakları da Öğrenmek İstiyordum.

Tam bunları kafamda alver ederken sevgili kardeşim Barış Yıldız Vekil ve il başkanının hoşuna gitmese de ismimi anons etti.

Aslında o panelde benim dikkatimi çeken Halk eğitim merkezi salonu her ne kadar arka sıralarda az da olsa bir boşluk olmasına rağmen katılım fena değildi.

Ön açılış konuşmasını ADD Malatya şube başkanı Yunus Millioğlu yaptı arkasında vekili anons ettiler vekil aynen yukarda yazmış olduğum şekli ile tencere dibin kara benim ki seninkinde kara misali Erdoğan’ı eleştirdi ve indi. Panelin moderatörlüğünü ADD genel başkan yardımcısı Hüseyin emre Altın ışık yapıyordu ve başta hocamız Prof Erdoğan teziç e söz verdi ve hocamız sanki üniversite de ders verir gibi anlatıyordu ancak o ara vekil beye şöyle bir baktım yanında ki il başkanı ile telefonları ile ilgileniyor hiç panelisti dinlemiyorlardı bile. Bu vaziyet birkaç dakika değil her iki panelistin konuşmaları sürecince devam etti ve hep akıllı telefona baktılar halbuki karşılarında çok akıllı ve akademisyen Prof. olmuş  iki bilim adamı vardı onları dinlemektense telefonlara bakarak zaman geçirdiler ve konuşmalar bitince de hiç Allahısmarladık bile demeden kaçarcasına çıktılar ve gittiler.

Söylemek istediğim sevgili ADD başkanı bir çok emeklerle bir panel yapıyor ancak en çok dinlemesi ve bir şeyler öğrenmesi gerekenler ne yazık ki dinlemiyor oraya sadece boy göstermeye şov yapmaya geliyorlar bu anlamda da yazık oluyor emeğe emek çekenlere gerçi o insanlar bu güne kadar emeği ve emekçileri bu güne kadar hiç anlamadılar ki bu günde anlasınlar benim ki de laf mı yani?..

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.