Ortadoğu yani İslam coğrafyasından batıya doğru her geçen gün bütün facialara rağmen artarak devam eden sığınmacı hareketi çağımızın en acımazsız ve ahlaksız soy kırımına dönüşmüştür. Dünya İnsanlığının bu büyük utanç tablosu karşısında umarsız izleyici rolünden daha iğrenç olan onun devletlerarası çıkar ilişkileri üzerinden pazarlık konusu yaparak daha fazla ölmelerine seyirci kalmaktır.
Her gün Televizyon ve haber kanallarından izlediğimiz Akdeniz ve Ege denizinde alabora olan tekne ve botların içindeki yüzlerce çocuk, kadın yaşlı, genç insanın ölümü artık bir iğrenç dizinin sıradan bir bölümü kadar insanları ve uygar insanlığı etkilemiyor.
Aylarca, Ege denizinin kıyısına vurmuş Aylan Bebeğin küçücük cesedi üzerinde şov yapan kocaman devlet adamlarının bu konuda ahlaki sayılabilecek bir tek çözümleri yoktur olamaz, Çünkü bu vahşetin temel kaynağı kendileri olmakla beraber bu vahşetin durması yönünde bir çaba göstermeleri de beklenemez,
Bu insanların kanı ve canı üzerinden yapılan pazarlıklar alınan ve ödenen milyar dolarlar, erular bu insanların ölümünü durduramayacağı gibi daha da boyutlandırmaktadır. Çünkü masa başında yapılan pazarlıklar ve alış verişler hiçbir biçimde alana yansımamaktadır. Gerçekleşen tekne kazalarında beş on yerine beş yüz altı yüz insan denizin derinliğine gömülmektedir. Ege denizi adeta mülteci mezarlığına dönüşmüştür.
İnsanlığın cellâdı olanlardan merhamet beklemek elbette mümkün değil çünkü bu sığınmacıların toplu olarak soykırıma uğramalarına neden olan kanlı iç savaşları çıkaran bu iç savaş felaketinin sürüp gitmesini sağlayan vahşi acımazsız kafa koparan, tecavüz ve işkence yapan paramiliter güçleri destekleyen besleyenlerin bu güçler olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Ortadoğu da özellikle Suriye, Irak, Afganistan, Libya gibi ülkelerde yoğunlaşan iç savaş nedeniyle sığınma hareketinin devamını sağlamakta ve kitleselleştirmektedir. Yakınımızdaki coğrafya da uzun süre devam eden ve adeta çözülmesi istenmeyen sorunlar halini almış bulunmaktadır. Bir yandan devletler bu sorunu kaynaktan barışçıl politikalarla çözme yerine çıkarlarına tahvil etme vicdansızlığını yaparken diğer yandan yaşanan bu insanlık dışı soykırımın insan kaçakçıları bir ticaret sektörü haline gelmesine göz yumulmaktadır.
Oysa 1945 sonrası sığınmacılarla ilgili; sığınanların haklarını ve ülkelere can güvenliği içinde, insancıl hukuk kuraları çerçevesinde hakları vardır. Bu hakları güvenceye bağlayan sözleşmelerin altında bugün bu toplu katliamları izleyen devletlerin imzası bulunmaktadır.
Savaş ve savaş sonrası zulüm gören mülteci paradigmasıyla hazırlanan bu sözleşmeler her ne kadar ihtiyaca yeterli cevabı vermiyorsa da sığınmacı ve mültecilere yönelik uluslararası korumanın çerçevesini belirlemede hala önemli bir işlevi yerine getirmektedir.
Sorumlu devletler “ihsan etme yerine gölge etmeseler” bu facialar yaşanmazdı.