Geride bıraktığımız hafta yüreğimizi ağzımıza getiren toplumsal olaylara tanıklık ettik 35 il özelikle Kürt ilerinde yaşanan öfke patlaması sokağa taşarak bir infiale dönüştü.
Bu infaal sonucunda milyonlarca lira maddi hasarı bir tarafa bırakalım, ne yazık ki 40 ı aşkın insan yaşamını yitirdi. Dört yüzden fazla insan yaralandı. 1100 den fazla insan göz altına alındı. Ayrıca gösteri ve yürüyüş haklarını kullandıkları için bir çok kişi ağır insan hakları ihlaline maruz kaldı,
Peki neden böyle oldu? Her şey durup dururken hiçbir sebep olmaksızın iktidar partisi ve Cumhurbaşkanının ifade ettiği gibi toplum Vandalizmin pençesine mi esir düştü? Bu nedenle mi bu felaket yaşandı? Bu toplum özelikle bu gösterilere katılan insanlar gerçekten psiko travma yaşayan, ileri düzeyde hasta insanlar mıydı? Onlar gerçekten sokağa çıkarken amaçları yaşanan bir haksızlığa karşı tepkilerini kırıp dökerek dile getirmek miydi, yoksa demokratik tepkileriyle birilerine yeter artık demek için mesaj vermek miydi?
Anlaşılan gösteri hakkını kullananlar da, bu gösterileri engellemeye çalışanlarda ortaya koydukları tepki biçimleriyle meşruiyet sınırını epeyce zorladıkları, uygun dozu tutturamadıkları görülüyor.
Arap baharıyla birlikte başlayan, ancak baharın kış kıyamet bir iklime dönüşmesi, Suriye iç savaşı ile devam eden kanlı bir sürecin oluşmasıyla üreyen IŞİD Terör örgütü üzerinden; genel olarak Suriye ve Irak olmak üzere, özelikle Kürt kimliği ve kazanımlarına yönelik başlattığı tarihin en acımazsız saldırı ve katliamları, ve bu katliamlar karşısında bütün dünyanın seyirci kalması cehennemi bir ortamı sağlamaya yetmiştir.
Bu yetmemiş gibi sınırın öbür yakasında katil sürüsünün insafına terk edilen Kürtlerin kendi meşru savunmalarını dahi tek başlarına yapmaları engellenmiş, yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan, dünyanın değişik yerlerinden devşirilerek getirilen, katliam ve tecavüz konusunda epeyce motive edilen bir barbar sürüsü tarafından sökülüp atılmasına karşı çaresiz bırakılan sınırın bu yakasındaki kardeşlerinin isyanına yol açmıştır.
Rojava da ki Kürtlerin, Demir yolunun bu yakasındaki kardeşlerinin gözleri önünde adeta sanal bir savaşın oyuncakları gibi katlettirilmesi tahammül sınırlarını ortadan kaldırmış, yeterince patlamaya hazır öfke birikimine yol açmıştır.
Ancak bardağı taşıran asıl şey, bütün bu yaşananlar yetmemiş gibi, katiller sürüsüne gösterilen müsamahanın muhatabı olarak drekt ya da dolaylı itham edilen, uluslar arası diplomatik arena, kamuoyu ve basın organlarına da yansıyan Türkiye hamiliği söylentisi orta yerde dururken, Gaziantep te TC Cumhurbaşkanının Kobani ile ilgili “düştü düşecek” ifadesi yanı sıra,bin yıllık beraberliği esas almak üzere birlikte aynı masaya oturduğu Kürt siyasal hareketini Bütün dünyanın lanetlediği IŞİD ile defalarca aynı kefeye koyması, hem çözüm süreci ile ilgili beklenti ve umudu ortadan kaldırmış, hem de Kürt ler için Kutsallaşmış Kobani ‘nin IŞİD’in eline teslim edileceği kanaati bardağı taşıran son damla olmuştur.
Kobani’de yaşanan katliam nedeniyle binlerce insan yaşamını yitirmiş ve on binlercesi sınırın bu yakasında çok zor şartlar altında yaşama mahkum edilmiştir.
Kobani üç taraftan vahşi IŞİD çeteleri tarafından kuşatılmış, Türkiye sınırı olan kobani’nin dördüncü tarafı da IŞİD tarafından kuşatılarak kobaninin tamamen soluksuz bırakılması an meselesi iken, bu zulüm karşısında karışık algı ve psikoloji ile sokağa çıkan insanları kontrol etmenin kolay olmayacağı gerçeği de ihmal edilmiştir.
Türkiye tarihi bir yol ayırımına gelmiş bulunmaktadır. Her an Kobani de yaşana bilecek kitlesel bir katliam ve buna bağlı olarak Kürt halkıyla yaşanabilecek tarihsel bir kırılmanın yaşanması Türkiye’yi dönülmez mecralara sürükleyecektir. Türkiye ya, bir aydır dört taraftan kuşatılmış Kobani Halkına Kardeşlik elini uzatıp sınırın bu yakasındaki kardeşleriyle beraberliğini pekiştirecek, ya da Irak ile Suriye gibi kanlı bir girdabın içine yuvarlanacak. Tam liderlik yapmanın zamanı bakıp hep birlikte göreceğiz.