Sınırsız özgürlük birey için de Devlet için de yok edici özelliğe sahiptir. Marx’ ın betimlediği dizginlenmemiş “düzenin adaletsizliği ve İnsanlık dışılığı” ile ilgili Özgürlük paradoksu düzleminde yapabileceğimiz değerlendirmede sınırsız özgürlüğün kendi kendini ortadan kaldırmaya yol açacağı gerçeğidir.
Sınırsız özgürlük kuvvetli adamın zayıf adamı itip kakmaya, ezmeye onun özgürlüğünü elinden alma hakkına sahip olduğu anlamına gelir ki böyle bir özgürlük olamaz olmamalıdır. Bu nedenle bireyin özgürlüğü, bir diğer bireyin özgürlüğüyle sınırlı olmak zorundadır. Aksi durumda özgürlük paradoksunda ifade edilmeye çalışıldığı gibi gönün birinde genel ve gerçek özgürlük yerine çelişki, çatışma ve kaosa yol açan özgürlük melanetiyle karşı karşıya kalmış olacağız.
Bireyin özgürlük sınırı üzerinden devletin özgürlük sınırını betimlemek belki bazıları için gerçekçi bir değerlendirme biçimi olarak algılanmayabilir, ancak devlet ile birey özgürlüğünü farklı ölçüler üzerinden değerlendirirsek bireyin mutluluğu yerine devletin mutluluğu gibi soyut bir önceliği esas almış oluruz.
Oysa soyut kavramları kutsama adına, bireyin mutluluğunu güvenliğini, refahını, adalet içinde özgürce yaşamasını ertelemenin izahı olamaz. Olsa olsa devlet kavramı arkasına gizlenmiş devlet adına tüm yönetim erkini ele geçirmiş, yasa meşruiyetine dayandırdığı iktidar gücünü sınırsızca kullanarak sınıfsal ve ideolojik amaçlarına ulaşmayı hedefleyen bir teşebbüsle karşı karşıya kalmış olacağız ki böyle bir durumu devletin sınırsız özgürlüğüyle ifade etmek son derece yanıltıcı ve aldatıcı olacaktır.
Devletin özgürlüğünü bir dereceye kadar sınırlanmasını, herkese eşit ve adil davranmasını, herkesin özgürlüğünü yasalarla sağlamasını istememiz bundandır. Hiç kimse ne başkalarının ne de devlet kavramı arkasına gizlenerek kendi sınıfsal ve ideolojik çıkarları adına iş yapan yöneticilerin insafına terk edilmemeli, her kes meşruiyetini evrensel hukuk ilkelerine dayandırmış devlet tarafından korunma hakkına sahip olmalıdır. Her kes için gerçek özgürlük belli bir kontrol mekanizması içinde yaşanılır kılınmalıdır.
Hiç bir meşru demokratik devlet kendi vatandaşları arasında ayırımcılık yaparak inançlarından, kimliklerinden, yaşam tarzlarından, siyasal tercihlerinden dolayı açık veya örtülü olarak baskı ve şiddete tabi tutarak, yaşam hakkına, saldıramaz, çalışma, dolayısıyla beslenme, eğitim, sağlık barınma hakkını engelleyemez. Farklılıklarından dolayı kimseyi kamusal alandan tasfiye edemez. Devlet vatandaşlarını fiziki kabadayılığa karşı koruma sorumluluğuna sahip olduğu gibi onları ekonomik açıdan dizginlenmemiş sermayenin saldırı ve suiistimallerine karşı da korumak, İnsan onur ve haysiyeti açısından açlık sınırı altındaki bir ücrete tabi tutamaz tutmamalıdır. Devleti yönetme adına yakın ilişki içerisinde olduğu sermaye sınıfının talepleri doğrultusunda emeğinden başka çaresi bulunmayan yurttaşların kazanılmış ekonomik ve sosyal haklarını yasal düzenlemeler adına gasp edemez. Tam aksine tüm yurttaşlarını haksızlıklara karşı yasal güvenceye kavuşturmak zorundadır.
Meşru ve demokratik devlet yönetiminde devlet adına yönetici konumunda bulunanlar; ben her şeye kadirim diyerek, kendini sınırsız özgürlük zırhına alarak, kendi yönetim anlayışına biat etmeyen siyasal, toplumsal, inançsal, etnik farklılıkları ayrımcılığa tabi tutarak tasfiye edemez. Hiçbir demokratik iktidar Halkın, toplumun belli bir kesiminin siyasal tercihleriyle seçilmiş siyasileri ciddi hukuksal yargılamaya tabi tutmadan cezalandıramaz, tutuklayamaz tasfiye edemez.
Çağdaş ve demokratik dünyada geçerli olan Temel evrensel hukuk ve yönetim ilkelerini bir kenara iterek, sınırsız özgürlük zırhıyla vatandaşına zülüm eden iktidarlar eninde sonunda kendi meşruiyetlerini yitirerek ortadan kaldırırlar.
Servetakbudak.com