Türkiye şu günlerde zor ve tehlikeli günler yaşıyor. Birileri ülkenin bölüneceğinde bahsederken Türkiye Cumhuriyeti başbakanı yani yürütmenin başında olduğu söylenen bunun tersine “ şayet başkanlık gelmez ise ülke bölünür “ diyebilmektedir.
Bu iki düşünceye de anlayışa da şiddetle ve nefretle karşı olduğumu ve bu ülkenin bölünmez bütünlüğü içerisinde ilelebet devam edeceğini söylüyor ve iddia ediyorum.
Tekrar bölme bölünme denilen şerefsiz düşünceye dönecek olursak.
Bu iki mantığın mantalitenin devamı olarak bakacak olursak her iki görüşte ülkenin bölünmesinden dem vuruyor.
Belki birileri bunu söylemiş olur ya da kafasında böyle bir olumsuzluğu yaşatmış olabilir.
Peki bu ülkenin başbakanı nasıl bu şekilde düşünür ya da düşünebilir.?
Türkiye son zamanlarda RTE nin de ısrarlı bir şekilde istediği “ başkanlık “ sistemine kilitlenmiş durumda.
Hâlbuki Türkiye daha geçen gün coşkuyla kutlanan Cumhuriyetin ilanı ve bayramı sonrasında 93 yıldır Cumhuriyet ilanı ile birlikte parlamenter sistem ile yönetilip yönetilmektedir.
Bu güne kadar ki yönetim yönetimler hükümetler iktidarlar iyi yönetimler mi sergilemişler hepsi ayrı ayrı eleştirilir ve hepsinin ayrı ayrı eksiklikleri vardır ki bu gün ülke bu iktidarlara kalmış ve iktidarda ülkeyi darbelere götürmüş her ne kadar detayı tartışılsa da ülke 15 temmuzda tam bir kaos yaşamıştır.
Demek ki yönetim biçimi olan parlementer sistem de bir takım hukuksal sosyal siyasi konularda başlıklarda eksiklikler var. Peki, yapılması gereken nedir?
Yapılması gereken oluşturulan yeni kapı oluşumu hatta hatadan dönülerek 4. Parti olan HDP ile de asgari müşterekler olan ülkenin bölünmez bütünlüğünü koruyan bayrağına saygı duyulan hukuk sistemini demokratikleştiren ve bağımsız bir yargı oluşturarak basın ve ifade gibi can alıcı özgürlüklerin uygulamaya konulduğu siyasete demokratik bir yapı oluşturulmalıydı.
Bunlar la birlikte siyasi partiler yasasını seçim yasasını da demokratikleştirecek bir anaya hazırlanmalı ve ülkede halka sunarak oy birliği ve gönül birliği ile kabul edilerek uygulamalara konsaydı bu gün bunları yaşamazdık. Türkiye de bu günkü gibi karışmazdı.
Şayet 15 Temmuz da olmazdı ama olası FETÖ Örgütü bu senaryoda bu kalkışma girişim hareketinde başarılı olsa idi Türkiye gerçekten kan gölüne döner zaten yok olan ancak ortada sürünen demokrasi tam olarak yok olur insan hakları ihlalleri diye bir şey kalmaz tam ve keskin bir dinci faşizm olurdu.
Peki, FETÖ örgütü başarılı olmadı olamadı halkın da desteği ile bir avuç asker elbiseli FETÖ cülerin dışında ki askerlerin karargâhlarda ki en azında dik duruşları direnişleri sonucunda başarılı olamadılar ve emellerine erişemediler.
Ancak 15 Temmuzda ki sonuçtan sonra özellikle son birkaç aydır iktidar ve bunları yöneten kişilerin uygulamalarına baktığımızda icraatlara baktığımızda onlar ile bunlar arasında gerçekten bir fark yok hatta bunlar daha fazla sert ve anti demokratik uygulamalar yapmaktadırlar.
İktidar FETÖ cü diyerek her kurum ve kuruluşa girdi ve her kurumda ilgili ilgisiz insanlar toplatıldı.
İlgili olanların toplanmasına bir şey dememek lazım ama ilgisiz yüzlerce binlerce insan bu kış gününde işinden gücünden ekmeğinden edilmiş çoğu zaman zaman darbelere işkencelere mahsur kalmıştır.
Terör bahane dilerek yapılan bu haksızlıklar bir an önce durmalı durdurulmalıdır.
Varsa bir terör mutlaka o terörle mücadele edilmeli ancak terörle ilgili olanla olmayanları da aynı kefeye koymak cadı avı gibi gerici bir kafayla hareket etmek yanlıştır haksızlıktır.
Terörle mücadele sistematik ve gerçekçi bilgi belgeler doğrultusunda hedef ya da hedefler belirlenerek halka zarar vermeden yapılmalıdır.
Türkiye’nin üzerinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan öncede sonra da içerden ve dışarıdan hainler düşmanlar hep olmuştur olmaya da devam etmektedir.
Bu Hainler bu dinci ırkçı kafa tasçı örümcek kafalılar Ülkeyi karıştırmak bölmek parçalamak ve rant ya da toprak elde etmek için ülkemizi karıştırdıkları halkları bölüp parçalayarak bu hedeflerine ulaşmak istemektedirler.
O Hainler çapulcu kesimi öyle istiyor diyerek onlara bu ülkeyi peşkeş mi çekeceğiz. Asla ve kata.
Ülkemiz Dünyanın en güzel bir bölgesinde yer altı ve yer üstü zenginlikleri dolayısıyla havasıyla suyuyla imrenilen üç tarafı denizlerle çevreli bu topraklar bu ülkede yaşayan bütün inançların mezheplerin etnik yapıların ömrünü eşit yurttaşlık temelinde geçirecek olan tüm vatandaşlarımızın göz bebeğidir. Bu ülkede yaşayan 80 milyon insan bir bütün olarak topraklarına ve haklarına sahip olacak hiçbir ülkeye hiçbir emperyalist güce teslim olmamalı olmayacaktır.
Bu gün itibarı ile bu emperyalist güçler kendilerine birer taşeron terör örgütü bularak bu güne kadar orta doğuyu Mısırı, Libya’yı, Tunus’u, Filistin’i, Irak’ı İran’ı Suriye’yi bölmüş birkaç parçaya ayırmışlar şimdi de Türkiye üzerinde oyunlar oynanmaktadır.
Türkiye bu bölgelerdeki ülkeler gibi totaliter diktatör ve krallıklarla bu güne kadar yönetilmedi bundan sonra da yönetilmeyecek yönetilemeyecektir.
Türkiye laik demokratik çağdaş hukuk Devleti olarak kurtuluş savaşından sonra oluşmuş yüzünü de Avrupa ya dönmüş bir ülke.
Belki bu gün bir takım yöneticiler ve iktidar ülkemizin yönünü orta doğuya çevirmek İslami bir ülke haline getirerek gerici akımlara yanaşabilir ama şunu her kii kurum kuruluş ve siyasi yapı iyi bilmeli ki o karanlık güçler o karanlık anlayışlar hiçbir zaman bundan başarılı olamazlar olamayacaklar.
Dış güçlerin ve onların taşeronu olan terör örgütlerinin başarılı olmaması için Türkiye Cumhuriyetini yönetip yönlendiren yani AKP nin biraz daha mantıklı ve demokratik davranması gerekiyor.
AKP öncelikle kendisi bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne inanacak inanması lazım.
Başbakan bakanlar ve yerel yöneticileri bölme parçalama karıştırma sevdasından niyetinden sözlerinden arınarak vaz geçerek bu güzelim ülkemizin hiçbir şekilde başkanlık olsa da olmasa da güçlendirilmiş bir parlamenter sistem ki olması gereken sistem olsa da olmasa da bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne inanacaklar inanmalılar. Yineliyorum öncelikle başbakan inanacak şu ya da bu şekilde bu ülke bölünür demeyecek dememeli.
Netice olarak iktidarın ve üst kademelerde ki kişilerin son iki üç aylık icraatlarına baktığımız zaman ülkede iyi bir hava estiğini hukukun işlediğini özgür iradeye saygı duyulduğunu ve ülkede ifade ve düşünce özgürlüğü basın özgürlüğü olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz.
Peki bir ülkede her gün en az 3 – 5 kişi şehit veriliyorsa hukuk çalışmıyorsa düşünce ve ifade özgürlükleri ile birlikte basın özgürlüğü yok edilmiş muhalefette ki herkese baskı ve zulüm yapılarak işinden edilmiş ise herkes yarınından şüpheli ise o ülkede demokrasinin varlığında bile bahsetmek mümkün müdür.?
Cuma günü ülkede legal olarak kurulan seçime katılan yerel ve milletvekillerine katılan yüzlerce belediye başkanlığı 59 milletvekili ile mecliste temsil edilen HDP terör soruşturması kapsamına sokularak eş başkanlar dâhil 15 vekil soruşturma kapsamında gözaltına alındı Diyarbakır büyük şehir belediye eş başkanları tutuklandı. Hani milli irade vardı ve saygı duyulması gerekir deniliyordu
Bu partinin ilkelerini sevelim sevmeyelim ancak bu insanlar seçime girmiş ve seçilmişler. Milli irade bu şekilde tecelli etmiş ve Türkiye genelinde 6 milyonun üstünde oy almış ama bu günkü yönetim zihniyeti bunların hepsini terörle eş değer görüyor ve yok sayarak en sert bir biçimde üzerlerine gidiliyor.
Demokrasinin olmadığı her türlü anti demokratik uygulamaların yaşandığı ülkemizi birileri bundan da cesaret alarak dediğim dedik diyerek hareket etmekle bu ülke iyiden iyi ye karışmakta karıştırılmaktadır.
Türkiye şu an itibarı ile iyi yönetilmediği ve çok önemli değerleri yok edildiği kırıldığı için freni patlayan araba gibi rampa aşağıya doğru hızla ilerlemekte.
Allah muhafaza şayet çok acil bir şekilde demokrasiye ve hukuk devletine dönülmezse desteklenmiş güçlendirilmiş parlamenter sisteme devam edilmezde ağzım da varmıyor ama yine de Allah muhafaza diyorum.
Bütün bunları yaşamamak korkulu rüyalar görmemek huzrlu sağlıklı barış dolu günleri yaşamak için Bu ülkede başta iktidar yöneticileri ve bütün siyasiler olmak üzere bütün etkili ve yetkili olanlar;
Ülkemizde çoğulcu demokratik bir rejim inşa edilip, barış ve huzur sağlanıncaya kadar demokrasi tüm kurum ve kuralları ile yerli yerine oturtularak siyaset yapmalıdır.
Siyasetin göbeğine Toplumsal kutuplaşma ve kamplaşmaya karşı eşit ve birlikte yaşamı,
Şiddete karşı demokratik siyasi mücadeleyi,
Tekçiliğe karşı çoğulculuğu,
Faşizme karşı demokrasiyi,
Mezhepçi/ırkçı politikalara karşı inanç ve vicdan özgürlüğünü,
Ayrımcılığa ve nefret söylemine karşı eşitliği……
Ve elbette, Kürt ve Alevi toplumunun eşit yurttaşlık talebini, dini azınlıkların inanç özgürlüklerini, sermayenin kar hırsına karşı emeğin, çalışanların haklarını savunma, koruma gibi demokratik talepler konulmalıdır.
İşte ancak böyle rüyalarımıza giren hayallerini kurduğumuz Türkiye özlemlerimiz giderilir.
Dolayısıyla birlik olur beraberlik olur.
Böyle bir Türkiye’yi kimse bölemez karıştıramaz.