Türkiye İç ve dış politikada olduğu gibi ekonomide de büyük kaos ve çelişkiler yaşamaktadır. Aslında gerek ekonomide gerekse iç ve dış politikada yaşanan bu kaotik durum aynı zamanda karşılıklı olarak birbirini besleyen senkronize sorunlardır. Gerçek iktidar iradesi, sorunları çözmek üzere bölgesel, küresel dengeler ve iç demokratik talepler doğrultusunda realist bir tutum esas alan politikalar üretme yerine, güvenlikçi, baskıcı politik ideolojik hedefleri önceleyen yaklaşımları nedeniyle içinden daha da çıkılmaz hale getiriyor.
Son dönemde gerek dış politikada yaşanan gelişmeler gerekse ekonomide gerçekleştirilmeye çalışılan yeni önlemler yaşanan sıkışmışlığın artık ertelenemez noktaya vardığını göstermek-tedir. Bütün dünyaya meydan okuyan bir efelenmenin ardından özellikle dış politikada “düşman sayısının azaltılıp dost sayısının artırılması” vitesine geçilmiş olması yaşanan ekonomik ve politik sıkışmışlığın düzeyini göstermektedir. Bir sıkışmışlık ta hükümete olan toplumsal destekte olacak ki bunun aşılması çaresi de Suriyeli mültecilerin vatandaşlığında görülmektedir.
Baş ta İsrail ve Rusya ile geliştirilen ilişki, Mısır ile yaşanan flört, AKP nin yürekten arzu ettiği bir ihtiyaçtan ziyade ekonomik ve taktik ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. İçeride sürdürülemez hale gelen ekonomik ve güvenlik politikaların sürdürülebilmesi için başvurulan geçici bir yöntem olarak değerlendirmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Çünkü Ahmet Davutoğlu’ nun azlinden sonra yaşanan bu hızlı gelişmeler, içeride demokrasi ve barışı, dışarıda da istikrar ve evrensel diplomasiyi esas almadığı gibi hükümetin ajandasındaki gerçek zihniyet ve alışkanlıkların değişmediğinden anlamaktayız. Kıssaca dış politik yaklaşımdaki değişim, iç politika ile ilgili zihniyet değişiminden ziyade dip yapan ekonomik veriler, turizm sektöründeki çöküş, kaynak ihtiyacının dayattığı değişimden kaynaklandığını göstermektedir.
Ekonomi de yaşanmakta olan sıkışmışlık ve sürdürülemezliğin vardığı aşama, kuralsız bir ekonomik çözüm yöntemini de beraberinde getirmiş oluyor. Hiç bir liberal, devletçi ekonomik model ve kurala uymayan, açıktan kara para aklamasını meşrulaştıracak kadar zıvanadan çıkan yeni tedbirler, ileride yarardan çok zarar getirebileceği gibi Zaraf’ın Türk Yönetim ve ekonomisiyle olan ilişkisinden dolayı ABD de mercek altına olduğu bir süreçte, beraberinde yeni sıkıntılar getirmeyeceğini kimse garanti edemez.
Ekonomi yönetimi yeni dediği tedbirlerle çalışan toplumsal kesime yönelik liberal ekonomi sisteminin en acımazsız kuralarını uygularken, sermaye kesimine de yeni kaynaklar aktarmaktadır. İşçi sağlığı iş güvenliği yasası alt yapı eksikliği bahanesiyle bir yıl daha ertelenirken, yani bir yıl daha iş cinayetleri kader olmaya devam ederken, işverene teşvikler artırılarak devam ettirilecektir. Hükümet istihdam sağlayan kamu işletmeciliğini tamamen ortadan kaldırıp öz varlıklarını yakın sermaye kesimine aktarırken, İnşaat sektöründe TOKİ gibi bir devlet tekeli kurarak yakın sermayeye rant üretmektedir. Marksist siyasetçi Alberto Garzon; adeta AKP ye ders vererek katma değeri düşük inşaat sektörü özel sektöre bırakılmalı derken AKP TOKİ gibi bir KİT’i daha da büyüterek. Yakın sermaye sınıfını palazlandırmaya devam etmektedir. Yoğun mülteci akını, İşsizlik nedeniyle Yoksul kesimin bütçesi küçülmeyle birlikte milli gelirde küçülmeden payını alarak, son iki buçuk yılda 822 milyar dolardan 708 milyar dolara düşmüştür. Yeni ve büyüyen Türkiye manzarası budur.