Türkiye İnsan hakları kriterleri açısından tarihinin en karanlık döneminden geçmektedir. İnsan onuru, insan hak ve özgürlüğü, insan haysiyeti açısından en berbat dönemini büyük bir toplumsal duyarsızlık eşliğinde yaşamaktadır.
Yaratılan korku ve algılarla zulüm adeta toplumsal bir meşruiyete kavuşturularak sıradan yaşamın bir parçası haline getirilmiştir. Herkes yaşanan zulme, “beni ısırmayan yılan bin yaşasın” hikâyesi üzerinden yaklaşıyor. Zulme ve haksızlığa karşı yaşanan suskunluk zulmü daha da katmerleştirerek azgınlaşmasına yol açmaktadır. Zulme karşı adalet, barış, insan hakları sözcüklerini ifade edenler linçe tabi tutularak ceza evlerine tıkanırken, Zulmü, savaşı şiddeti savunup destekleyenler adeta kutsanarak ödüllendirilmektedir,
Türkiye Hukuk’un üstünlüğü açısından 113 ülke sıralamasında 100. Temel haklar sıralamasında 105. Sırada yer almaktadır.
Son bir yıl içinde kalıcı bir iktidar için iyice zıvanadan çıkan iktidar hukuk ve adalet adına var olan bütün ölçü, değer ve kırıntıları ortadan kaldırmaya adeta yeminli görünmektedir.15 Temmuz kanlı askeri darbe sırasında toplam 241 kişi darbeciler tarafından, öldürülürken darbenin bastırılması sırasında 24 asker yaşamını yitirmiştir. Şimdiye kadar 58 bin den fazla kişi gözaltına alınmış bunlardan 40 bine yakın insan tutuklanmıştır. Gözaltı ve tutuklanmalar sırasında yaşanan işkence ve kötü muamele ile ilgili çok sayıda hak ihlali yaşanmıştır.
Kürt coğrafyasında dehşet verici hak ihlallerini burada tek tek izah etmenin olanağı bulunmamaktadır. Toplu infazlardan, toplu göçertmeye bireysel gözaltı ve işkenceden toplu gözaltı ve işkenceye, cezaevlerindeki hak ihlalinden yerleşim yerlerinde canlı bombalarla kitlesel katliamlara, ekonomik ve sosyal hakların gaspından, on binlerce insanın açlıkla terbiye edilmek üzere kamu hizmetinden mahrum bırakılmasına kadar çeşitlendirilmiş bir zulüm furyasıyla karşı karşıyayız. Aynı şidet ve çatışma kuşağında yüzlerce güvenlik görevlisi, polis asker, kurucu, sivil, çocuk, kadın, yaşlı hayatını kaybetmiştir.
Kapatılan eğitim kurumları, Dernek, Vakıf, Sendikalar, kayyım atanan belediyeler, İşletmeler, El konulan mal varlıkları, kapatılan ve yayını durdurulan basın yayın organları sayısı artık hatırlanamamaktadır.
“FETÖ” bahanesi üzerinden OHAL genelgeleriyle baş ta Kürt muhalefeti olmak üzere tüm toplumsal muhalif kesimlere yönelik sınırsız baskı, şiddet, gözaltı işkence ve tutuklamalar koyu karanlık bir baskı rejiminin ayak seslerini göstermektedir.
Ülke sınırları içerisinde yaşanan baskı, şiddet, çatışma, kan, gözyaşı ve her türlü hukuksuzluk yetmemiş gibi aynı konsepti sınır dışına taşıyarak yaşanan bölgesel kaos ve yangına benzin ve körükle katkı sunma İktidar için yaşamsal bir hal almış bulunmaktadır.
Bütün dünya göstermelik te olsa DAİŞ’ karşı Musul’da ittifak sergilerken, TÜRKİYE Hükümeti kendisine tek bir taş dahi atmamış ve DAİŞ’e karşı en etkili savaşımı veren PYD ve YPG gibi Kürt güçlerine karşı en ağır saldırıları gerçekleştirerek Kürt halkı ve kazanımlarına yönelik saldırı ve düşmanlığı kendi iktidarının devamlılığı açısından yaşamsal görmeye devam etmektedir.
Haksız vergi, ceza, zam, işsizlik, yolsuzluk, haksızlık uygulamaları altında Ülke nüfusunun yarısından fazlası açlık ve yoksulluk sınırı altında sefil bir yaşamı sürdürmektedir.
Tüm üretim ve istihdam olanaklarının ortadan kaldırılarak, var olan kaynakların savaş ve şiddete aktarılması karşısında bedel ödeyen toplumsal kesimlerin suskun kalması durumunda ödenen bedellerin ve yaşanacak acıların daha da büyüyeceğini söylemek için kâhin olmak gerekmiyor.
Servetakbudak.com